Hatırlarsanız ki bir önceki yazımda moleküler biyoloji ve genetik bölümünde okuyan arkadaşlarım için yurtdışına yönelik yaz stajı tavsiyeleri vermiştim. Şimdi ise yazı dizimin asıl odak noktasına geçmenin zamanı geldi: İsveç’in bilimdeki yeri.
İsveç, hepinizin de bildiği gibi ününü İskandinavya’nın merkezi ve Vikinglerin toprakları olmasına borçlu. Ancak tüm bunların yanı sıra İsveç, aslında Kuzey Avrupa’nın biyoloji ve tıp merkezi olarak çok özel bir yere sahiptir. Öncelikle modern biyolojinin bu topraklarda doğduğunu söylemek yerinde olur. Eğer benim gibi sağlam bir evrimci insana soracak olursanız, biyoloji ve genetik bilimi, tarih boyunca mihenk taşı olarak görülmesi gereken üç insan sayesinde ilerlemiştir: Carl von Linne, Charles R. Darwin ve Gregor Mendel. İşte bu üç büyük insandan Carl von Linne, tüm modern biyolojinin babasıdır; çünkü günümüzde tüm bilim camiasının kullandığı sınıflandırmayı (taksonomi) icat eden kişidir. Carl von Linne’nin İsveç’le bağlantısına gelecek olursak, kendisi 1707 yılında İsveç’te doğmuş ve şu anda benim de yaz stajımı yaptığım Uppsala Üniversite’sinde profesörlük yapmıştır. Systema Naturae adlı kitabını, 1735 yılında yayınladığı zaman tüm dünyaya taksonomiyi tanıtmış oldu ve böylece modern biyoloji ve ekolojinin başlangıç noktasını oluşturdu. 4400 hayvan ve 7700 bitki türünün sınıflandırıldığı bu kitabının ilk kopyaları şu an Uppsala Üniversitesi’ne bağlı müzelerde sergilenmektedir. Büyük bir botanikçi ve zoolog olarak dünyayı dolaşarak birçok türden örnekler toplamıştır. Şu anda başta Uppsala Üniversitesi olmak üzere İsveç’teki birçok bilim merkezi, onun yayınlarını ve bulgularını sergilemekte. Bu materyaller arasında kurutulmuş bitki türleri, dondurulmuş hayvanlar, el yazmaları ve çizimler bulunmaktadır. Kendi adıma konuşmak gerekirse, ben bunları ilk gördüğümde gerçekten çok etkilendim. Düşünsenize tam on santimetre önünüzde tüm dünyadaki günümüz biyolojisiyle ilgili yayınlanan ilk kitap duruyor; gerçekten etkileyici değil mi? Eğer isterseniz, aynı zamanda İsveç’inde en büyük katedrali olan Uppsala Katedrali’ne giderek Carl von Linne’nin mezarını görebilirsiniz; kendisi kilisenin altına defnedilmiş bulunmakta. Eğer Carl von Linne’nin en büyük etkisine bakacak olursak bunun açık ara botanikteki yeri olduğunu söyleyebilirim. İsveç, zaten yeteri kadar yeşil değilmiş gibi, ek olarak Carl von Linne’nin etkisiyle veya onuruna yüzlerce botanik bahçesi açılmış tüm ülkede. Bu yerler, yağmur ormanlarından İsveç kırlarına kadar birçok faunaya ait bitki örneklerine ev sahipliği yapmakta ve dünyanın en büyük bitki koleksiyonlarından biri sıfatını da elinde bulundurmaktadır. Bizimkisi gibi ağaçlarını kesip yerine iğrenç betonarme binalar diken bir ülke için kulağa çok garip geliyor olmalı. Eğer bir gün yolunuz İsveç’e düşerse, Uppsala’daki Carl von Linne’nin evini, mezarını ve İsveç geneline yayılmış botanik bahçelerini ziyaret etmenizi şiddetle öneririm; bu sayede biyolojinin doğuşuna da tanıklık etmiş olacaksınız.
Her ne kadar Carl von Linne, övgünün çoğunu alsa da, İsveç’in tıp alanındaki yerine de hakkını vermeden geçmemeliyiz. İsveç, kısaca başta Kuzey Avrupa olmak üzere Avrupa’nın büyük bir alanında anatominin doğduğu yerdir. Girdiğiniz her müzede ilk anatomi çizimleri, cerrahi operasyon aletleri ve alanının ilki tıp kitaplarıyla karşılaşacaksınızdır. Stockholm’deki devasa İsveç Doğa Tarih Müzesi, bir katını sırf tıp bölümüne ayırmış ve çocukların eğitimi için tüm insan vücudunu en ince ayrıntısına kadar sergilemekte. Uppsala’da anatomi müzesine giderek kesim ve operasyon derslerinin verildiği anatomi tiyatrosunu görebilirsiniz ya da büyük Carolina Rediviva’ya -Uppsala Üniversitesi Kütüphanesi- giderek en eski anatomi ve tıp çizimleri ile kitaplarını inceleyebilirsiniz. Burada aynı zamanda Mozart’ın kendi eliyle yazdığı besteleri veya Newton ile Kopernik’in el yazmaları ile kitaplarının ilk kopyalarını görmek ise ayrı bir sürpriz olacaktır size.
İsveç, tarihten gelen bu biyoloji ve tıp alanındaki ününü korumuş ve günümüzde de devam ettirmeye karar vermiş olsa gerek ki Avrupa’nın en önemli tıp merkezlerinden birçoğu burada bulunmakta. Eğer aranızda ileride eğitimini biyomedikal alanında devam ettirmek isteyen varsa, İsveç’in iyi bir seçim olabileceğini söyleyebilirim. Başta Karolinska Enstitüsü olmak
üzere birçok ünlü ve gelişmiş kurumdan doktora maaşlarının Türkiye’dekinin tam anlamıyla dört katı olmasına kadar birçok fırsat, sizi beklemekte. Her ne kadar biyoloji ve tıp, İsveç’i domine etse de çok enteresan bir şekilde başka bir bilim dalı da güçlü bir şekilde karşınıza çıkıyor bu coğrafyada: paleontoloji. Bu bilim dalına, fosillere ve dinozorlara olan tutkum yüzünden bir sonraki yazımda detaylıca yer vermek istiyorum; bu yüzden bir dahaki sefere kadar takipte kalın.