Çoğu zaman yeni bir alana dair bilgi edinmek korkutucudur. Tıpkı üniversitenin ilk senesinde size tanıdık gelen ama aslında hayatınızda hiç görmediğiniz insanlarla aynı sınıfta olmak ve duruma adapte olmaya çalışmak gibidir. “Bilgi edinmek” denince akla bir sürü kitapla dolu kocaman bir kütüphane gelse de, bazı bilgiler için bu kitapları özetleyen bir yazı okumak da yeterli olabilir. İşte bu satırlar, o özeti içeren yazıya ait. Çünkü bazı bilgileri edinmek hiç de korkutucu değil! Özellikle de bu bilgiler; parlak ışıklar, dans eden insanlar ve bolca şarkıya dairse.
“Aslında farkında olmadan herkes kendi müzikalinin başrolüdür,” desem bazılarının aklı karışabilir. Eminim ki çoğumuz aynanın karşısına geçip hayalimizdeki sahneleri canlandırmış, sevdiğimiz filmlerdeki karakterler olsak nasıl davranacağımızı taklit etmişizdir. Çocukken belki çoğu insan Hollywood yıldızlarına özenip filmlerde oynama hayalleri kurmuştur, ancak müzikallere dair hayallere çok da sık rastlanmaz. Bilmediğimiz bir şeyi hayal etmemiz de elbette oldukça zor. Ama aslında herkesin hayatı birazcık müzikaller gibi. Çünkü genelde duygularımızı yansıtmak, bazen de kendi içimizde yaşamak için kullandığımız en temel araç “müzik”. Yağmurlu günlerde Adele’den hüzünlü bir şarkı dinleyip bize mesaj atmayan eski sevgilileri düşünmek, spor yaparken sesi sonuna kadar açıp herkese inat koşmak ve azıcık güneş gördüğümüz zaman arabada dinleyeceğimiz neşeli şarkıları sıraya dizmek hepimizin yaptığı şeyler. Kısacası notalar ve onları tamamlayan sözler, kendimizi nasıl ifade edeceğimizi tam bilemediğimiz hallerde yardımımıza koşan büyülü varlıklardır. İşte müzikaller de farkında olmadığımız bu büyüyü bize yaşatan eserlerdir.
Peki tam olarak nedir bu müzikaller?
Bazen bazı durumlar size belli şarkıları hatırlatabilir. Dersiniz ki “şimdi şu şarkı çalsa ne güzel uyardı bu duruma…” Ama elbette günlük hayatta birden yaşamın durması ve o hayalinizdeki şarkının çalması absürt olacağı kadar komik de olurdu. Oysa müzikallerde karakterlerin hayal ettiği şarkılar ne zaman çalsa, sahnedeki hayatın tamamı o şarkıya ayak uydurur. Tıpkı mutlu olduğu anlarda Sezen Aksu’nun Manifesto’sunu dinleyen ve bunu o anki durumuna çok yakıştıran insanlar gibi, sahnedeki oyuncu da neşesini şarkı söyleyerek anlatır. Ama onu konser veren bir sanatçıdan ayıran şey, bu şarkıyı söylerken rol yapmaya devam etmesi, bazen deliler gibi dans etmesi ve bazen de herkesin gözü önünde ağlamasıdır. Kısacası müzikaller dans, drama ve müziğin birleştiği kocaman bir dünyadır. İşin en güzel yanı da hiçbir sınırının bulunmamasıdır. Kafede otururken şarkıya başlayan bir insan, sahnede oldukça normaldir mesela. Kimse ona dönüp gülmez, hatta isterse masanın üzerinde dans etsin, kimse garipsemez. Tam aksine kafede çalışan herkes işi gücü bırakır, onunla beraber şarkı söyler ve dansına seve seve eşlik eder. Bu sırada da seyirciler ağızları açık, sahnede olup bitene, mavili morlu ışıklara bakarlar. Hayal ettikleri ama yapmaya utandıkları şeylerin sahnede gerçekleştiğini görürler ve iki saatliğine kendilerini oyunculara ve orkestraya emanet ederler.
“Orkestra her zaman orada mı,” dediğinizi duyar gibiyim. Müzikallerde yapılan her şey canlıdır. Sahnede repliklerini okuyan oyuncular bir şarkıya başladıkları sırada, sahne altındaki boşlukta onları pür dikkat dinleyen orkestra da çalmaya başlar. Böylece aynı salondaki yüzlerce insan, canlı bir orkestranın yarattığı büyüye şahit olur. O sırada sahnede belki kocaman dekorlar değişir, belki sahne yerden yükselir. Müzikallerde her şey olabilir, çünkü inanılmaz bir teknik ekibe sahiptirler ve yıllar süren çalışmalar sonunda oyunun akışıyla beraber yaşayan, onunla beraber hareket eden sahneler, dekorlar ve alacalı kostümler yaratılır.
Canlı bir gösterinin nerede yapılacağı da elbette izleyiciler için önemlidir. Bu yer de herkesin hayallerini süsleyen New York’tan başkası değil elbette. Öyle ki New York’ta sahnelenen müzikaller “Broadway müzikalleri” olarak adlandırılır ve adını duyduğumuz çoğu müzikal burada oynanmıştır. Operadaki Hayalet, Mamma Mia, Sefiller gibi tanınmış olanları hâlâ oynanmaktadır. Ancak Broadway öylesine büyük bir yerdir ki, bu kültür sadece bu bilinen müzikallere değil, bu işe en meraklı insanların bile şaşırarak keşfedeceği yüzlerce müzikale ev sahipliği yapmıştır. Her gece sahnelenen bu müzikaller New York’un simgesi olacak güzellikte olduklarına göre, elbette turistlerin bir bildiği vardır. Öylesine özen gerektiren bir iştir ki bu, her müzikal belli bir tiyatro binasında oynanır. Bazıları elli yıldır aynı yerde sahnelenmektedir ve bu sahneler tamamen o müzikale göre dekore edilmiş, onun için hazırlanmıştır. Kısacası ülkemizde çok bilinmeyen bu sektör upuzun yıllardır Amerika’da gelişmektedir.
Siz de hayatınıza biraz renk, biraz aşk ve bolca müzik katmak isterseniz bulduğunuz ilk müzikali izleyin. Hiçbir şeyi düşünmeden dans edebilmenin, acıyla tatlıyı haykırarak şarkı söyleyerek anlatmanın verdiği özgürlüğü fark edin. Eğer izleyemiyorsanız şarkılarını dinleyin ve hayal gücünüzle o şarkılara uyan sahneleri kendiniz yaratın. Belki başta biraz tuhaf gelecek olan bu dünyada kendinizi bulacağınızdan adım gibi eminim.
GÖRSEL KAYNAKLAR:
http://az616578.vo.msecnd.net/files/2016/03/12/635933542044841238114746115_broadway-pic1.jpg
http://www.campbroadway.com/wp-content/uploads/2013/08/Aaron-J.-Albano-L-and-Jess-LeProtto-R-with-the-cast-of-NEWSIES.-Photo-by-Deen-van-Meer1.jpg
http://www.newyorkguest.com/modules/imageresizer/adf/7a2/0afab62819/1680×1187.jpg
http://d2npu017ljjude.cloudfront.net/images/custom/w606/14955-0.jpg