16 Eylül 2016, Cuma. Kalkar kalkmaz arabada buldum kendimi. Direksiyon koltuğunda babam, sağında annem oturuyor. Annemin elinde telefon, başını kaldırdı: “Tarık Akan ölmüş.” Hastanede durumunun ağırlaştığını bilmeme rağmen, belki duymak istemediğim için şaşırdım. Derin bir üzüntü. Tarık Akan gibi onurlu insanlar ardında onurlu davranışlar bırakır, biz sıradan insanlar da bu onurlu davranışları anarız. Babam, onun akil adamlar heyetine katılma teklifini reddettiğini hatırlattı: “Allah rahmet eylesin, adam gibi adamdı!” O sırada radyo Ağrı’da şehit edilen korucuların haberini veriyor, geçen her saniye Tarık Akan’ı daha akil kılıyor, onu daha haklı çıkarıyordu.
Tarık Akan belki arkadaşlarının, belki daha üst düzeydeki insanların akil adamlar heyetine katılma teklifini reddetmişti. Geçen zamanda terörün tırmanmasından başka bir şeye yaramadığını herkesin gördüğü bir sürecin içinde kukla olmayı reddetmişti. Halkı tanınmışlar üzerinden kandırmaya çalışan bir tiyatronun karşısında durmuştu; halkı kandırmaya niyetli tüm tiyatrolara karşı çıktığı gibi. Silivri’de kurulan büyük mahkeme tiyatrosunun da karşısına dikilmiş, haksızlığa karşı sanatın sesi olmuştu.
Bu iki konuyu belki çoğumuz zaten biliyorduk; fakat öyle birkaç cümleyle geçiştirmek istediğim şeyler değil. Biraz geriye gitmek, aldığı bu tavırları hangi şartlar altında aldığına iyice bir bakmak lazım. Silivri’de insanlar bir kumpasa uğrarken iktidar savcı olmuş, medya ‘bağırsak temizliyordu.’ Demokrasi(!) adına zulümler yapıyor, karşı çıkanlar demokrasi düşmanı ve darbeci(!) oluyordu. (Bu tezatı daha iyi anlamak için lütfen Tarık Akan’ın 1980 darbesine karşı duruşunu anımsayın.) Tarık Akan tam da bu gafletin ortasında, barikatların karşısına dikildi. Barikatın ardında haksızlığa karşı on binlerce yurtseverle birlikte biber gazı yedi.
Barikatın bu tarafında zülme karşı çıkanlar biber gazı yerken içeride Fethullah’ın yargıçları terör estiriyordu. Tabi o dönem yapılanın adı terör değil ‘darbeci zihniyetin tasfiyesi’ydi. Fethullah da elebaşı falan değil, muhterem hocaefendi, alimdi. Hepsini biliyorsunuz elbet ama hatırlamakta fayda var; çünkü o dönem Silivri’de barikatın bu tarafında Tarık Akan’lar olmasaydı; halk nezdinde Ergenekon-Balyoz kumpasları kandırılmışların algıladığı gibi algılansaydı, emin olun ordu tamamen teslim alınır ve 15 Temmuz’da sahip çıkacağımız bir demokrasi ümidi olmazdı. Yani 15 Temmuz’da şehitler vererek demokrasi ümidimizi canlı tuttuysak, işgal tanklarını def ettiysek, biraz da onun sayesinde.
Peki ya akil adamlar? Çok uzak değil, hatırlayın. Bu süreç ’40 yıllık kanı durduracaktı’ karşı gelenler ‘faşist’, ‘kan sevicilerdi.’ (Bu tezatı daha iyi anlamak için lütfen özellikle 1980 öncesinde faşizme karşı sanatıyla nasıl mücadele ettiğini hatırlayın.) Medya elinde tuzla akil adamların peşinden koşuyor, halka barışı(!) anlatıyordu. Ana akımda aykırı ses çıkmamasına özen gösteriliyor, PKK saldırılarına göz yumuluyor, haber yapılmıyordu. Tam da bu ateşin ortasında; arkadaşlarına, medyaya, siyasete ve sahteliğe karşı çıktı, kukla olmadı. Bir çırpıda söylüyoruz şimdi: ‘karşı durdu.’
16 Eylül 2016, Cuma. Yüz binlerce insan bu acı haberini aldığında yürekleri burkuldu, gözleri doldu. Elbet ateş düştüğü yeri yakar. Çocuklarının ve arkadaşlarının başı sağ olsun; ama bilsinler ki Tarık Akan ölmeden önce bu acıyı paylaştırabildi. Türkiye’nin her köşesinden bir sürü insan yakınlarının acısına ortak oldu. Ailesinin ve yakınlarının acılarını içimizde hissediyor, paylaşıyoruz. Silivri’de, Soma’da ve haksızlığın olduğu her yerde mağdurun, ezilenin, işçinin, yurtseverin yanında tüm acıları paylaşarak paylaşmanın değerini de öğretmişti çünkü gitmeden. Paylaşmanın ve emeğin değerini bilen insanlar hala bu topraklarda varsa biraz da onun sayesinde yani.
[pullquote_right]Haksızlıklara karşı çıkarken ‘bir’ eksik olacağımız, zulme karşı yürürken altında serinleyeceğimiz bir çınar daha gittiği için üzgünüz.[/pullquote_right]Bugünkü burukluğumuzun elbette en büyük sebebi sinemanın koca bir çınarının, Yeşilçam’ın jön’ünün, bir mücadeleci aktörün vefatı. Bencilce bir his belki ama sanki biraz da bundan sonra haksızlıklara karşı çıkarken ‘bir’ eksik olacağımız, zulme karşı yürürken altında serinleyeceğimiz bir çınar daha gittiği için üzgünüz. Acımız var ama enseyi karartmayalım, bencil olma günü değil bugün. Silivri’de haksızlığa uğrayanlar parmaklıkların ardındayken şunu biliyordu: Tarık Akan masum olduğumuzu biliyor. Soma’da rant uğruna katledilen insanların çocukları şunu biliyordu: Tarık Akan insanlıktan nasibini alamamış rantçılara karşı bizlerle. Ben ve benim gibi birçok insan haksızlığa uğrama ihtimalinde Tarık Akan’ın omuz vereceğini biliyorduk. Şimdi omuz verme sırası bizde, son görevimizi yapacağız.
Allah rahmet eylesin.