Küresel Dünya Amerika’nın kontrolünden çıktı. Amerikan rüyası diye diye diğer toplumları kendine hayran bırakıp kendileri gibi olmasını, kendilerinin peşinden koşmalarını sağlama gayesindeyken kısacası o rüyayı göstermek için uyuturken ironik bir şekilde kendisi de kendi yaratıp heyulaya daldı. Realist manada gerçekleştirmek yerine romantik manada rüyasını gördü. Uyandığında ise artık entegrasyonunu kati suretle tamamlamış, kendi potansiyelinin ve üstüne binip şahlanacağı dinamiklerinin farkına varmış ve bunu aşırı nüfuzunu kaale alarak yapay bir sosyalizm çerçevesinde devasa kapitalistleşerek ve sonucunda küreselleşmede ABD’yi bile etmiş bir Çin vardı. Öte yandan, on yıllık çöküntüsünü karizmatik lider ve Stalinvari kuralları ve uygulamalarıyla dahası alabildiğine fazla olan doğal kaynaklarına sırtını dayayıp habire silahlanan ve sonucunda Ortadoğu’da söz sahibi olan bir Rusya vardı. İşte bu basiretsizlik sonucu ABD, Komopolitliğin  kültürel mozaiğin(melting pot konseptinin) tartışması en iyi birkaç örneğinden biri olmasına rağmen ibretlik bir şekilde Küreselleşmeyi reddetmekte ve ulusal ekonomiye dönme gayretinde. Acaba vahşi kapitalizm o bavula sığacak mı?  Bunu yapabilmek için realist ekonomi dediğimiz merkantalizm tam bir ekonomiye dönmeli, dünya jandarmalığından çekilmeli, bölgeleri dengelemek maksadıyla aşırı bir harcama yapmaktansa Ortadoğu ve Güney Asya gibi kritik bölgeleri dengesizleştirmeli ve şirketleriyle ve bölgesel vekalet yapılarla birlikte bunu kara dönüştürmeli. Böylece, üretimin de ABD’de artmasıyla birlikte dışarıda var olan dolar ABD’ye akacak.

Son yıllarda ABD’nin Filistin için bir çaba gösteriyormuş gibi görünmesi ya da İsrail karşıtı gibi davranması (Obama’nın gider ayak İsrail karşıtı kararı örneğin) kimseyi yanıltmamalı. ABD’de hali hazırda muazzam tesiri olan bir Yahudi lobisi var ve Trump bu lobi gruplarıyla muhakkak iyi geçinmek zorundadır bu da şüphesiz Filistin başta olmak üzere İslam camiasının aleyhine sonuçlanacaktır.

Black Friday diye yıllardır süregelen bir furya var ki bunu kapitalizmin arınma gecesi diye tabir ediyorum. Arınma gecesi serisini izlemenizi tavsiye ediyorum çünkü gerçekten de filmlerin verdiği bazı mesajlar var ve doğru yorumlandığında bazı şeyler ortaya çıkıyor. Kara cuma izdihamlarına bakın, birbirini ezen mi dersin o metayı almak için karşısındakini hedef belleyip saldıran mı dersin çok daha fazlası var. Kara Cuma furyası küreselleşmiş bir olay ve on milyonlarca kişinin katılımı sonucu on milyarlarca doların harcandığı kitlesel sağduyu yitirimi yağma zihniyeti. İyimser bir şekilde ‘alın verin ekonomiye can verin’ mantığına indirgenmekte fakat temelde şirketlerin sattıkları ürünlerle ihya olduğu buna mukabil insani değerlerin ve rasyonel aklın topyekun bir tarafa konulduğu kara bir şölen, kara bir festivaldir.  Malla hiç olmadığı kadar ucuza satılır lakin satılan bir başka şey de insanı insan yapan normlardır.

Tarihsel arka planına bakacak olursak, altına hücumun hat safhada olduğu, petrolün bulunduğu periyotta yani 1869’da Jim Fisk ve Jay Gauld’un Wall Street’te spekülasyon yapıp borsadaki değeri artsın diye mümkün olduğunca çok altın almak suretiyle bir yol haritası oluşturdular. Bu gidişat gerçekten de işe yarayarak borsada bir panik dalgası oluşturdu. Bu da haliyle toplumdaki  burjuva tabakasının yararına sonuçlandı ve  toplumun genelini mahvetti. İşte bu mahvoluşa istinaden atfedilen tabirdir Kara Cuma. Ekonomik yıkıma sürüklenen kitlelerin zararının karşılanmasını teşvik için oluşturulmuş bir kampanya olup uzun bir zaman süreci sonrasında gelenek haline gelmiştir. Yalnız bundan ayrı olarak Jean Eric Branaa, Kara Cuma olayının iç yüzünü esnafların ellerindeki malları çıkarması, tasfiye etmek istemesi olarak niteler. Black Friday’ın 80’ler sonrası anlam ve popülerlik kazanması şüphesiz neoliberalizmin tüketim çılgınlığını pompalamasından kaynaklanmaktadır. Konuyu daha iyi anlamak için Chicago Üniversitesi tüketim davranışları profesörü James Mourey’e kulak vermekte fayda var. Mourey’e göre insanlar alışveriş yaptıklarında veya alışveriş ile ilgili bir fırsat yakaladıklarında psikolojik doyum belirir çünkü sevilen bir şey akla geldiğinde ya da sevinilecek bir şeyle karşılaşıldığında beynin ödül mekanizması faaliyet gösterir. Fahiş fiyatların görülmesinde,  kaynaklar konusunda herhangi bir sınırlılıkla karşılaşılmasın da ise beynin acı merkezi aktive olmaktadır. Bu perspektiften bakıldığında indirim zamanlarına denk gelinmesi, fiyat azalışının etikete yansıdığının görülmesi hem acıdan kaçma duygusunu hem de ödüle, fırsata ulaşma duygusunu tetikliyor. Buna ek olarak insan doğasında her alışveriş aslında bir acı niteliğindedir çünkü sonuçta kazanılmış paranın azalması durumu vardır. Fakat alınan ürünün sizin arzunuza ve kriterlerinize uygunluğu, bu acıyı azaltmaktadır çünkü bir kabulleniş ve akabinde kurulacak bir mantıki açıklama vardır. Bu bağlamda Kara Cuma’yı düşündüğümüz takdirde milyonlarca insanların neden bu kadar çıldırmışcasına rağbet göstermesini anlayabiliriz.

Ekonominin ve yönetim biliminin temeli olan sınırlılık ve kıtlık(scarcity) mefhumu açığa çıktığında tüketim davranışları şüphesiz daha belirginleşir. İndirim günlerini bir düşünün; dar bir çerçevede, kısa bir süreliğine, sınırlı stoklarla düzenlenmiştir. Bunlar insanı harekete geçirir ve bu kısa periyottan en iyi şekilde faydalanmak ister. Yalnız buradaki en tehlikeli durum ise vaat edilen her ürünün sanki arzu ediliyormuş gibi düşünülmesi dahası insanın her indirimde bulduğu şeyi sanki ihtiyacı varmış gibi düşünmesidir. İşte buna sosyo-ekonomik literatürde tüketim çılgınlığı denmektedir ve insanın da nesneleştiği, metalaştığı bir evredir. Bu evrede insanlar harcamaya daha çok temayül eder ve kendine yeni yeni duygular geliştirir. Örneğin alışveriş yaptıkça daha da mutlu olması, harcadıkça ve karşılığında bir şeyler aldıkça kendini bir şeyler başarmış hissetmesi gibi. Bu evreden sonra insan artık çevresini, kendini, öğrendiği ve karşılaştığı olayları nesne olarak değerlendirip nesnelere göre ve tüketim temelinde yorumlayacaktır. aten bu durum da Marx’ın tanımladığı gibi yabancılaşmanın dördüncü evresine denk düşmektedir. Nesneler dünyasına daha çok yöneliş vardır ve sorgulama, gelişme gibi kavramlar artık anlamsız olmaktadır. İnsanlar daha da duygusuzlaşmaktadır. İşte Kara Cuma furyasında çekilen videoları gördüğünüzde ne demek istediğimi daha iyi kavrarsınız. İşin en kötü yanı tüketiciler, bunların farkına dahi varamamaktadır çünkü ödül mekanizması hazcılığı tetiklemiştir, bu da kişinin muhasebe yapmasını engellemektedir. Zaten muhasebe yapılabildiği takdirde hem rasyonel davranışlar dönüt olarak tüketim çılgınlığı engelleyecek hem de borçlanma sorununundan kurtulunabilinecek.

Herkesçe bilinen bir gerçektir ki dünya genelinde milyonlarca insan kredi kartı borçlusudur ya da taksit ödemektedir. Bu da, ekonomik yönden bağımlılığa sebep olduğu gibi kişinin geleceğini de esir almaktadır. İşte bu makus tablonun en üst mertebesinde Black Friday’i yaratan vahşi kapitalizmin hedonizm promosyonu vardır. Kara Cuma’nın mantığında sözde fırsat eşitliği ve eşit koşullarda rekabet ortamı vardır yani düdük çaldığında iyi ve yetkin olan kazanabilir. Tıpkı klasik kapitalizmin insanlara zengin olma ve kolay yoldan kazanmayı vaat ettiği gibi. Bir başka durum ise, Kara Cumanın mantığında toptancı bir zihniyetin olmasıdır. Tümden kazanma, gözüne kestirdiğini alabilme, maksimum kar etme mantığı buna örnektir. Buna uymayan ya da bunu reddeden insanlar için sistem adeta ‘ya sev ya terket’ demektedir. Dikkat ettiyseniz biraz önce adil bir anlayış ortaya koyarken aslında şovenist bir çerçeve vardır ve bu  sayede insanda var olan ödül merkezi gözü dönmüşlük olarak açığa çıkmaktadır.

Meselenin bir de emek boyutu var, örneğin Kara Cuma ariferesinde bazı büyük markalardaki çalışanlar düşük ücret ve prim eksikliği nedeniyle grevler de ortaya çıkmaktadır. Ayrıca emek sömürüsüne önemli bir örnek olarak Kara Cuma furyasında kasiyerlerin, mağaza çalışanlarının harıl harıl çalışmasını gösterebiliriz.

Leave a Reply