Belki de daha önce hiç ekonomi yazısı okumamış ya da çok az okumuş siz, şuan bu yazıya tıkladınız.
Niye?
İşte bu yazının amacı da tam olarak bu yazıya tıklamanızı sağlayan şeyin pazarlama sektörünün nasıl büyük bir parçası olduğunu size göstermek.
Nereden mi? Nasıl mı?
Bir filmle… Filmin ismi “Syrup” , 2013 yapımı bir Amerikan filmi, orta kalite, 90dk, çerez gibi bir film.
Burada size incelemeyle karışık, bir iş yaşamı pazarlama sektörü analiz ve eleştirisi yapacağım. Ben bu konulardan anlamam diyor ve yazıdan çıkmayı düşünüyorsanız, seksapelitenize bir şans verin derim ;)
“Without brand, it is just water and syrup” ,“ Markasız bu sadece şurup ve sudur”
Filmde bu replikle hepimiz aslında ürünleri değil markaları aldığımıza vurgu yapılıyor. İyi pazarlanan marka da marketin en iyisi oluyor. En iyi pazarlanmışın, en kaliteli ürün olup olmadığı da soru işaretleri barındırıyor. Gerçekten piyasalarının sahibi ürünler, anlatıldıkları kadar iyi mi? Film size bunu sorgulatıyor.
Hoş olmayan argo kelimelerle , :) , erkeklerin kadını ayırdığı 4 gruptan bahsediliyor. Ancak modern iş kadının bu tanıma uymadığı için erkekler tarafından sınıflandırılmadığından ve bu sayede onlar tarafından ciddiye alınabildiğinden bahsediliyor. Modern iş kadını kalıplara uyandan çok kalıpları kendine uyduran kadın olarak gösteriliyor. Nasıl mı? E o kadarı spoiler olur, izleyiverin :)
“Ürünleri tanımada aşkı özlemi ve arzuyu analiz etmeyi öğrenirsiniz. Ürünü satmak için kullanılan araçlarmış gibi” Bu repliğin ardından verilen tıbbi bilgilerle de beyinde bu duyguların uyardığı alanın, neyi satın alıp almama karar verdiğimiz alanla aynı olduğu söyleniyor. Firmaların ürünlerini satmak için bir kez daha insanların bu duygularını harekete geçirdiklerini anlayabiliyoruz. Görünce 2-3 saniye donup kaldığımız seksi kadın bilboardları, yakışıklı takım elbiseli adamlar, reklamında dahi içinde gibi hissettiğimiz o güçlü arabalar…
Farkında değiliz ama uyardıkları duygularla onlara aşık oluyoruz. Gece rüyamızda almak istediğimiz arabayı görmek, hayalini kurduğumuz kıyafetleri saatlerce düşünmek…
Bu aşk değil de nedir?
Başrol ekibinin başarısından dolayı başlarına gelenlerse… Kişisel olarak söyleyebilirim ki bu olasılık beni iş hayatından soğutuyor. Her yerde, ülkede, sektörde malesef var: ayak kaydırma, mobbing. İzleyin ve görün, üzücü ama gerçek…
Filmin hızla akıp giden olay örgüsü içinde başından beri yavaş yavaş büyüyen bir şey var: Scat’in Six’e olan aşkı. İroniktir ki, bu aşk da bizlerin bir markaya duyabileceği aşkla aynı. Karşılıksız ulaşılmaz ve hayali… Six, Scat için her zaman ulaşılmaz, seksi ve gizemli. Tamamıyla iş dünyasının bir imgesi olan Six içinse böylesi saf duygular varolamaz ve bu nedenle Scat’ın aşkının sadece Six’in seksapelitesine dayandığını düşünüyor. İş dünyasının yalan ve arzuya dayalı yaşamına alışmış Six istese de Scat’a aşık olamıyor. Bunu görmek bile filmin sonunda bize pazarlanan dünyanın neden gerçek olmadığını anlatıyor.
Gelelim şu seksapelite meselesine,
“Seks biyolojidir, seksapel ise pazarlamadır.”
Seks çıplaklıksa, seksapel çıplak kalma olasılığınızdır. Bize gösterilen sekse dayandırılmış reklamlar da tam olarak bunun sonucudur.
Yani özetle, bu yazıyı yazdım çünkü Syrup gerçekten güzel bir film ve benim aklımdaki çok fazla soruyu cevapladı. Size önerim; bu yazıdan sonra bir kez daha markaları gözden geçirin, zamanınız varsa Syrup’u da izleyin. Sonrasında tüm reklamlara kampanyalara, alışveriş merkezlerine tekrar bakın ve gerçekten kendi karar mekanizmanızla alışveriş yapın.