İster oynamış olun ister oynamamış olun hepiniz GTA’yı bilirsiniz. Open World diye tabir edilen oyun türünün şüphesiz en güçlü temsilcisidir GTA serisi. Fakat GTA’ya büyük bir rakip var şu son 2 yıldır; Saints Row. Saints Row serisini diğer Open World oyunlardan ayıran en büyük özelliği de aşırı derecede eğlenceli, biraz abartılı ve çok hareketli olması.
Serinin dördüncüsü olan Saints Row 4 ’e bir bakıma diğer üçünün devamı diyebiliriz aslında. İki mafya arasında geçen bir savaşın arasında kalıyoruz ve Saints’lerden biri bizi kurtatıyor. Kendimizi ona borçlu hissediyoruz ve ilk oyunun başından itibaren artık biz de bir Saints üyesiyiz. İlk başlarda klasik getir-götür işleriyle uğraşırken zamanla mevki olarak yükseliyor ve en sonunda Saints’lerin başına geçiyoruz. Saints Row 3’de Steelport şehrini ele geçiriyor, Stag isimli orduyla savaşıyoruz. Saints Row 4’te de Amerika Başkanı oluyoruz ve bu sırada da Steelport’u uzaylılar fethediyor.
Saints Row 4’de Amerikan başkanı olduktan sonra kendi yöntemlerimizle ülkeyi yönetiyoruz derken Steelport’u uzaylılar basıyor. Bizim şehrimizi ele geçiren uzaylıya da eyvallah diyecek değiliz, savunuyoruz şehrimizi. Ama maalesef uzaylı teknolojisiyle baş edemiyoruz oyunun başında. Bizi Steelport’un sanal bir benzerine yerleştiren uzaylıların üstesinden kendi sistemleri içinde çeşitli hatalar, çatlaklar çıkartıp sistemi çökertmeyi deneyerek gelmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de ekip arkadaşlarımızı aramıza katarak ekibi tekrardan oluşturuyoruz.
Başta da anlattığım gibi, Saints Row serisi bir hayli eğlenceli, biraz abartılı ve çok hareketli bir oyun. Bazen olur olmaz şeyler oluyor, yer yer “Yok artık!”diyor, hayretler içinde kalıyor ama en sonunda müthiş bir eğlencenin içinde buluyoruz kendimizi.
Bir oyunun olayı eğlence olunca karakterler ve hatta silahlar bile sıradışı oluyor tabii ister istemez. Bir ahtapot kolunu silah olarak kullanabiliyoruz mesela ya da bir Dubstep silahını…. Silahlarımızı daha güçlendirebiliyor, dış görünümlerini bile değiştirebiliyor, kendi tarzımıza uydurabiliyoruz. Bu da oyuncuya büyük bir seçenek yelpazesi sunuyor. Karakterimizin cinsiyetinden tutun, sesine, kılık kıyafetine kadar her şeyini düzenleyebileceğiniz Saints Row serisinde hayallerinizdeki kahramanı oluşturmanız mümkün.
Saints Row grafikleri gayet kaliteli olan bir oyun aslında ama gidip de Crysis ile de karşılaştıramayız tabii. Araba kullanma olayında neredeyse araba yarışı oyunlarına taş çıkartıyor, arabayı modifiye de edebiliyoruz. Jantları, tamponları kendi isteğimize göre değiştirebiliyoruz. Saints Row 3’ten beri çok kaliteli seçimlerden oluşan serinin oyun içindeki şarkıları da dördüncüsünde bizi hayalkırıklığına uğratmadı. Rock, Hip-Hop, R&B, Techno gibi türlerde radyo kanalları var oyunda ve aralarında bir güzel dolanabiliyoruz. GTA gibi büyük bir rakibi olduğu için Gamespot’tan 7.5 puanı var Saints Row 4’ün.
Görevleri tamamladıkça tecrübe puanı ve para topluyoruz ve bunlarla kendimize güçler alıyoruz. Karakterimizi ellinci seviyeye getirdiğimizde ise resmen bir süper kahraman oluyoruz! Uçuyor, koşuyor, telekinezi ile eşyaları havaya kaldırıp sağa sola fırlatıyoruz. Kısacası bize kimsecikler engel olamıyor!
Saints Row’u önceden oynadıysanız ne kadar eğlenceli bir oyun olduğunu zaten biliyorsunuzdur. Oynamadıysanız da size tavsiye ediyorum. Kahkaha atmaktan oyunu durduracağınız kısımlar olacağından eminim.