KİBELE: ANADOLU’NUN ANA TANRIÇASI

Mitoloji çoğu insan için masalsı bir anlam taşır. Zeus’un çapkınlıkları, Hera’nın kıskançlıkları, binbir çeşit hayvana dönüşmeye mahkum edilmiş zavallı su perileri, Hades ve bitmek bilmeyen güç savaşları… Çoğu insan için mitoloji büyüleyici bambaşka bir dünyadır. Aramızda Olympos tapınağının görkemine ve barındırdığı efsanelere imrenmeyen gerçekten var mıdır?

            Bugün size şu anda hepimizin bulunduğu topraklarda asırlar önce var olmuş bir efsaneden bahsetmek istiyorum. Hitit mitolojisinin 40 memeli tanrıçası, Kibele. Kibele hep bolluğun ve bereketin tanrıçası olmuş, o yıl hasat olsun diye tapınılmış, kuraklıklar olmasın diye sevilmiştir. Oysa Kibele kadın demektir, güç demektir, Anadolu demektir. Güngör Dilmen’in kaleme aldığı Ben Anadolu adlı eserde, yüzyıllar boyunca Anadolu’yu var etmiş kadınların öyküleri anlatılır ve bu ölümsüz eser Kibele’nin “Kibele’yim ben, ana tanrıçası Anadolu’nun. Ben Anadolu.” sözleriyle başlar. Anadolu’da kadının tarihi Kibele’yle başlar.

            Her ne kadar Kibele çoğunlukla doğa ile özdeşleşmiş bir bereket tanrıçası olsa da onun da ihanetlerle dolu bir aşk öyküsü vardır. Efsaneye göre, Zeus bir gece rüyasında, onun kudretinin bile zapt edemeyeceği bir yaratık görür. Bu yaratık Kibele’dir. Fakat o zaman Kibele şu anda bildiğimiz tanrıça değil, çift cinsiyetli -her iki cinsiyetin cazibesini de barındıran- bir yaratıktır. Bu durum Zeus’u hiç mi hiç memnun etmez, onu hemen öldürmek ister ancak Afrodit bu kadar güzel bir varlığın öldürülmesine izin vermez. Kibele’nin her iki cinsiyetin de cazibesini barındırmasının mümkün olmadığına karar verilir ve yarısı Kibele’den alınıp gizlenir. Olacak iş ya, Kibele’nin yarısının gizlendiği yerden bir erkek çocuğu doğar. Bu çocuk en az Olympos’un tanrıları kadar yakışıklı olan ölümlü Attis’tir. Attis Kibele’nin diğer yarısıdır. Var olduğunu fark edene kadar hissetmediği boşluğun adıdır. Doğdukları gün birbirini gören bu ikili orada bağlılık yemini eder. Ancak Attis zamanla kendini ve tanrıçaya verdiği sözü unutur, Sakarya Nehri’nin perisi Sagaratis’e aşık olur. Kibele ruhunun bir parçasının, aynı özden var olduğu Attis’in ihanetini kaldıramaz. Kıskançlık ve öfkeyle Attis’i delirtir. Kibele’yi görünce kim olduğunu ve aşkını hatırlayan Attis pişmanlık, tanrıçanın ona oynadığı sayısız oyunun getirdiği delilikle kendini oracıkta hadım eder. Attis’i kanlar içinde, acıdan kıvranıp ölümü beklerken gören Kibele daha fazla bu manzaraya dayanamaz. Attis’i bir ağaca dönüştürür. Ağacın yaprak yerine iğneleri vardır çünkü kimse Kibele’nin sonsuz aşkına el süremez, bu ağaç dört mevsim solmaz çünkü Kibele aşkının ölümüne şahit olmak istemez. Attis artık bir çam ağacıdır ve onun tohumundan gelen her bir çam ağacı Kibele’nin sonsuz aşkını temsil eder. Anadolu’nun ana tanrıçası, bolluk ve bereketin yegane temsilcisi Kibele’nin özünden beslenirler.

            Kibele demek kadın demektir, güç demektir, Anadolu demektir. Fakat aynı zamanda Kibele doğduğun gün ruhunun bir yarısını geride bırakmak, ömür boyu eksik olduğunu bilmediğin bir parçanı aramak, vazgeçmek ve aşk için yapılan bütün fedakarlıklar demektir.

KAYNAKÇA

Güngör, Dilmen. Ben Anadolu. Mitos Boyut Yayınları-Tiyatro Oyun Dizisi, 2017. Baskı.

Eşberk, Arda. “Kibele ve Attis’in aşkı.” Şalom Gazetesi. 19 Şubat 2020. Web. 

Leave a Reply