Hepimiz biliyoruz ki dünya üzerinde çeşitli kültürler vardır ama bunların belki de en baskın olanı ise Anglo- Sakson kültürüdür. Bunun nedeni ise İngiltere’nin dünya üzerinde uyguladığı sömürgecilik politikasıdır.
Londra’ya ilk geldiğinizde İngiliz sömürgeciliğin izlerini her yerde görebilirsiniz. Etrafta sadece İngilizler değil, çeşitle sömürgelerden insanlar var. Hindistanlı, Pakistanlı ve Afrika kökenli insanları bulabilirsiniz. Almanya, Hollanda ve Fransa gibi diğer Avrupa ülkelerinde, göçmenler ile vatandaşlar arasında sosyal olarak büyük bir uçurum varken, İngiltere’ de bu uçurum neredeyse yok denecek kadar azdır. Normal bir İngiliz ile bir göçmenin aynı statüde bir meslekte çalıştığını görebilirsiniz. Bunu başta belirtmemin sebebi İngiltere’ ye gitmeden önce olan önyargılarımdı. İngilizlerin tipik diğer Kuzey Avrupalılar gibi soğuk ve ırkçı olduklarını zannediyordum. Fakat, oraya geldiğim vakit onlara karşı ne kadar haksızlık yaptığımın farkettim. 7’den 70’e kadar herkes sıcakkanlı ve yardımseverdi. Birinden yardım istediğiniz zaman büyük bir ilgiyle sizi dinleyip olanca gücüyle size yardım etmeye çalışıyorlar.
Küçük bir sosyolojik tespitten sonra kültür ve sanattan bahsetmeye başlayalım. İngiltere’ nin tarihinin ne kadar geniş olduğunu hepimiz biliyoruzdur. Ve bu ülkenin insanları son derece geleneklerine bağlıdır. Bunu da her fırsatta size göstermeye çalışırlar. Öncelikle, Madam Tussauds ile başlamak istiyorum. Bu müzede İngiliz tarihine dair pek bir şey bulamazsanız da ünlülerin balmumu heykelleri ile hoş bir vakit geçirebilirsiniz. British Museum’ da ise antik çağlardan kalma kalıntıları görebilirsiniz. Asıl, Victoria and Albret Museum’ da ise Kraliyet Ailesinin mücevherleri ve onların tabloları, aynı zamanda uzakdoğu ile ortadoğu eserlerini de görebilirsiniz. Türkiye’nin bir camisinden getirilmiş bir mihrap, Osmanlı Sultanı 3. Mehmet’ in kardeşlerini öldürürken üzerlerinde bulunan minik kaftanlar, çok güzel Türk halıları ve ceylan derisi üzerinde olan el yazması Kur’an’ları orada görmek beni biraz üzdü. Türkiye kendi sanat eserlerine sahip çıkmasa da, İngilizler bunu bizim yerimize çok güzel yapıyorlar. Diğer yandan gittiğim bir etkileyici yer ise Tower of London’ dı. Tower of London zamanında vatana ihanetten mahkûm olmuş asiller için yaptırılan Londra’ nın merkezinde kalan bir kule. Evlilikleri ile gündeme gelen Kral 8. Henry’ nin koca zırhı ve onun eşleri olan Anne Boleyn ile Katherine Howard’ ın idam yerlerinde bulundum. Zalim Kral 3. Richard’ ın tahtına tehdit olmasından dolayı kardeşi, Clarence Dükü George’ nin bizzat öldürüldüğü yeri de gördüm ve bize bu sahneyi de izlettirdiler.
Avrupa’ nın en karışık metropolü olan Londra’yı bir yazıya sığdırmak zor. Beş günlüğüne gittiğim Londra’ yı tamamen gezemedim. Kraliyet ikametgahı olan Buckingham’ ı ve Big Bang’i bile uzaktan gördüm. Tarihi ve kültürü geniş olmasına rağmen, bu yemek kültürüne pek yansımamış. Eğer Londra’ ya has birşey yemek istiyorsanız “fish and cips” güzel bir seçenek olabilir. Yalnız şu meşhur Earl Gray çayını size kesinlikle tavsiye etmeliyim, bizim burada içtiğimiz Earl Gray’ den çok farklı güzel bir İngiliz tadı var. Hatta Oxford Street’ te bulunursanız, oranın güzel ambiyansıyla hoş olabilir. Son ekleyeceğim şudur ki; herkes Londra’ yı görmeli.