Çocuk psikolojisi ve çocukların alışkanlık kazanmaları üzerine araştırma yapan birçok uzmanın ortak görüşü; insanların okumaya olan ilgilerinin, çok küçük yaşlarda yaşanılan ilk izlenimlere bağlı olduğu yönündedir. Peki bizler, bugünün gençleri 90’ların çocukları… Bizlerin karikatür ile tanışması nasıl gerçekleşti?
Eminim ki aramızda bütün hafta para biriktirip, cuma günü erkenden “Miço Dergisi”ni almaya gitmemiş olan kimse yoktur. Bizler, biraz da okumayı dergilerle öğrenmiş bir nesiliz. Bu yüzden bizim için her hafta oyuncaklar veren, içindeki çeşit çeşit karikatürlerle eğlendiren, değerli bilgiler içeren Miço’nun yeri çok ayrıdır. Her çocuk için ayrı heyecanlar, ayrı anlamlar taşıyan Miço; Ekim 2001’de yayın hayatına başladığından beri, cuma günlerinin vazgeçilmezi haline gelmiştir. Milliyet Gazetesi ile birlikte çıkarılmaya başlanan bu dergi çocukları, ailelerine Milliyet aldırmaya teşvik edecek kadar çok etkilemiştir. Öyle ki; babamız cuma günleri eve elinde Miço olmadan girmez, bizler de bu dergiyi bir hafta boyunca elimizden düşürmezdik. Peki neydi onu bizim için bu kadar özel kılan?
Miço 2001’den bu zamana kadar başarıyla sürdürdüğü yayın hayatında, birçok çocuğu karikatürle tanıştırmış ve daha da önemlisi birçok insanı küçük yaşlarda karikatür çizmeye teşvik etmiştir. Nasıl mı? Her hafta dergiye gönderilen resimler, mektuplar seçilir ve beğeni kazanmış olanlardan bir kısmı dergide yayınlanırdı. Bu yarışmalar belki de bizi o dönemde üretmeye ve çalışmaya iten ilk sebeplerdi. Birçoğumuz bu sayede yeteneklerimizi keşfetmişizdir. Derginin çok sevilen bir başka bölümü ise çizgi romanlar ve karikatür dizileridir. Miço özellikle, Cedric ve Şirinler gibi bir çok popüler seriyi çocuklara tanıtmış ve çocukları bunları okumaya teşvik etmiştir.
Derginin tarihinde daha yakın zamana gelecek olursak, gözümüze çarpan ilk karikatür dizisi “Ders Sevmez Hamdi” olacaktır. Bu seri, yayınlandıktan çok kısa bir süre sonra çocukların vazgeçilmezi haline gelmiştir. Hamdi, “Tembeller Kralı” olarak nitelendirebileceğimiz türden, haylaz bir öğrencidir. Seri boyunca sürekli olarak öğretmeni “Sertçıkış” ile çekişen Hamdi, çocuklara hatta zaman zaman öğretmenlere bile çok faydalı mesajlar iletmeyi başarmıştır. Bu dizi, bazen öğretmenlerin sert çıkışlarını eleştirmiş ve onlara empatiyi aşılamış; bazen de özür dilemenin gerekliliğini çocuklara anlatmıştır. Soluksuz okunan bu maceralar, çocuk edebiyatı ve karikatürünün en önemli parçalarındandır.
Miço dergisi bu tip macera serilerinin yanında, “Çocuk Dünyasından Haberler” isimli bir bölümde de çocukların günlük hayatlarında yer alan çeşitli malzeme ve yiyeceklerin tanıtımını yapmıştır.
Miço’dan bahsetmişken, o zamanlar hepimizin Yalvaç Abisi olan Yalvaç Ural’dan bahsetmemek olmaz tabii ki. Gazetecilik hayatı boyunca, yirmi üç yılda yirmi beş çocuk dergisi yayımlayıp bu konuda uzmanlaşan Yalvaç Ural, Miço’nun diğer karakterleri gibi cuma günleri evlerimize konuk olurdu. Yuvarlak çerçeve gözlükleri, siyah pala bıyıkları ve sıcacık gülümsemesiyle, derginin köşesinden daima bize bakardı. Hem derginin genel yayın yönetmenliğini üstlenip hem de dergiye çeşitli bilmeceler ve fıkralar hazırlayan Yalvaç Abi; bizleri bu değerli dergi vasıtasıyla karikatürle tanıştırıp, haftalarımızı renklendirmiştir.
Aslında karikatür, zaman zaman hepimizin hayatına dokunmuş olan çizgilerin hikâyesidir. Kelimelerimizin yetmediği, eksik kaldığı veya tamamlayamadığı bir şeyler olduğu zaman, imdadımıza çizgiler yetişir. Şüphesiz ki, karikatür kültürüne sahip olmak bizlere gerek mizahi gerekse siyasi açıdan daha geniş bir bakış açısı katar. Bu yüzden Miço ile büyümüş bir nesil olarak, kendimizi çok şanslı sayabiliriz. Çok küçük yaşta hem eğlenerek hemde öğrenerek, büyük bir heyecan ile buluştuk çizgilerde.
Bu alışkanlığı sürdürmeniz, heyecanınızı asla yitirmemeniz dileğiyle…
Ayda Cinokur
Miço’nun erkek çocuk dergisi olduğunu iddia eden bir annem vardı sanırım cinsiyet faşizanlığına karşı mücâdelem ilk Miço’yla başladı daha çocuk yaşta sen kızsan mavi giyemezsin çünkü mavi erkek rengi sen kızsan top oynayamazsın oğlan çocuğu gibi işte bunun gibi saçma birçok nedenden sen okuyamazsın Miço’yu çünkü Miço’nun yerine pembe giydirilmiş prens peşinde koşan ya da prensinin onu bulmasını bekleyen üvey annesine karşı direnecek gücü kendinde bulamayıp perilerden sihirlerden meded uman zavallı aciz korunmaya muhtaç Barbielerin Sindirellaların dergileri vardı peki karikatürle hayata bakmayı ondaki güzellikleri keşfetmeyi sağlayan Miço’dan farkları neydi bunların biliyor musun? Niye bize zorla tercih ettirildiler? Saç bakım sırları vardı çünkü içlerinde diyet listeleri vardı giyinmenin püf noktalarını anlatıp bize bir erkeğe kendimizi nasıl beğendiririz onun öğretiyorlardı önce pembe bağımlısı küçük kızlar çıktı meydana ardından sırf bu ideal evinin kadını çocukların anası modeli yaratan dergiler yüzünden mutluluğu koca bulup evlenmekte gören yine dayak yediğinde efsunlu güçler tarafından kurtarılmayı dileyen zekasıyla değil güzelliği ile burdayım dediği için o kocayı boşamayıp yine güzelliğimi kullanayım kocamdır suyuna gideyim aman yuvam dağılmasın dirlik düzen bozulmasın diyip aşağı oturan kadınlar yetişmedi mi Miço güzeldi be Merve nasıl unutmuşuz Miço’yu en azından gülerdik o zamanlar en içten gülüşlerimizin o yıllarda kalacağını kestirebilseydik keşke önceden daha da gülerdik çünkü şimdi gülünecek ne varsa ezberlettiler kâh sus dediler kâh gül dediler bunun en aşağılık yanı da ne biliyor musun? Bütün bunlara alıştık biz önce Barbie dergilerine prensese pembeye sonra dayak yemeye aldatılmaya görmezden gelinmeye yok sayılmaya faili malum koca cinayetlerine alıştık şimdi Külkedisi’ni Sindirella’ya fareyi ata balkabağını faytona çeviren efsunlu teyze gel bizi kurtar çünkü pembeyle büyümüş biz genç kızlar baş edemiyoruz artık bütün bu olanlarla.