“Biz onlardan korkuyoruz, onlar bizden…” diyorsunuz. Bunu biraz anlatır mısınız?
İnsanlar bizden korkuyor ama bizim yaşadıklarımız o kadar korkutucu ki. Bizden korkmaları için bir sebep yok. Kısırdöngü gibi oluyor. Paylaşım açısından, özellikle Mavi At Cafe’de insanların korkuları aşılıyor. Keşke Mavi At’lar Türkiye’de çoğalabilse. İnsanlar görüyor ki biz orada hayata katılmaya çalışıyoruz, sohbet ediyoruz, gayet mantıklı şeyler söylüyoruz, gayet sağlıklı işler yapıyoruz; o zaman diyorlar ki “fark yok”. Şizofreni hastası olan birey her daim hastalığın içinde değil ki. Atak dönemlerinde kendimize, kendi içimizde çözmeye çalıştığımız sorunlara dair zorluklar yaşıyoruz. Hiç olmayan bir sesi duymak ya da hiç kimsenin görmediği bir şeyi görmek çok zor bir durum. Emin olamıyorsun yaşadıklarından. Bu yeterince zor bir şey. Korkuyu aşmanın en güzel yolu paylaşım. Benim ”Umut Defteri” diye bir kitabım var, orada da anlatmaya çalıştım. Psikoloji öğrencileri buraya geliyorlar, biz burada o kadar çok kaynaşıyoruz ki dönem sonunda ağlayarak ayrılıyoruz birbirimizden. Bütün mesele tanımamak ve bilmemekten kaynaklı. Bizi tanısalar, buradaki çabamızı görseler, diğer insanlar bize hiç yakınları olmasa bile katılmak isteyecekler.
Teşhisten sonra ailenizle aranız nasıl oldu? Nasıl evrildi, nasıl destek oldu?
Annem çok büyük bir destekti benim hayatımda. Şu anda yalnız yaşıyorum Ankara’da ama hala destek. En ufak bir şey olduğunda haberleşiriz ya da anneme anlatırım çoğunlukla dertlerimi. Hastalığı, dayımdan bilgisi olduğu için, bilinçli bir şekilde karşıladı. Kendisi üzülse bile bunu çok belli etmedi, duygularını çok dışa vurmadı diyebilirim. Kardeşim benden iki yaş küçük ve Odtü Psikoloji mezunu, o da çok destek. Babam da destek aslında, ama annem ve kardeşim daha yakınlar.
İyi ki kendimle barışık değilim diyorsunuz. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?
Bu kavganın zaman zaman çok olumlu getirileri olduğunu düşünüyorum. Gerektiğinde kavga edeceğiz, gerektiğinde kendimizle barışacağız; bütün mesele dengede tutmak. İçimizde; sevgi, nefret, dostluk, düşmanlık gibi tezat bütün duygular birbirine karşılıyor ve bunları özümseyen, kendi içinde dengede tutacak olan biziz.
Felsefenin bu yolculuktaki payı nedir?
Yaşadıklarımı daha iyi ayırt etmemi, daha iyi muhakeme etmemi sağlıyor. Felsefe yolculuğunun başlarında olsaydım şizofreniyle beraber götüremeyebilirdim ama şu an diyorum ki hem şizofreni benim felsefedeki düşüncelerimi açtı hem de felsefedeki düşünceler şizofreniyi daha rahat atlatmama yardımcı oluyor.
Üniversitede teşhis konuldu, şimdi doktorayı bitirmek üzeresiniz. Hayat dolusunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Derneğin bunda çok büyük bir katkısı var. Burada arkadaşlarımla paylaştıklarım çok önemli geliyor bana. En büyük katkı doktorumun, başından beri Haldun Soygür Hoca’yla görüşüyorum. Doktorumla ilk tanışmada frekanslar tuttu ve kolayca benimle iletişime geçebildi, kimse benimle iletişime geçemiyordu o sırada. Ailem gitti, yalnız yaşıyorum, onların desteği gene arkamda ama en büyük destek Haldun Hoca, dernek, federasyon ve Mavi At Cafe. Okulda hocalarım çok büyük bir destek, onlar her şeyi biliyorlar ve en ufak bir zorlukta destek olmaya hazırlar. Şizofreni hastası olmayan arkadaşlarımla da aram çok iyi. Onlar da hastalığı benim gözümden görüyorlar ve benimsemiş durumdalar. Onlar için de iyi olduğunu düşünüyorum benimle tanışmalarının, benim de onlar gibi arkadaşlarım olduğundan ben de çok şanslıyım. Sen artık hastasın, arkadaşlığımızı sürdürmeyelim diyen hiç olmadı. O açıdan önyargıya maruz kalmadım ama yaşayan arkadaşlarım var ve bu çok ağır bir şey. Bu hastalık nedeniyle arkadaş ya da sevgili olmandan vazgeçilmek kadar zor bir şey olamaz herhalde. Biraz avantajlı bir durumdayım diyebilirim, keşke herkesin bu kadar desteği olsa. Hep aynı doktorun beni izlemesi, belki hastaneye yatışımın olmaması, ilaçları düzenli kullanmam da benim şansım oldu. Bir de bir şey olunca hemen Polyannacılık oynayabilmem, olumsuz bir şeyle karşılaştığımda, Yasemin bir de şu açıdan bak diyebilmem. İnsan dibe vurunca yukarı çıkmak için kendi çabalamak zorunda. Bir yere kadar başkaları seni tutup arkanda olabilir ama eğer sen bırakırsan herkes bırakıyor, bunu anladım. Sen kendi yaşamına olumsuz etkide bulunmaya başlarsan, diğer insanlar da öyle yapıyor. Bazen çok içe kapandığım, depresyona girdiğim, mutsuz olduğum dönemler de oluyor ama çabuk atlatıyorum. Düzeltmiyorum ama dönüştürüyorum hamurun kötü taraflarını. Ruh halimizi değiştirmemiz kendi elimizde diye düşünüyorum. Negatif belirtiler bizden bir şeyler götürüyor ama bir yandan da yenileniyoruz.
Şizofreniyle ilgili en çok geçen kavramlar, hayal, delilik, gerçeklik, akıllı olmak… Sizin için bunlar ne demektir?
“Gerçeklik hayal gücümüzün bir ürünüdür” diye bir laf var, ben de buna tamamen katılıyorum. Bir şeyi gözlerimizi kapatıp hayal ettiğimizle onu görmemizde beynimizde aynı yer çalışıyormuş. Akıl kavramı akılla alakalı değil artık, kurnaz olmak anlamına geliyor günümüzde. İnsanlar bunu benimsemiş bir durumda, yadırgamıyorlar. Akıl kavramının ve delilik kavramının da değişmesi gerekiyor. Bu devirde ben sağlıklıyım diyenden ben şüphe ediyorum. Şu anda gerçekliğe uymaktan daha büyük bir sorun varsa o da gerçekliğe uymak için kendi benliğimizden vazgeçmemizdir. İnsanlar kendi benliklerinden vazgeçmeye o kadar adapte olmuşlar ki. İşe gidiyorlar, okula gidiyorlar, hobilerini yapıyorlar ama sorgulamıyorlar, düşünmüyorlar, iyi nedir, doğru nedir, güzel nedir, yaşamımıza nasıl katabiliriz diye. Bence sorun burada. Bazen ben de buna kapılıp gidiyorum, insanlar çok sığ yaşıyorlarmış gibi geliyor. Bu dönemde daha derin yaşamak çok zor ama gene de bir umut var, buna inanıyorum. Sanat, bilim, felsefe, politikayla uğraşarak insanın kendi dinamiğini fark etmesi gerekiyor.
Şizofreni nedeniyle saklanan, benim hakkımda ne düşünür diyen insanlar var. Sizin için deşifre olmak bir cesaret işimiydi?
İnsanlara umut olabileceksem neden deşifre olmayayım? Bir insan benim yazdığımdan ya da söylediğimden etkilenip “Aaa,bak şizofreni hastası ama bunları da yapabiliyormuş, yapmış.” diyorsa bunda çekinecek bir durum yok bence. Saklananlara da hak veriyorum, öyle bir toplumda yaşıyoruz ki, insanlar üstüne geliyor. Sen tehlikelisin gibi önyargılar o kadar fazla ki. Ama bu önyargıların bir yerden kırılması gerekiyor, o yüzden ben ortaya çıkıp ben şizofreni hastasıyım diyorsam, insanlara bir katkısı olsun diye, kendi başarılarımı anlatmak için değil. Ben kendimi kurtarıcı gibi görmüyorum ama, bu röportajı bir şizofreni hastası ya da herhangi başka bir engelli birey okuyup, ben de yapabilirim, ben de okuluma devam etmek istiyorum derse çok mutlu olurum, çünkü genelde okul ve iş başarısında düşüş oluyor. Okul yarıda kalıyor, işi bırakıyoruz ve böyle sonuçlar hastalığın en kötü tarafı. Okula ya da işe devam edemezse bile, tiyatro kursuna gidebilirim, yazı yazabilirim, derneğe gelebilirsem derse bu benim için çok sevindirici olur.
Röportajın diğer diğer bölümleri için: