Araplar ve Bizanslar karşı karşıya gelmeden önce Bizans içinde çok önemli değişimler meydana geldi. Roma İmparatorluğu Bizans İmparatorluğuna dönüşmüştü en başta. Sosyal yapıda büyük değişimler olmuş ve tüm Avrupa Hristiyanlığı din olarak seçmişti. Roma Cumhuriyetinden, Bizans otokrasisine dönüş yaşandı. Şimdi bu dönemi incelemeye başlayalım.
Roma, Julius Ceaser döneminden sonra babadan oğla geçen bir yönetim şeklini benimsedi. Ancak MS 180 yılından itibaren başa geçen beş kralın da erkek çocuğu olmadı. Bu dönemde demokrasiye benzer şekilde, “en iyi adam” seçilerek tahta geçirilirdi. MS 235 yılına gelindiğinde ise “askeri anarşi” dönemi imparatorlukta baş gösterdi. Bu dönem tam 50 yıl sürecekti. Bu süre boyunca tahta normal ailelerden gelen başarılı komutanlar seçildi. Bu krallar genellikle halk tarafından sevilmedi. Bu anarşi döneminde halk büyük sıkıntılar çekiyordu. Öyle dönemler oldu ki, mahsullerden hasat alınamadı. İmparatorluğun değişik bölgelerinde, Kuzey Afrika gibi, tahıllar Roma’ya getirilirdi. Bu döneme son veren ise 284 yılında tahta geçen komutan Diocletianus oldu. Diocletianus ilk görev olarak iktidarını sağlamlaştırmak oldu. Kendisi de komutan olan Diocletianus imparatorluğa katı bir askeri liderlik sağlamaktaydı. Eskilerin başarısızlıkları üstünde yükseldi.
Bu dönemde sosyal yapıdaki en büyük değişiklik, insanların Hristiyan olmasıydı. Nasıra’da doğan Hz. İsa’nın öğretileri, ona tabi olanların çabaları ile imparatorluğun dört bir yanına yayılmıştı. Sayıları gün geçtikçe arttı. Diocletinus , bir pagan(putperest) olarak bu durumdan çok rahatsız oldu. 302 yılında yayınladığı bir fermanla, Hristiyan ruhbanların tutuklanmasını ve kutsal kitaplara el konulmasını emretti. Tüm halkına putlara kurban kesmesini emretti.( Hristiyanların bunu yapmayacağını biliyordu.) Bu sayede Hristiyan olanları ortaya çıkarmak istiyordu. Bizans kilisesi bu döneme dünya nimetlerinden vazgeçilen bir “kahramanlık çağı” olarak nitelendirdi.
Diocletianus 305 yılında tahtan çekildi ve emekliliğe ayrıldı. Ancak tahtan çekilmeden önce imparatorluğun daha kolay yönetilmesi için ülkeyi doğu ve batı olarak ikiye böldü. Doğunun başına kendi geçti, batıya da bir kral atadı. İki kralın da vezirleri vardı. Ancak kendisi dominant bir yapıya sahip olduğu için tek başına Romayı yönetmeye devam etti.
İkili yönetim şeklinden dolayı Roma’da taht kavgaları ortaya çıktı. Batının kralı Constantinus iktidarı ele geçirmek için diğerleri ile savaştı. Milvia Köprüsünde yapılan savaştan önce askerlerin kalkanlarına haç işareti koydu. Savaştan galibiyetle çıktı. Bu, onda Hristiyanlığa karşı sempati oluşturdu. Batının tek hakimi oldu. 313 yılında Milano kentinde doğunun kralı Licinius ile bir araya geldi ve Hristiyanlara inanç özgürlüğü sağlayacak bir ferman yayınladı.
324 yılına gelindiğinde batı ve doğu arasında anlaşmazlıklar çıktı. Bunun üzerine Constantinus askerleri ile Licinius üzerine yürüdü ve tek başına Roma’nın imparatoru oldu. Başarısını simgelemek için “Byzantion” olarak adlandırılan küçük köye kendi adıyla anılan(Konstantinapolis) bir şehir inşa etti ve burayı başkent ilan etti.
Constantinus daha sonraki dönemlerde Hristiyan oldu. Ancak Constantinus dindar bir adam değildi. Hristiyanlığın ona siyasi alanda çok fırsat sunduğunu düşünmüş olabilir. Şurası açık ki, Hristiyanlığın manevi yönünü hiç anlamıyordu (Gregory,68).
İmparatorlukta, Hristiyan tebaa arasında hareketlenme olmuştu. Arius adında bir teolog çıkmış ve Hz. İsa’nın yaratılmış bir insan olduğunu söylüyor, “Baba” kadar bir tanrı olmadığını iddia ediyordu. Yani, teslis inancına karşı çıkıyordu. Roma İmparatorluğunda çok büyük tartışmalar çıkmıştı. Constantinus bu duruma el attı. İmparatorluğun her yerinden piskoposları Nikaia’a (İznik) topladı. Bu konsülde alınan karar ile teslis inancı kesinleşti ve İnciller belirlendi. Ariusçular afaroz edildi. Madem Ariusçular yanlıştı, yok edilmeliydi. Constantinus Ariusçuluğun yok edilmesi için çok uğraştı. Ancak, Ariusçuluk barbar kavimler üzerinde hızla yayıldı. 337 yılında ise Constantinus öldü.
Constantinus’un ölümünün ardından imparatorlukta doğuda ve batıda sıkıntılar baş gösterdi. Batıda barbar kavimler Tuna nehrini aşmıştı. Bunda Hunların Orta Asya’dan göç edip Doğu Avrupa’ya yerleşmesi büyük rol oynadı. Franklar Galya(Fransa), Vizigotlar İspanya, Angıllar ve Saksonlar Britanya, Ostrogotlar İtalyayı ele geçirdi. Roma İmparatoru Valens 378 yılında Hadrianopolis’te (Edirne) Gotlara karşı ağır bir yenilgi aldı. Ordusunun üçte ikisi ve kendisi öldü. Roma’nın batı ile bağlantısı kesildi.
Roma bu dönemden sonra Bizans’a dönüştüğünü söyleyebiliriz. Ülke başarısız kralların elinde küçüldü. Ancak eski günler kısa bir süre dahi olsa 527 yılında başa geçecek olan imparator Iustinianos döneminde yaşandı. Genç ve hırslıydı. Hipodrom’da başlayan Nika ayaklanmasının bastırdıktan sonra Iustinianos fetih hareketlerine başladı. 534 yılında Vandallardan Kuzey Afrikayı, Ostorogotlardan İtalyayı, Franklardan Galyanın bir kısmını, Vizigotlardan İspanyayı aldı. Roma Hukukunu düzenledi. Her fani gibi Iustinianos da 565 yılında öldü. Kendinden sonraki krallar başarılı olamadılar. Bu toprakların çoğunu kaybettiler. 610 yıllında Heraklios tahta geçtiğinde Balkanlar Slavların elindeydi ve Sasaniler Konstantinapolis boğazına kadar gelmişti.
Heraklios dizginleri eline aldı. 614 yılında Sasanilere karşı yenilgisinin akabinde 8 yıl içinde Sasanileri yendi. Hatta 614 yılında pagan Sasaniler Kudüs’ü yapmıştı. 622 yılında ise Hristiyan Heraklios Zerdüştlerin kutsal şehri Ganzak’ı yaktı. Bizans sınırlarını Irak’a kadar genişletti. Batıda da durumlar düzeliyordu. Kuzey Afrika yeniden fethedildi. Ancak bu sırada doğudan yeni bir tehdit ortaya çıkmıştı: Araplar. Araplar Müslüman olmuşlar ve birliklerini sağlamışlardı. Yepyeni bir güç olarak Heraklios’un karşısına çıktılar…
- Bir sonraki yazı: Arap-Bizans Savaşları-III: Hz. Muhammed’in Bizans kralı Heraklios’a mektubu
Kaynakça:
1.Roberts, J. M. Avrupa Tarihi. İstanbul: İnkılap Yayınları.2016
2.Gregory, Timothy. Bizans Tarihi. Yapı Kredi Yayınları. 2016.
3. Hitti, Philip Khuri, History of the Arabs, Palgrave, 2002
4. Prof. Dr. Dursun, Hakkı Yıldız ve diğerleri, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi cilt:1 ,Çağ Yayınları, 1989
5.Gibbon, Edward.The History of The Decline and Fall of The Roman Empire. Thoemmes Press.Londra
Fatma Sarıkaya
Uzunca bir dönem için kısa bir yazı olabilir ama bu durum çok temel bilgilerin yanlış aktarılmasına sebep olmamalı. Bizans’ın başlangıcı için iki tarih referans alınır. Birincisi 324 Constantine’in Roma’nın yegane imparatoru olmasıdır, ikincisi ise 330’da başkenti İstanbul’a taşımasıdır. Çok “glorious” bir Roma döneminin askeri ve siyasi açıdan geri düştüğü döneme işte Bizans burada başlar diyemeyiz yani (“Ordusunun üçte ikisi ve kendisi öldü. Roma’nın batı ile bağlantısı kesildi.Roma bu dönemden sonra Bizans’a dönüştüğünü söyleyebiliriz. Ülke başarısız kralların elinde küçüldü…”). Nedense klasikçilerin Roma’yı ortaya çıkarması, Bizans’ı kötü bir kopya, önemsiz bir ayrıntı gibi sunma eğiliminin benzeri var bu yazıda. “Roma Cumhuriyetinden, Bizans otokrasisine …” derken de fazlaca hissediliyor. Roma uzun zamandan beri, yazarın da söylediği gibi, bir cumhuriyet değildir. “En iyi adamı seçme” kısmı da demokrasi değildir. Neyse çok fazla genelleme ve önyargı var, tarih daha “comperative” kaynaklarla sunulmalı.
İzzeddin Oktan
Öncelikle değerli yorumlarınız için teşekkür ederim. Yazıda yanlış anlaşılabilecek birkaç noktaya dikkat çekmişsiniz.
Tarihte ne kendine “Bizans” olarak adlandıran bir devlet, ne de kendilerine “Bizanslılar” olarak gören bir halk olmuştur. Daha sonraki dönemlerde tarihçilerin Roma İmparatorluğunu incelerken Roma başkentli ve Konstantinapolis başkentli iki farklı devlet olarak incelemesi ile ortaya çıkan bir devlettir Bizans. Bu zaviyeden bakıldığında tabi ki de Bizans’ın başlangıcı Konstantinapolis’in kuruluşudur. Ancak birçok tarihçinin ittifakıyla Roma dönemlerindeki geçişler hiçbir zaman devrimsel olmamış, evrimsel bir süreç içinde olmuştur. Örneğin, baktığımızda Constantinus ile Julius Ceasar’ın yönettiği topraklar yüz ölçümü açısından çok farklı değildi. Bizans’a giden evrimsel sürecin başlangıcı Diocletianos’un ülkeyi doğu ve batı olarak ikiye bölmesi ile başlamıştır. Tetrachy adını verdiğimiz bir yönetim şeklini benimsemiştir Diocletianus. Daha sonraki dönemlerdeki önemli olaylar, Hadrianopolis savaşı ve Hristiyanlığın kabulü gibi, “Bizans” devletinin şahsına münhasır özelliklerini oluşturan basamaklardır. Son kertede Iustinianos dönemi Bizans’ı Bizans yapan bir dönemdir ve güç olarak klasik dönem ile boy ölçüşebilir. Bu nedenle Bizans’ı küçük düşürmek gibi bir kastım kesinlikle yoktur.
Roma cumhuriyeti ve Bizans otokrasisi meselesine gelirsek ise sizin de belirtiğiniz ve benim de yazıda yazdığım gibi Julius Ceasar’ın tahta geçmesi ile başlayan “İmparatorluk Dönemi” boyunca Bizans’a benzer şekilde Roma da krallar tarafından yönetiliyordu. Ancak Roma’nın “Cumhuriyet Dönemi(MÖ 509-MÖ 27)”nde açıkça demokrasi var olmuştur. Ve “imparatorluk Dönem”indeki preatorluk, senato ve konsüller gibi müesseseler kralı kısıtlamıştır. Ancak “Bizans” döneminde krallar tüm yetkileri haizdi. Bu özellikte Bizans’ı şahsına münhasır yapan bir diğer özelliktir.
Son olarak şunu belirtmek isterim ki yazılarımda günümüz dünyasını oluşturan önemli olayları yazmaya çalıştım ve çalışıyorum. Yazılarımı okuyanların malûmudur ki yorumdan , hele de bir kavmi veya milleti veya devleti kötüleyen yorumdan, her zaman kaçmaya çalıştım ve çalışıyorum. Milletlerin ve devletlerin iftihara vabeste taraflarını objektif bir dille sundum. Bu yazıda da kesinlikle Bizans’ı otoriter veya güçsüz şekilde göstermek istemedim. Sadece var olmuş olanı Gazetebilkent aracılığıyla okurlarıma sundum. Tekrardan değerli yorumlarınız için teşekkür ederim.