Müzikaller; bizleri tiyatro, dans ve müzikle birleştiren çok yönlü sanat eserleridir. Her bir sahne, karakterlerin iç dünyalarını ve çatışmalarını müzik ve dans ile harmanlayıp izleyiciye sunar. Bu yüzden müzikaller, bazen eğlenceli olabilir bazense bizi düşündürtebilir. Bana göre müzikaller, günümüz dünyasından uzaklaşıp birkaç saatliğine de olsa kendimizi başka bir dünyaya teslim etmek için mükemmel bir yöntem çünkü hem izlerken hem de izledikten sonra etkisi bir süre daha üzerimizde devam eder. Şarkılarda kendi duygularımızı bulur, danslara kendimizi kaptırırız.
Notre Dame de Paris müzikali benim yaklaşık 10 sene önce izlediğim ve bu türe aşık olmamı sağlayan müzikallerin başında geliyor. Hâlbuki o zaman dilini hiç anlamamıştım ama müzikleri ve danslarıyla beni kendine âşık etmişti. Notre Dame de Paris aslında Victor Hugo’nun yazdığı Notre Dame’ın Kamburu kitabından sahneye uyarlanmıştır.
Müzikalimiz Orta Çağ Paris’indeki yaşam şartlarını da gözler önüne seriyor. Hikayemizde aşk ve kibirden, adalet ve toplumsal sınıf farklılıklarının zorluklarına kadar geniş bir yelpazede işleniyor konular. Müzikal bir yandan sevginin çeşitli yanlarını bize gösterirken diğer yandan da bize adaletsizlik, dışlanma ve toplumsal sınıf farklılıklarının yol açtığı sıkıntıları da derinlemesine hissettiriyor.
Hikayemizin 4 ana karakteri vardır: Esmeralda, Quosimodo, Frollo ve Phoebus. Güzel, neşeli ve özgür ruhlu Esmeralda, Paris sosyetesinin dışında kendi kurallarına göre yaşayan bir çingene kızıdır. Kendisinin en çarpıcı özelliklerinden biri de dans etmeye olan tutkusudur. Kendisinin trajik sonu, dönemin önyargılarına ve insan doğasının karanlık yönüne ayna tutar.
Notre Dame Katedrali’nin çan kulesi görevlisi Quosimodo, doğuştan kambur ve çirkin bir görünümde doğmuş, bu yüzden de Paris soyetesinden dışlanmıştır. Çan kulesi görevlimiz hem aşkı hem de toplumdan dışlanmayı deneyimlerken gerçek güzelliğin yüzeyin ötesinde yattığını gösteriyor. Frollo ise Notre Dame Katedrali’nin başpapazıdır. Dine olan tutkusu ve bazı bastırılmış duyguları, en sonda onu geri dönülemez hatalar yapmaya itecektir. Şövalye Phoebus, dış görünüşüne ve sosyal konuma oldukça önem veren, biraz yüzeysel bir karakterdir. Şövalyemiz, kibre ve dış görünüme aldanmanın sonuçlarını bize gösterir.
Müzikalin neredeyse her şarkısını ezbere bilsem de en çok beğendiğim 2 şarkı var: Belle ve Dans Mon Esmeralda. Belle, Quosimodo, Frollo ve Phoebus’ün Esmeralda’ya olan aşklarını anlatıyor. Ona olan aşklarını üçünün ağzından dinlemek; karaketerlere bakış açımızı değiştirmekle kalmıyor, aynı zamanda karakterleri daha da iyi anlamamızı sağlıyor. Belle, müzikali izlemeyenlerin bile bildiği ve hatta birçok kişiyi müzikali izlemeye iten şarkı olarak da biliniyor. Dans Mon Esmeralda şarkısı, müzikalin son parçasıdır.
Quosimodo’nun Esmeralda’ya olan kalbindeki aşkı, sadakati ve kederi dile getirir. Dili bilmeseniz de müziğinden hüzünlü bir şarkı olduğunu anlayabilirsiniz, sözlerine baktığınızda Quosimodo’nun yaşadığı kederi en az onun kadar hissedeceğinizden eminim. Elbette favorilerim bu 2 şarkıyla sınırlı değil; Le Temps des Cathédrales, La Fête des Fous, Tu Vas Me Détruire ve Les Oiseaux Qu’on Met en Cage parçaları da kesinlikle dinlemenizi önerdiğim şarkılardan.
Müzikal aynı zamanda Türkçe de dahil olmak üzere bir sürü dile çevrilmiştir ve ülkemizde de oynanmaya devam ediyor. Geçen sene bu müzikale gittiğimden beri (gittiğim ilk müzikaldi) bu türe karşı sevgim inanılmaz büyüdü; her ay tiyatro, opera ve tabii ki müzikaller gibi etkinlikleri takip edip gitmeye çalışıyorum. Derslerimizin en yoğun olduğu şu zamanlarda böyle kültürel etkinliklere katılmak bence hepimiz için bir nefes alma ve stres azaltma fırsatıdır. Şimdiden hepinize keyifli izlemeler ve dinlemeler.
Görseller; Sortir à Paris, The New York Times ve Pinterest sitelerinden alınmıştır.