Özgürlük Sarmalı: Easy Rider

İnsan ne zaman özgür olur? Her şeyi yapacak parası olduğunda mı? İstediği kişiyle istediği an birlikte olduğunda mı? Yoksa istediği yere gidip yaşadığında mı?

İnsan gerçekten özgür olur mu?

Burjuva düzenin içinden kaçmaya çalışan, kendilerince bir özgürlük arayışının peşine düşen Wyatt ve Billy adlı iki arkadaşın öyküsünü anlatıyor Easy Rider. 

Film süresince göçebe bir hayat tarzı benimseyen ve aslında uyuşturucu satarak zengin olmayı hayal eden iki arkadaş Amerika’daki yolculukları süresince çeşitli insanlarla karşılaşıyorlar. Karşılaştıkları her insan farklı bir özgürlük biçimini temsil ederek karşımıza çıkıyor.

Yolculukların ilk durağında muhafazakar ve şehir hayatını reddederek kırsal kesime yerleşen bir ailenin evine konuk olan bu karakterler sofraya oturduklarında, Bill içgüdüsel bir şekilde direkt yemeye başlayacakken evin babası onu uyarır ve şapkasını çıkartıp duaya katılmasını ister. Hikayenin bu ksımı Wyatt’ın ahlak kurallarına Bill’e göre daha çok uyduğunu görmemiz sağlar. Evlerine konuk oldurları aile şehirleşme düzenine karşı çıkışı temsil eder. Peki, kırsal hayat her zaman özgürlük müdür? Dua etmeden yemeğe başlayamamak nasıl bir özgürlüktür?

İkinci duraklarında ise komün bir hayat tarzı benimsemiş bir hippi ile karşılaşırlar. Bahsi geçen hippinin yaşadığı komün açık aşk kavramının benimsediği ve tek eşliliğin olmadığı bir komündür. Bunu bir özgürlük olarak gören Billy, bir kadınla şansını denemek ister ancak komünün ahlak anlayışına uymadığı için dışlanır. Bu da bize her ne kadar tek eşlilikten vazgeçmiş de olsalar aslında kendi ahlaklarının esiri olmaya devam ettiklerini gösterir. Herhangi bir ahlaka boyun eğmek özgürlük müdür?

Üçüncü duraklarında gözaltına alındıkları sırada avukat George ile tanışırlar. George kendisini yeni bir dünya hayaline kaptırmış bir idealisttir ve prangalarından kurtulup yaşadığı kasabanın ötesini merak etmektedir. Amerikan halkının burjuva baskısıyla tekdüzeleşmesinden, kısıtlanmasından şikayet eden George “Senden değil, temsil ettiğin şeyden korkuyorlar.” der bir akşam Billy’e; “Bireysel özgürlükten bahsedip dururlar ama gerçekten özgür bir birey gördüklerinde sadece korkarlar.” Bu onlara garip gelir. Nitekim, ülkenin dört bir yanından özgürlük nidaları yükselmektedir. Özgür olmayı düşleyen hiç kimse aslında bunu istememekte midir? Hapsolmuşluk kişinin kendince geliştirdiği bir savunma mekanizması mıdır?

Bir gece hepsi uyurken sopalı adamlar gelir ve George’u sopalayarak öldürürler ancak ikili George’u ailesine ulaştırmak yerine onun cüzdanında buldukları randevu evine giderler. Bill bunun doğru olduğunu söylerken Wyatt yaptığı hareketin “yanlışlığı” ile kavrulmaktadır. Hikayede Wyatt ve Bill arasındaki farkı en net burada görürüz. Bill kişinin içgüdülerini, Wyatt ise bireyin ahlaki yanının temsil eder. Bill girdiği ortamlarda Wyatt’a göre daha çok eleştirilir çünkü kimin ne düşündüğünü umursamadan içinden geldiği şekilde hareket etmektedir. Wyatt’e göre daha az düşünür belki ve onun olduğu kadar derin bir arayışın içinde değildir. Bill az düşünür ve çok mutludur ama üzerine düşünülmemiş mutluluk, mutluluk mudur? 

Filmin sonunda ikili ellerindeki uyuşturucuları satar ve zengin olurlar. “Başardık.” der bir gece Bill; “Artık özgürüz.” Wyatt ise hayal kırıklığı içindedir. ”Mahvettik.” Burjuvazinin kurallarından burjuvazinin silahını kullanarak kaçmaya çalışmış, parayla zengin olduğunda özgür olacağını düşünmüş ve kendi özgürlüğü için arkadaşını geride bırakmıştır; burjuvaziden kaçmaya çalışırken burjuvazinin kuklası olup çıkmıştır. Aslında bir sarmalın içindedir ve burjuvanın kurallarından kaçabilmesine ihtimal yoktur çünkü özgürlük vaadi ve umudu burjuva düzenin en büyük uyutmasıdır. 

Filmi izlerken aklımda canlanan bu düşünceleri toparlamam biraz zaman almıştı. Aslında çevremdeki herkesin çok eşli olarak, onlara dayatılandan farklı bir meslek yaparak veya sosyal medyanın pazarlamaya çalıştığı bir çantayı almayarak özgürleşmek için çırpındıklarını fark ettim. Kimi liberal olarak aşmaya çalıştı bu hapsolmuşluk hissini, kimisi ise sosyalist olarak tanımladı kendisini. Çok sevdiğim bir hocamın sözü canlandı o an aklımda. “Özgürlük sosyalizm veya liberalizm demek değildir. Özgürlük kişinin içinde bulunduğu düzenin farkında olmasıdır. Bir ideolojiye koşulsuz inanan hiçbir birey özgür olamaz.”

Leave a Reply