İçki masalarından cami mihrabına uzanan bir hayat: Üstad Necip Fazıl Kısakürek

Türk edebiyat ve düşünce tarihinde derin izler bırakan, hakkında çeşitli alanlarda ve çeşitli sebeplerle, vefatının 36. yılında bile tartışmalar açılan bir isim: uzunca Necip Fazıl Kısakürek, kısaca Üstad. Bu yazımda, Bahriyeli Necip’ten Yassıada’da bahsi geçen Necip’e kadar, hayatını kısaca inceleyeceğim.

“1938’e kadar sefih bir adam.” Sonra Halk Partisi milletvekili yapmadığında “karşıya” geçen… “Kumarbazlığı, dolandırıcı olduğu muhakkak… bir tezatlar mahşeridir… Bir trajedidir Necip.”- Cemil Meriç

Asıl adı Ahmet Necip Kısakürek olan Şair-i Azam 25 Mayıs 1905’te, kadı emeklisi büyükbabasının Çemberlitaş’taki evinde gözlerini açar. Tahsilli bir dedenin ellerinde büyütülür. Okuma aşkını ondan öğrenir. Entelektüel alt yapısını büyükbabasına borçlu olduğu kadar annesi Selma Hanım’a da borçludur. Hatta bazı kaynaklara göre, kız kardeşi Selma’nın vefatından sonra üzüntüden yataklara düşen annesine yaptığı bir hastane ziyaretinde, annesinin istirhamları üzerine şiir yazmaya başlar. 

“…/Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!/Üst kat: Elinde tesbih, ağlıyor babaannem,/Orta kat: “Mavs” oynayan annem ve âşıkları,/Alt kat: Kızkardeşimin “Tamtam”da çığlıkları./Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim/Buyurun ve maktaından seyredin, işte evim!/bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş!/Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş…” – Necip F. Kısakürek, Muhasebe, 1947

Ahmet Necip’in çeşitli okullarla döşenmiş eğitim hayatının şüphesiz en çarpıcı dönemi lise terbiyesi için kaydolduğu Heybeliada Bahriye Mektebi’dir. Keza, kendisi de sonraki yıllarda “ne oldumsa bu mektepte oldum” diyecektir. Kendisini etkileyen Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Akseki, Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi büyük isimlerle de ünlü tartışmalar yapacağı arkadaşı Nazım Hikmet ile de burada tanışır. Bir bakıma onu ”Şair-i Azam” yapan bu okul olmuştur. 

Bu okuldan mezuniyet diploması alamadan ayrılır ve İstanbul Darülfünun’unda Felsefe bölümünde öğrenim görmeye başlar. Çok geçmeden de, burslu bir şekilde Sorbonne’a gider. Ancak oradaki tercihleri sanattan ve eğitimden uzakta bir yaşamdır, bohem ve eğlenceli bir yaşam stili benimsemiştir. Alkol ve kumar en yakın iki arkadaşı olmuştur. Öyle ki bazen bu iki yakın arkadaşıyla öyle zaman geçiriyordur ki evinin kirasını bile ödeyemeyip sokaklarda sabahlıyordur. Bu tutumu da bursunu kaybetmesine sebep olmuştur. Ülkeye döndükten sonra da hemen değiştiği söylenemez. Arkadaşı Eşref Şefik Atabey’in hasta olduğu bir zaman ilaç alması üzerine verdiği parayı, Şairi Azamımız’ın kumarda kaybedip sabahına eli boş bir şekilde döndüğü bile olmuştur. 

“Kadını, kumarı, içkisi, bohem hayatı, şüpheci felsefesi, sara nöbetleri içinde sanatı; çözmeye çalıştıkça dolaşan ve büsbütün meseleleriyle Paris… Kâbus şehrindeki hayatımı anlatmaya hicabım ve İslami edebim manidir.” – Necip F. Kısakürek, O ve Ben, 1965

8 şubat 1950 büyük doğu kayseri şubesi açılış konuşması

Bu hal 1934 yılında Nakşi Şeyhi Abdullah Arvasi ile tanışınca Necip Fazıl’ın dönüp bir kere olsun bakmadığı eski bir sayfa olarak rafa kaldırılır. Çile ve Tohum eserlerinde de bu değişimi gözler önüne sermiştir.

Abdullah Arvasi ile tanışmaları ise iki şekilde anlatılır. Birincisi kumar ve içkiyle geçen bir gecenin sabahında ezan sesiyle uyanıp diğer dünyaya gittiğini sanmasıyla kendisini camide bulması şeklindedir. Sonrasında da Abdullah Arvasi ile tanışmıştır bu hikayede. 

Diğer anlatım ise daha çok kaynakta geçer, bir gün Kadıköy vapurunda Necip Fazıl tek başına yolculuk ediyordur. Onun izlediği boğaz iken onu izleyen biri takılır gözüne. Kontağını ayırmayan o gözler Abdullah Arvasi’nin gözleridir. Necip’in yanına gelip cuma günü Beyoğlu Ağa Cami’de hutbeye davet eder. Necip o hafta gitmez, sonraki hafta da gitmez, 5 yıl sonra bir cuma günü öğle vakitlerinde gider. Girdikleri zaman da aralarındaki bağ kurulmuş olur. 

“İslâma pazarlıksız ve sımsıkı bağlanmadan önceki şiirlerim ve yazılarım arasında, hatta küfre kadar gidenler ise, çoktan beri eser çerçevem dışına çıkarıldığı, her birinden ayrı ayrı istiğfar edildiği ve çöp tenekesine atıldığı için, nereden nereye geldiğimi göstermekte bile kullanılmamalı…4”, “Vasiyyeti”, Türk Edebiyatı, Temmuz 1983.

Arvâsî ile tanışmasından sonra yaşadığı sarsıcı fikir değişiminin ardından hayatının bu yeni dönemindeki ilk eseri olan “Tohum” adlı İslamcılık ve Türkçülüğün vurgulandığı tiyatro oyununu 1935’te yazdı. Bu eser, Muhsin Ertuğrul tarafından İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahnelendi. Birçok tiyatrosunu sahneleten ve bazılarında da rol alan Muhsin Ertuğrul’un Necip’in tiyatro kariyerindeki emeği göz ardı edilemez. Ancak Necip, Muhsin için sonraki yıllarda komünist diye yazılar yazar. 

1942 kışında yeniden askerlik yapmak üzere 45 gün için Erzurum’a gönderildi. Askerde iken siyasi bir yazı kaleme alması nedeniyle mahkûm oldu ve ilk kez hapis cezası aldı. Sultanahmet Cezaevi’nde hapis yattı.

17 Eylül 1943’te muhalif eleştirilerini yaymakta bir araç haline getirdiği, kariyerindeki mihenk taşlarından biri olan Büyük Doğu Dergisi’nin ilk sayısını bastı. Dergi birçok kez “dini neşriyat yapmak”, “rejime karşı gelmek” ve “milleti kanlı ihtilale teşvik” gibi sebeplerle kapatıldı. 1949’da aynı adlı bir cemiyet kurdu ve ilk şubesini Kayseri’de açtı. 1951’de spontane bir kararla bu cemiyeti feshetti. Bu kararı, Demokrat Parti’den aldığı örtülü ödenek karşılığında verdiği iddialar arasındadır.  

22 Mart 1951 tarihinde “Kumarhane Baskını” olarak anılan olay gerçekleşti. O dönemki açıklamalarında röportaj yapmak üzere kumarhanede olduğunu ifade eden, daha sonraki yıllarda ise Büyük Doğu’yu koruma için bir adam tutmak üzere orada olduğunu açıklayan Necip Fazıl’a göre bu olay Demokrat Parti’nin bir komplosudur. Demokrat Parti ile de yollarını bu hadiseden sonra ayırmışlardır.

Necip Fazıl 79 yıllık yaşamında hem edebi çevrelerde hem de siyasi çevrelerde konuşulmayı başaran nadir insanlardan biridir. CHP yanlısı görüşleriyle başlayan siyasi hayatı, Necmettin Erbakan’ın Milli Nizam Partisi’nin kuruluş beyannamesini kaleme almasına kadar uzun bir liste halinde neşreder. Edebi hayatı ise şüphelere yer bırakmayan bir yüceliği, yeteneği ve kabiliyetiyle, altın harflerle yer almıştır tarih kitaplarında. Yer yer özellikle aynı yer ve zaman diliminde var olduğu şairlerle kıyasıya yarıştırıldıysa da bir taraf edinmek yerine salt kalite arayışında olanlar tarafından sevilen, sayılan büyük bir şahsiyet olmuştur. Tek şairi azam o mudur, hayır. Ancak onun olmadığı bir listenin de sahihliğinin tartışılacağı muhakkaktır.

Kaynakça

Urgan, Bir Dinozorun Hatıra Defteri, 1998

Ayşe Hür, Necip Fazıl’ın Öteki Portesi, Radikal Gazetesi, 06.01.2013 

https://tr.wikipedia.org/wiki/Necip_Fazıl_Kısakürek

https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/82529/355842.pdf?sequence=1

Leave a Reply