Soccer - Dennis Bergkamp Testimonial - Arsenal v Ajax - Emirates Stadium

Futbolseverlerin bu oyuna aşık olmalarının en önemli nedenlerinden biri de oyunun estetiğidir hiç kuşkusuz. Mükemmel bir çalım, harika bir ara pası, tam doksana giden bir şut.. Hepsi bu oyuna daha fazla izlenirlik katar kuşkusuz. Bu estetiğin temsilcisi olan oyuncular ise hangi dönemde oynamış olurlarsa olsunlar, kazandıkları kupalar olsun ya da olmasın, diğerlerinden ayrılırlar; Messi, Pirlo, Kaka, Zico, Platini, Maradona… Saymakla bitmez isimler. Ama biri var ki bunların arasında, bu estetiğin en güzel örneklerini gösterdi futbolseverlere kariyeri boyunca. Bu oyuncu taraflı tarafsız herkesin gözünde farklı bir yere sahip olan, bugünlerde Frank de Boer’in Ajax’ta yardımcılığını yapan Dennis Bergkamp.

begkamp ajax

Bergkamp’ın Ajax günleri.

Bergkamp’ın hikayesi 1969 yılında Amsterdam’da başlar. Doğduğu andan itibaren futbolun içinde olacağı bellidir aslında; babası ona Manchester United’ın o yıllardaki efsane kadrosunun efsane forvetlerinden Dennis Law’ın ismini verir. Bergkamp 11 yaşında girer Ajax alt yapısına. Bergkamp A takım seviyesine geldiğinde kulübün efsanesi Johan Cruyff teknik direktördür kulüpte ve yeni bir Ajax yaratma peşindedir, tıpkı kendi futbolculuğu dönemindeki gibi dominant bir Ajax olacaktır bu. Bu yüzden gençlere forma verir yavaş yavaş. 1986 yılında sıra Bergkamp’a gelir ve 16 yaşında ilk kez A takım ile maça çıkar. O yıl genç yaşına rağmen takım ile 20’den fazla maça çıkar ve 2 de gol kaydetmeyi başarır. Attığı gollerden ziyade oynadığı futbol ile, sonrasında sık sık göreceğimiz o sanat eseri çalımlarıyla ve mükemmel top tekniğiyle genç yaşında damgasını vurur Hollanda futboluna. Sonraki sezon da benzer bir şekilde geçer Bergkamp için. Takımın yıldızı Van Basten’in Milan’a gidişiyle aradığı fırsat önüne gelir Bergkamp’ın. Artık takımın as oyuncusu olmuştur. 1990-91 sezonunu, PSV’nin yıldız oyuncusu Romario’nun önünde 29 golle gol kralı olarak tamamlar ve Ajax’ın şampiyonluğuna en büyük katkıyı sağlar. Ayrıca daha sonra kritik goller atacağı milli takım formasını da ilk kez sırtına geçirir o sezon içinde. Bergkamp sonraki iki yıl da gol krallığını kimseye bırakmaz, lig şampiyonluklarının yanı sıra 1992 UEFA Kupası’nı da kazanır Ajax ile. Bu arada bireysel ödüllerinin sayısı da artmaktadır; gol krallıklarının yanına iki tane “Yılın Hollandalı Oyuncusu” ödülünü ekler.

bergkamp inter

Bergkamp Inter formasıyla.

80’lerin başında Platini, Zico ve Maradona gibi oyuncuların gelmesiyle Serie A yükselişe geçer. Bu dönemin başında şampiyonluk yarışı Platini’nin Juventus’u ve Maradona’nın Napoli’si arasında geçerken, Berlusconi’nin takımı almasıyla Milan da bu yarışa katılır. Gullit, Rijkaard ve van Basten ile gelen Hollanda ekolü, Sacchi’nin taktik dehasıyla birleşince Milan 80’lerin sonunda ve 90’ların başında sadece İtalya futboluna değil, Avrupa futboluna da damga vurur. Bu durum kentin diğer takımı, ezeli rakip Inter’i de harekete geçirir. İsminin hakkını vererek uluslararası arenadaki yıldız ya da yıldız adayı oyuncuları kadrosuna katmaya başlar Inter. İşte bu dönemde Bergkamp’ın da peşine düşer İtalyan ekibi. Aynı dönemde Real Madrid’in teklifini Cruyff’un önerisiyle reddeden Bergkamp, takım arkadaşı Wim Jonk ile beraber 1993 yılında İnter’e gider.

Serie A popüler bir ligdi ama bu popülaritenin tek kaynağı yıldız hücum oyuncuları değildi. Yeri geldiğinde sahada satranç oyuncusu kadar zeki gözüken ama genelde “kasap” gibi oynayan savunma oyuncularını da unutmamak gerekiyordu. Lig tarihinin belki de en iyi 9 numarası olan van Basten bile bu sertlik yüzünden 29 yaşında futboldan kopmuştu. Ayrıca İtalya’da futbol demek Hollanda’daki gibi 11 kişiyle hücum, 11 kişiyle savunma demek değildi. Daha çok 11 kişiyle savunma, şansı yakalarsan gol at demekti futbol Çizme’de. Bütün bu felsefe farklılıklarını ekleyince Bergkamp’ın İtalya macerası pek de iyi gitmedi. Euro 92’de gol kralı olmasına rağmen, Inter’de bir türlü istediği futbolu oynayamıyordu. İşler bu kadar kötü giderken, ülkemiz futbol basınının atası olan İtalyan futbol gazeteleri de kendilerince Bergkamp’ı aşağılamak için “Haftanın Eşeği” ödülünün(!) adını “Haftanın Bergkamp’ı” olarak değiştirip, her haftanın en kötü oyuncusuna bu ödülü veriyorlar, Bergkamp’ı futboldan daha da soğutuyorlardı adeta. Inter forması giydiği dönemde Hollanda ile ABD’deki Dünya Kupası’na da katılan Bergkamp’ın burada yaşadığı bir uçak macerası da kendisinin uçak korkusunun başlangıcı oldu. Kendisine daha sonradan “Non-Flying Dutchman” (Uçamayan Hollandalı)* lakabını da kazandıran bu olay kötü giden sezonlarının üstüne tuz biber oldu. Bergkamp’ın 1995 yılında kulübü satın alan Massimo Moratti tarafında satış listesine konulması ise kendisinin kurtuluşuydu.

bergkamp arsenal

Bruce Rioch ve Dennis Bergkamp, 1995.

Bergkamp artık futbol oynamak istiyordur, İtalya’daki anti-futbol anlayışından kaçması gerekiyordur. Bu açıdan en uygun tercih İngiltere gibi gözükmektedir. Bosman kurallarının yürürlüğe girmesi, İngiltere’deki yabancı serbestliği ve Premier Lig takımlarının 5 yıllık Avrupa yasağının sona ermesi İngiltere’yi Avrupalı oyuncular için cazip bir lig haline getirmektedir. Bergkamp da tercihini Londra’dan yana kullanır, Arsenal’in yolunu tutar. Artık burada işini yapabilecektir Bergkamp. İlk birkaç haftası lige alışmayla geçer ama sonrasında İngiltere’ye ve Arsenal’e uyum sağlar. Sezonu 11 golle bitirir. Sonraki sezon ise kariyerini değiştirecek en öneml insan Londra’ya gelir; Fransa’da Monaco ile Avrupa’yı kendine hayran bıraktıktan sonra herkesi şaşırtarak Japonya’ya giden Arsene Wenger, kıtaya geri dönüşünü Arsenal ile yapar. Wenger’in de ilk sezonu kulübe alışmakla ve kendi yöntemlerini kulübe kabul ettirmekle geçer ama bu konuda en büyük yardımcılarından biri, en önemli oyuncusu Bergkamp’tır hiç kuşkusuz. Bergkamp’ın kariyer maçlarından birini oynadığı ve bu harika golü attığı sezonda Arsenal  Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını averajla kaçırır.

begkamp arjantin

Bergkamp’ın Fransa 98 çeyrek finalinde son dakikada Arjantin’e attığı gol.

1997-98 sezonu sadece Arsene Wenger’in İngiliz futbolunda devrim yaptığı bir sezon değil aynı zamanda Bergkamp’ın Ajax yıllarından sonraki en iyi sezonudur kuşkusuz. Sezon başında kadroya Emmanuel Petit ve Marc Overmars gibi iki başarılı futbolcu katılır. Bu sezonu duble yaparak kapatan Arsenal’in en golcü oyuncusudur Bergkamp. Tony Adams’ın savunmada, genç Patrick Vieira’nın orta sahada liderlik ettiği takımın hücumdaki lideridir artık Bergkamp. Sezon sonunda bu performansını hem Oyuncular Birliği (PFA) hem de Futbol Yazarları Birliği “Yılın Futbolcusu” ödüllerini vererek onurlandırır. Aynı yıl Dennis Bergkamp Hollanda’nın bu sefer en tecrübeli oyuncularından biri olarak Fransa 98’de, son Dünya Kupası’nda yer alır. Son Dünya Kupası’nda da yine kendi klasına yakışan bu golü, Dünya Kupaları tarihinin en güzel gollerinden birini atar. Fakat yine de takımının yarı finalde Brezilya’ya elenmesine engel olamaz. Sonraki sezon Bergkamp’ın tüm çabasına (takımın en golcü ismidir) rağmen Arsenal son haftada kaybeder şampiyonluğu.

1999-2000 sezonunda kadrosuna, Juventus’ta Bergkamp’ın Inter günlerinin kopyasını yaşamış olan Thierry Henry’i katar Arsenal ve İngiliz futbol tarihinin en güzel ortaklıklarından biri de başlamış olur. Fakat bu ortaklığın başladığı sezon hiç de istenildiği gibi gitmez, takım ligi Manchester United’ın 18 puan arkasında bitirirken, UEFA Kupası finalinde de Galatasaray’a penaltılarla mağlup olur. Topçular ve Bergkamp için kupasız geçen bir sene daha eklenmiştir istatistik kağıtlarına.

2000-2001 sezonu da bir önceki sezonun kopyası gibi kupasız geçerken, Bergkamp artık yaşının da etkisiyle eskisine oranla biraz daha az süre alır olmuş, yerini Bordeaux’dan gelen Wiltord’a bırakmıştı. 2001-2002 sezonunda ise Bergkamp ve Wenger kupasız geçen üç sezonun acısını yine duble yaparak çıkarmıştı. Bergkamp’ın 15 gol attığı sezonda Arsenal şampiyonluğu, önceki üç sezonda ligi kendilerinin önünde tamamlayan Manchester United’ı Old Trafford’da yenerek kazanmış, bir nevi önceki sezonların intikamını da almıştı. Bu mükemmel sezonda Bergkamp yine gözlerimizin paslarını silmişti; Şampiyonlar Ligi’ndeki Juventus maçında Ljunberg’e yaptığı bu asist ve tabi ki yıllardır hafızalarımızda yer edinen Newcastle’a attığı bu muazzam gol ile.

begkamp arsenal son maç

Bergkamp’ın jübilesinden.

2002-2003 sezonu yine kupasız geçerken Bergkamp ve Arsenal için, takip eden sezon yine Arsenal ve Bergkamp için unutulmaz bir şampiyonluğun kazanıldığı, harika bir sezon olmuştu. 38 maçta 26 galibiyet ve 12 beraberlik alan Arsenal, 1889’da Preston North End’den sonra İngilitere’nin en üst ligini namağlup bitiren ilk takım oluyordu. Sezon sonunda kontratını son kez uzatan Bergkamp artık yerini yavaş yavaş yeni transfer Robin van Persie’ye bırakıyor ve yıllar sonra nasıl ihanet edeceğini bilmeden, kendi yerine onu hazırlıyordu. Takip eden 2004-2005 sezonunda Arsenal’in kazandığı son kupada da (Federasyon Kupası) kadroda yer alan Bergkamp, takımın Highbury’e veda edeceği 2005-2006 sezonunun sonunda ise kendisinin de Arsenal’e veda edeceğini söyleyerek, emekli olacağını açıklamıştı. Arsenal efsanesini unutmuyordu, yeni stadyumun açılış maçı Bergkamp’ın jübilesi için yapılacaktı. Stadyumun tam kapasite dolduğu ilk maçta 22 Temmuz 2006 günü Arsenal ve Ajax karşılaştı. Arsenal’in 2-1 kazandığı maçta Bergkamp son kez iki takımın da formasını giyerek futbola veda etmiş oldu.

Birkaç yıl önce şöyle bir cümle okumuştum bir yerlerde; “Zidane, futbolun Bolşoy Balesi’ne cevabıdır”. Sanırım sadece Zidane değil, Bergkamp da bu cevabın içinde.

*Uçan Hollandalı: http://tr.wikipedia.org/wiki/Uçan_Hollandalı

Leave a Reply