Politika belli; olay, çocuğuna iyi bir gelecek sağlamak için yeterli altyapı ve ekonomik düzeye sahip olmak değil, olay kadınların doğurganlığının sınırlarını zorlamak ve işçi doğurtmak. Kadınlar işçi doğuracak, şirketler onları öldürdüklerinde yerine yeni işçiler doğacak ve böylece ekonomimiz istikrarla gelişecek. Çalışan kadınların ise durumu daha rahat olacak devlet sayesinde. Eğer çalışıyorsanız ve 3 çocuk sahibi bir kadınsanız 6 yıl erken emekli olabileceksiniz.
İşin vahim tarafı, kadınlara bu soru yöneltiliyor; “6 yıl erken emekli olabileceksiniz 3 çocuk düşünür müsünüz?”. Çoğu kadın “Neden olmasın zaten başbakanımız da 3 çocuk diyor.” diye cevap veriyor. Sanırım kendilerini değerli hissediyorlar, kadınlara verilen 6 yıl erken emeklilik “imkanı” yani pozitif ayrımcılık adı altında kadınları evde doğurganlığı ile baş başa bırakmaya çalışan bu politika, toplumu doğuran ve evde oturan kadın, çalışan ve eve para getiren baba zihniyetiyle baş başa bırakıyor.
Durun, devletin kadınlara verdiği “imkanlar” daha bitmedi. Eğer çalışıyorken evlenirseniz ve 1 yıl içinde işten ayrılırsanız kıdem tazminatı alabiliyorsunuz. Hani şu ellerinde pankartlar, paralarını alabilmek için günlerce eylem yapan erkek işçilerin bir türlü alamadığı kıdem tazminatı. Burada, devletin kadınlara mucizevi bir reçete gibi sunduğu, pozitif ayrımcılık adı altındaki imkan, doğrudan ayrımcılık statüsüne giriyor ve yine toplumu evinde oturan kadın, çalışan erkek zihniyetiyle baş başa bırakıyor.
Kadınlara bu gibi mucizevi reçeteler sunan devlet yeni düzenlemeler üzerinde çalışıyor. Kadını ve toplumu bu denli düşünen bir anlayış çerçevesinde ise yine bir torba yasa usulüyle gelecek yasa tasarısı kadın erkek eşitliği ya da kadın hakları konusunda bir amaca hizmet etmiyor. Bu “torba yasa” içinde 15-18 yaş arası kişilerin kendi rızasıyla giriştiği cinsel eylemlerin suçlarını arttırıyor, istismar durumlarındaki ayrımları şekillendiriyor ve sanıkların tedavisinden bahsediyor.
Dediğim gibi, bu yasalar içerisinde hala kadınlara karşı her türlü kötü muameleyi önlemek adına atılan elle tutulur bir adım yok. Bazen bir kadının çığlığı duyulursa bir yasanın adı değişiyor ancak denetleyici mekanizma hiçbir zaman güçlendirilmeye çalışılmıyor. Örneğin, hala şikayette bulunabilmek için geçerli olan 6 aylık zaman aşımı konusunda hiçbir adım atılmıyor. Ya da kadınların aile bütünlüğünü koruyabilmeleri pahasına kadınların canlarını koruyacak mekanizma adına ilerleme sağlayacak adımlar atılmıyor. Kadınlara gizli şekilde eve dönüş çağrısı yapılıyor ama evlerinin içerisinde kadınlar Allah’a emanet ediliyor.
Ya da utanç kaynağı gözüyle bakılan haksız tahrik indiriminden bahseden yok. Öyle olacak ki, olay kadınların namusuna geldiğinde öldürmek bile meşrulaşabiliyor. Öldüren kişiye kadın da tahrik etmiş ama sen de haksızsın gel bir orta yol bulalım deniyor.
Eve dönmek isteyen, bu durumu kabullenen ya da doğurganlığı ile övünen kadınlar yaratmaya çalışıyorsunuz. Erkekleri alanen biz kadınlar için para kaynağı, namus bekçisi olarak tayin ediyorsunuz. Namusumuzu korumaya çalışıyorsunuz ama canımızı korumaya teşebbüs etmiyorsunuz. Türkiye moderndir diyosunuz ama kadınları eve tıkma gayretinizden vazgeçmiyorsunuz.
Bu eve dönüş çağrısına uymayı reddeden ben ve benim gibi kadınlar iş yerlerinde çalışırken kimler tahrik olur ya da bu ülkenin bir yerlerinde kızlarını bir erkeği sevdi diye öldüren aile bireyleri kaç yıl haksız tahrik indirimi alır bilemiyorum. Ancak ben artık ciddi anlamda bu söylemlerden, oluşturulamayan mekanizmalardan, bizlere lütfettiğiniz imkanlardan tahrik oluyorum, sinir basıyor evde duramıyorum.
Burhan Yazıcı
(íşin içinde olan biri olarak) Evvvet ! Tam isabet. 12den.
Suzan kocaman
Canım yüreğine sağlık,ellerine sağlık,tesbitlerin hükümet politikasını birebir anlatıyor da kadınlarımızın ne kadarı bunları algılayacak düzeyde bilemiyorum,eğitimli dediğimiz birçok cahil kadınlarımız varken !!!