Wimbledon öncesi değerlendirme yazımın başlığı “ Efsane olsun, Yağmursuz olsun” idi. 2 istek de gerçekten bol bol karşılandı. 1-2 gün dışında turnuvanın genelinde güzel bir Londra havasında maçlar oynandı. Efsane olma konusu ise inanılmaz boyutlarda yaşandı. Aslında efsaneyi kastederken çeyrek finalden itibaren büyük isimlerin kalacağını düşünerek o isimlerin 4 saatlik 5 saatlik zevkli maçlarını diliyordum. Ama turnuva başka açılardan efsane oldu ki ne oldu. Tüm tenis efsaneleri tüm kariyerleri boyunca böyle bir turnuvaya rastlamadıklarını söyledi. Gerçekten dedikleri gibi. Bu tarzda bir turnuva olmadı ve yakın gelecekte olması da zor gözüküyor. Turnuvayı takip edemeyenler için bir özet geçmek gerekirse; erkeklerda Nadal 1.turda, Federer ve Tsonga 2.turda turnuvaya veda etti. Bayanlarda ise Dünya ilk 3 numarası Serena Williams, Maria Sharapova ve Victoria Azarenka çeyrek finali dahi göremedi. Finali 15 ve 23 numaralı seribaşı 2 isim oynadı. Bu ilginç turnuvayı bayanlarda Marion Bartoli, erkeklerde ise Andy Murray kazanarak ikisi de ayrı bir tarih yazdı.
Nadal’ın ilk 6 aydaki çok yoğun turnuva takvimini ve Roland Garros’la zirveye çıkmasını düşünerek Wimbledon’da mental anlamda tam olarak hazır olamayacağı büyük bir olasılıktı. Ancak daha ilk turdan elenmesi tenis dünyasında büyük bir şok yarattı. Geçen sene burada 2.turda 100 numara Lukas Rosol’e elenen İspanyol tenisçi bu sene de 135.sırada bulunan rakibi Steven Darcis’e 3-0 gibi bir skorla yenilerek yine erken elenmekten kurtulamadı. Diğer yanda ise bu seneki formuyla hayal kırıklığı yaratan yaşayan efsane var. Senenin ilk 6 ayında bildiğimiz Roger’dan çok farklı bir görüntü çizse de o Wimbledon’da bir kral ve burada oynadığı her maça favori olarak çıkıyor. Federer zor bir kura çekmiş olsa da olası çeyrek finalde karşılaşacağı Nadal’ın elenmesiyle onu favori gösterenlerin sayısı daha da artmıştı. Ancak o da soğuk şoklardan nasibini aldı ve 2.turda 116 numara Stakhovsky’e 3-1 ile elendi. Böylelikle tam 36 Grand Slam dir en az çeyrek final gören İsviçreli efsane, 2004 yılında başladığı bu seriye bu turnuvayla noktayı koymuş oldu. Kuranın diğer tarafında ise şanslı bir kura çeken ve bunun avantajını kullanan Djokovic yarı finale kadar olan 5 maçını da set vermeden kazanmayı başardı. Yarı finalde Del Potro ile karşılaşan Sırp raket belki de turnuvanın en zevkli maçında 5 set ve 5 saatin sonunda rakibini geçebildi. Arjantinli raket ise gerçekten iyi bir oyun oynadı, 1 numarayı oldukça zorladı ama yıkamadı.
İngilizlerin beklentileriyle omzunda büyük bir yükle bu turnuvaya çıkan 2 numara Andy Murray ise çeyrek finalde Verdasco ile yaptığı ve 5 set sonunda kazandığı maç dışında turnuvada finale kadar pek zorlanmadı. Finalde ise beklentiler uzun ve çok çekişmeli bir maçtı. Ancak tenis kortlarında pek de alışık olmadığımız büyük seyirci desteğini arkasına alan İskoç Murray, Djokovic’e set vermeden finali kazanarak inanılmaz bir başarı elde etti. Tam 77 yıldır İngiltere’de düzenlenen Wimbledon’u bir İngiliz kazanamamıştı ve bu çok uzun yıllardır İngilizlerin içinde ukte olarak kalmıştı. Geçen yıl finale yükselen ancak Federer tarafından buna izin verilmeyen tarih yazımı bu sene gerçekleşti. Murray bu şampiyonlukla aynı zamanda baskılardan ve yenilgilerden ne kadar güçlü çıktığını da göstererek mental olarak mükemmel bir başarı ortaya koydu. Aynı zamanda Murray, 3 hafta önce sakatlığının yeni geçtiği sıralarda Roland Garros’a katılmama kararı alarak Wimbledon’u riske etmek istememişti. Böylece bu turnuvaya daha iyi hazırlanan İskoç raket hayatı boyunca unutamayacağı bir 2 hafta geçirdi Londra’da. Wimbledon’un ardından açıklanan sıralamada Djokovic ve Murray 1 ve 2.sıradaki yerlerini korurken David Ferrer bu sene gösterdiği istikrarlı performansla 3.sıraya yerleşti. Nadal 4.sırada yer alırken Roger Federer 5.olarak çok uzun bir aradan sonra ilk 4’ün dışında kaldı.
Bayanlarda da sürprizler erken turlarda başladı. İlk maçı sırasında bir puanda kayıp düşen ve acılar içinde yerde kalan Victoria Azarenka maçı seke seke bitirebildi ve 2.tur maçından önce turnuvadan çekildi. Maria Sharapova ise 2.turda 98 numara Larcher De Brito’ya set alamadan yenildi ve bir şoka da o imzasını koydu. Bu elenişten sonra bütün dünya Serena’nın elini kolunu sallaya sallaya şampiyon olacağını söyledi, haksız da değillerdi çünkü zaten turnuvaya büyük favori olarak çıkan Amerikalı raketin en büyük 2 rakibinin de elenmesinden sonra onun 34 maçlık yenilmezlik serisini bitirebilecek bir isim görünmüyordu. Ancak Dünya 23 numarası Lisicki 4.turda üstün bir performans gösterdiği, Serena’nın da bildiğimiz oyunundan uzak olduğu maçta rakibini 2-1 ile geçti ve böylece bayanlarda ilk 3 numaradan kimse çeyrek finale kalamadı. Lisicki çeyrek finalde Kanepi’yi yarı finalde de Radwanska’yı yenerek kariyerinin ilk Grand Slam finaline çıktı. Rakibiyse gerçekten inanılmaz bir performansla finale çıkan Marion Bartoli oldu. 2007’de burada final oynayan ama kaybeden Fransız raket tam 6 yıl sonra aynı başarıyı yakaladı ve üstüne de çıktı. Lisicki’yi rahat bir oyunla 2-0 geçen 15 numaralı seribaşı turnuvayı set vermeden kazanarak da müthiş bir başarıya imza attı. Dünya’nın en prestijli turnuvasında üst üste 7 maçı aynı konsantrasyonla, aynı hırsla oynadı Fransız raket. Finale çıkan 2 ismin de tırnaklarıyla, hak ederek geldiğini söylesek kesinlikle yanlış olmaz. İkisine de büyük bir alkış gitmeli.
Genç raketimiz İpek Soylu ise teklerde 2.tura, çiftlerde de çeyrek finale kalarak iyi bir turnuva geçirdi. İpek şu anda Dünya Gençler Sıralaması’nda 18.sırada bulunuyor.
Son olarak bu efsane turnuvada bir araya gelen sürprizleri toparlayalım, aynı Grand Slam içinde olma ihtimalini siz hesaplayın:
-Federer’in en son 3.tur göremeden elendiği Grand Slam 2003 Roland Garros,
-Nadal’ın 2.tur göremeden elendiği Grand Slam yok. 2003 yılından beri katıldıklarının hepsinde en az 2.tur gördü.
-Sharapova’nın en son 3.tur göremeden elendiği Grand Slam 2010 Avustralya Açık.
-Azarenka’nın en son 3.tur göremeden elendiği Grand Slam 2010 Amerika Açık.