Vincent ve Theo Van Gogh’un ölümünü takip eden yıllarda, Vincent dünyaca tanınan bir sanatçı haline geldi. Bunun mümkün olabilmesinde rolü olan en önemli kişi şüphesiz Theo’nun eşi Johanna van Gogh-Bonger.
Theo hayatını kaybettiğinde Jo ve Theo evleneli iki yıl bile olmamıştı ve kendinin ve adı Vincent olan küçük bebeğinin geçim derdinin yanı sıra bir de evinde Vincent’ın yüzlerce tablosunu muhafaza etmekle uğraşmak zorunda kalmıştı. Theo hayattayken en büyük amaçlarından biri kardeşinin hak ettiğine tüm kalbiyle inandığı ünü ve takdiri ölümünden sonra bile olsa ona kazandırmaktı. Jo da kocasının ölümüyle onun bu idealini hayata geçirmeyi, hem kocasının hem de Vincent’ın anısına bunu kendine hedef edindi.
Bu yolda attığı ilk adım, yaşadığı yer olan Paris’ten Paris’e kıyasla oldukça küçük bir Hollanda kasabası olan Bussum’a taşınmaktı. Burada geçimini sağlamak için otel işlevi gören bir misafirhane açtı. Villa Helma isimli bu mekan Jo’ya gelir sağlamanın yanı sıra bölgede yaşayan yazar ve sanatçı kesimiyle tanışmasını sağladı. Bu dünyaya adım atması, kendisine pek çok kapının açılmasını sağlayacaktı.
Jo burada Vincent’ın eserlerini satışa çıkardığı etkinlikler düzenledi. Ancak temel hedefi para kazanmak değil, eserleri elinden geldiği kadar halka açık galerilere satmaktı. Yalnızca Bussum’da değil, Amsterdam’da da gazeteler ve dergilerin ilgisini çekecek büyüklükte sergiler düzenledi. Bunlardan en önemli olanı 1905 yılında yine Amsterdam’daki Stedelijk Müzesi’nde, Vincent’ın hemen hemen bütün eserlerinin tanıtıldığı kapsamlı bir sergidir. Sergi büyük ilgi uyandırsa da dönemin eleştirmenleri tarafından “skandal” olarak tanımlanmıştı. Bu eleştirilere “Yıldızlı Gece” de dahil daha pek çok meşhur tablo maruz kalmıştı. Ancak bu durum Jo’yu durdurmadı.
Düzenlediği sergilere ek olarak Jo, Theo ve Vincent’ın mektuplarını da seçmiş, düzenlemiş, İngilizce’ye çevirmiş ve bir kitap haline getirmiştir. Aynı zamanda bu süreçte Vincent hakkında çok uzun süre bir başvuru kaynağı olarak kullanılan biyografik giriş yazıları üzerinde de çalışmıştır. Kitap 1924 yılında, Jo ölmeden bir yıl önce yayımlanmıştır.
Jo, Vincent’ın sanat dünyasındaki yeri için uğraşlarının yanında oğlunu yetiştirmiş, Hollandalı bir ressam olan Johan Cohen Gosschalk ile evlenmiş, Hollanda Sosyal Demokrat İşçiler Partisi’ne üye olmuş ve kadın haklarını savunan bir organizasyon kurmuştur. Jo hayatını kaybettikten sonra oğlu Vincent, hala ailede bulunan eserleri ve çeşitli kaynakları bir dernek altında toplayarak Van Gogh Müzesi’nin kurulmasına önayak olmuştur.
Jo’nun, Vincent’ın zekasına ve işlerine beslediği hayranlık ve kocası Theo’ya duyduğu sevginin sonucunda doğan bu motivasyon ve emeğinin sonucunda başardıklarına minnet duymamak elde değil. Üç kişinin hayatından oluşan bu hikayenin, milyonlarca insana dokunan sonucu yine Jo’nun sözleri ile açıklanabilir:
“İnsanların Vincent’a ve onun eserlerine yıllar süren ilgisizliğinin ardından savaşı kazandığımızı hissettiğim için mutluyum.”
Kaynakça:
https://www.nytimes.com/2021/04/14/magazine/jo-van-gogh-bonger.html