İnsanın hayatı belirsizliklerle doludur. Sen ne kadar plan yaparsan yap, çoğu zaman bir engel çıkar. Planların, düzenin ve moralin bozulur böyle durumlarda. Yeniden kendini motive hissettiğinde tekrar plan yaparsın, ona göre hareket edersin, bu sefer yine bir şey çıkar. Koskoca yolda ayağına takılan küçücük bir taş senin vazgeçmene sebep olur kimi zaman. Hayat böyledir işte, onun da senin için planları vardır. Sen istediğin kadar saklan, istediğin kadar düzgün yap her şeyi, yine de onun gazabından kaçamıyorsun. Saklandığın yerde buluyor seni.
Mezun olmama çok az bir zaman kalmışken okul bitince ne yapacağım hakkında düşünmeye başladım. Evet, bu zamana kadar erteledim bunu. Aslında aklımda hep bir şeyler vardı ama asla eyleme dökmedim. Bu sefer bazı eylemler söz konusuydu. Örneğin ALES’e girmek. “Yüksek lisans mı yapsam, iş mi bulsam, ya acaba tekrar üniversite mi okusam” gibi çeşit çeşit ve bir miktar saçma düşüncelerimin arasından yüksek lisans yapmak en doğru seçim gibi geldi. Bunun için ilk önce hangi üniversitelerin hangi bölümlerine başvurmam gerektiğini araştırdım. “Koşullar neler, ders programları, ne üzerine çalışabilirim” gibi birçok sorunla uğraştım. En nihayetinde “Ben şu sınava bir gireyim de, sonrası hallolur.” dedim. Halloldu mu? Hayır. Sınava girmeden bir hafta önce sadece çıkmış sorulara baktım. Şükürler olsun ki sözel alanda iyi bir net yapmak benim için yetiyordu. O yüzden matematiğe bakmadım bile. Sınav puanım da güzel geldi, en azından bana yeten bir puandı ve fazlasında gözüm yoktu zaten. Başvuru koşullarındaki sınavlarla ilgili meseleleri hallettim sayılır. Fakat sonra neyi fark ettim dersiniz? İstediğim okul bütün koşulları sağladığımda bir de kendisi sınav yapıyormuş. Sınav konularına baktım, baktım, baktım… Ben dört yıllık eğitimi beynimde nereye depoladım acaba, yanlışlıkla çöp kutusuna mı gönderdim diye düşündüm. Evet, sınavda çıkacak çoğu konuya yabancıydım. Bu ne demek oluyor? Ayrıyeten bir de bu sınav için çalışmam gerekecek, son dönemimde sanki dersler yeterince zor değilmiş gibi.
Hayır, amacım sana son birkaç ayda ne yaşadığımı anlatmak değil. Amacım şunu anlatmak, hayatta sürekli planlar yapıyoruz. Her seferinde “Şunu halledeyim gerisi bende. Bu ödev bitsin sonrası kolay. Hele şu final bir bitsin kurtulacağım.” diye diye her gün öncekinden daha zor planlar yapıyoruz. Her seferinde aşmamız gereken engeller daha yüksek, daha geçilmesi zor oluyor. Bazılarımız engeli aşıp yola devam ediyorlar, bazılarımız yürüdükleri onca yolu sırf bir engel yüzünden geri dönüyorlar. Kimisi de elinde olmayan nedenlerden o yolu geri dönmek zorunda kalıyor. Hayat hep böyle mi? Ben daima planlar yapacağım, ona göre her şeyimi ayarlayıp, kendimden fedakarlık yaparak hazırlanacağım ve hayat bunca emeğimi hiçe sayarak beni yolun ortasında geri dönmeye mi mecbur bırakacak? Bilmiyorum. İnsanların en sevdikleri şeyden güçlükle bile olsa vazgeçtiklerini gördüm ya da vazgeçmek zorunda bırakıldıklarını. Bunun üzüntüsü çok fazla. Hele bir de emeğin söz konusu ise, daha kötü. Daima insanların yaşadıklarına bakıp “Ya ben olsam asla kaldıramazdım bunu…” dediğimi hatırlıyorum. Sen de böyle düşündüysen, sana kötü bir haberim var. O konuma geliyorsun, ama merak etme bir şekilde kaldırabiliyorsun. Bazı insanlar bu durumdan daha da güç alıp yollarına devam ederken, bazıları da biraz zamana ihtiyaç duyuyor iyileşip yeniden bir yola başlamak için. Kendine gereken zamanı verdiğinde emin ol yola daha iyi devam edeceksin.
Hayat planlarımıza karıştıkça insanın algısı bozuluyor. “Ben neredeyim? Nereye gidiyorum? Neyden vazgeçtim? Şimdi ne yapmam gerek?”… Bütün bu sorgulamaların arasında bir noktadan sonra kayboluyorsun ve rüzgar ne tarafa eserse oraya savruluyorsun. “Demek ki hayat beni buna yönlendiriyor, iyi o zaman bu yoldan gideyim.” Böyle bir şey yok. Hayatın seni bir yere yönlendirmesine izin verme. Karşısında dur, karşı çık, savaş. Hayatın bu hamlesine kandıkları için birçok kişinin ne kadar büyük hatalar yaptığını gördüm çünkü. Sonradan farkına varılan pişmanlıklar… İnsan iş işten geçtikten sonra “Keşke çabalasaydım, keşke şunu deneseydim ama yine de oldursaydım bunu bir şekilde.” diyor. Kendi kararlarını kendi verebilmeli insan, ve illa vazgeçecekse kendi vazgeçmeli. Bir şeylere mecbur bırakılmak güzel bir şey değil, insanın içinde ukde kalması başa çıkılması zor bir şey. Rüzgar seni nereye savuruyorsa değil, sen nereyi istiyorsan oraya git bu yüzden. Bazı şeyleri gerçekleştirmek çok zaman alacak, çok kan, ter ve gözyaşı dökeceksin ama en sonunda hep hayal ettiğin, planladığın yere kavuşunca aslında her şeye değdiğini bileceksin. Bir yerlere gelirken başkası sayesinde değil, hayat seni oraya yönlendirdiği için değil, sadece sen öyle istediğin için orada olduğunu bilmek kadar güzel bir duygu yok bana göre.
Bu yazıyı en sevdiğim filmlerden birisindeki en sevdiğim karakterin sözüyle noktalıyorum. Bana çok ilham verdi, umarım sana da verir. :)
“Just keep swimming. Just keep swimming, swimming, swimming. What do we do? We swim, swim.”
–Dory, Finding Nemo