Ülkemizin şu andaki gündeminde hepimizi yakından ilgilendiren seçim bulunuyor ve partiler her zaman olduğu gibi büyük bir yarışın içine girdiler. Her parti, iktidara gelmeleri durumunda ne yapacaklarına dair vaatlerde bulunuyor ve bu vaatlerin en başındaysa kaçınılmaz olan ekonomik vaatler geliyor.

Seçim ekonomisi birçok iktisatçının üzerinde çalıştığı, teoriler geliştirdiği önemli bir alandır.  Seçim ekonomisinin temelinde, siyasi partilerin seçimleri kazanabilmek için işsizlik, enflasyon oranları ve para arzı gibi makro-ekonomik ögeleri yönetme çabası yatar. Seçim ekonomisinin uygulanma aşaması ise iki parça halinde incelenmiş. Seçimden önceki dönem ve  sonraki dönem olarak ayrılan bu iki parçada, öncelikle partiler, seçmenin gözüne hoş gelecek şekilde işsizliği azaltır, KİT ürünlerine yapılacak zamlar ertelenir, kadrolaşmalar artar ve yatırım harcamaları artırılarak yoğun para akışının olduğu gözlemlenir. Seçimin kazanılması ile birlikte ise bir sonraki seçim dönemine kadar kemer sıkma politikası benimsenir. Oportünist Seçim Çevrimleri olarak adlandırılan bu yaklaşımınekonomi döngüsü eksik olduğu birkaç nokta bulunmaktadır. Öncelikle bu yaklaşımın kabul görmesinde, yani seçim ekonomisinin varlığının sorgulanması noktasında, ülkelerin ekonomik düzeyleri etkili bir faktör olarak göze çarpıyor. Yapılan araştırmalarda, ABD ve Avrupa Birliği’nde seçim dönemlerinde, seçim ekonomisinin uygulandığına dair kesin saptamalar yapılamıyor. Ancak OECD ülkelerinin makro-ekonomik ögeleri incelendiğinde, çeşitli dönemlerde seçim ekonomisinin uygulandığı ve seçmenlerin rasyonel bir tavır takındığı uzmanlar tarafından gözlemlenmiş. Gelişmekte olan ülkeler kategorisinde olan ülkemizin seçim geçmişine baktığımızda da, kimi zaman seçim ekonomisi uygulandığı, hatta kalıcı etkilerinin olduğunu söyleyebiliriz. Örnek verecek olursak, 1987 seçimlerinde, Turgut Özal’ın ‘seçimden önce zam yapacak kadar enayi değilim’ sözü ile zamları ertelemesi ve seçimi kazandıktan iki gün sonra enflasyonun iki katına çıkmasıyla bir bakıma seçim ekonomisinin uygulandığını görebiliriz.

Seçim ekonomisi üzerine yapılan araştırmaların çoğu ve geliştirilen teorilerin neredeyse hepsi, gücün elinde bulunması sebebiyle haliyle iktidar partisinin adımları üzerine yoğunlaşmış. Ben bu yazıda siyasi partilerin ekonomiye olan yaklaşımlarına, hem iktidar cephesinden hem de muhalefet cephesinden bakmaya çalışacağım.

Geçtiğimiz hafta, Milliyetçi Hareket Partisi’nin de seçim beyannamesinde ekonomi başlığını şekillendirmesi ile birlikte geçtiğimiz seçimlerde en yüksek oyu alan dört siyasi partinin ekonomik vaatlerine göz atabilme imkanı bulduk. İktidar partisinin seçim beyannamesi genellikle 2023 hedeflerinin tekrarı niteliğinde olmuş diyebiliriz. Büyümenin hızlandırılması, altyapı çalışmalarının artırılması, ihracat rakamlarının artırılması , kişi başına düşen gelirin artırılması konusunda hedeflerinin değişmediğini söyleyebiliriz. Bunun dışında 3 çocuk sahibi olanlara gelir vergisinin uygulanmaması, maaşı 1000 TL’nin altında olana 100 TL zam, 1000-1100 TL arasında olanların maaşını asgari ücret1100 TL’ye çıkarma ve çiftçilere 10 milyar TL’ye yakın hibe desteği de diğer seçim vaatlerini oluşturmuş. Ana muhalefet partisine bakacak olursak da, bu seçime büyük vaatlerle giriyorlar. 1500 TL asgari ücret ve emekli maaşı alt sınırı, Genel Sağlık Sigortası primlerinin ortadan kaldırılması, emeklilere sağlık, barınma, beslenme yardımı, ucuz gezi-tatil olanakları, kadınlara 400 TL kreş desteği, ev alacaklara 277 TL yardım, yaşlılara 3 ayda bir 900 TL, kredi borçlarının silinmesi, kamuda taşeron işçi bırakılmaması ve çiftçiye 1.5 TL’ye mazot verilmesi gibi çok büyük vaatler sunuyorlar. MHP’nin seçim bildirgesinin ekonomi bölümü ise, emekliye 13 maaş verilmesi, özelleştirmelerin engellenmesi, çiftçi için Özel Tüketim Vergisi’nin kaldırılması ve döviz kuru yönetim politikası gibi vaatlerde bulunulmuş. Son olarak, HDP ise, öğrencilere 200 TL ulaşım ve iletişim desteği, 18 yaşından küçük çocuk ve gençlere, yaşlılara, engellilere ulaşımın ücretsiz sunulması, asgari ücretin 1800 TL’ye çıkarılması, çiftçilerden mazot ve gübre için vergi alınmaması, yaşlılar için bakım aylığı verilmesi ve her eve su ve elektrik desteği gibi vaatlerde bulunuyor. Bu vaatlere, Haydar Baş’ın 5000 TL asgari ücret vaadini de eklemezsek olmaz tabi.

Seçimin ekonomik yönüne iktidar tarafından bakıldığında, ülkeye para akışının yavaşlaması, petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki düşüşe rağmen, kur seviyesinin yükselmesinden dolayı benzine ve doğal gaza zam gelmesi, ihracat ve büyüme rakamlarının istenen seviyede olmaması işlerin istedikleri gibi gitmediğini gösteriyor diyebiliriz. Benim bu noktadaki görüşüm, 3 dönemlik iktidarın getirdiği tecrübe ve öz güvenle, şu anda rakibinin hamlesini bekleyen oyuncu konumundalar. Muhalefet partileri açısından baktığımızda, en çok vaadi verenin CHP olduğunu ve vaatlerinde öğrenciler, çiftçiler, memurlar, yaşlılar ve emeklilerden oluşan  seçmen kitlesinin en az %60’ına hitap ederek her kesimin sıkıntılarına dokunmuş. Bu vaatlerinin ne kadarını gerçekleştirebilir, hangilerine kaynak yaratabilir bilinmez ama neredeyse herkesin dikkatini çektiler diye düşünüyorum.

Bunların hepsinin ötesinde sosyal yapının bir parçası olarak , herkes gibi bu seçimin sonuçlarına katlanacak veya faydalanacak biri olarak benim tek söyleyebileceğim şey, umarım partiler vaatlerinde ve adımlarında oy fonksiyonlarını maksimize etmek için değil de, sosyal faydaya yönelik çalışmışlardır ve çalışacaklardır.

 

Kaynaklar

-http://www.canaktan.org/ekonomi/anayasal_iktisat/kamu-tercihi.htm

-http://www.ijmeb.org/index.php/zkesbe/article/view/142

http://www.haberturk.com/ekonomi/para/haber/1066399-iste-ak-partinin-ekonomi-sifreleri

http://www.egitimajansi.com/haber/ekonomide-dikkat-secim-sonrasina-haberi-40105h.html

http://www.sabah.com.tr/ekonomi/2015/01/04/asgari-ucrete-yapilan-zamlar-maaslari-nasil-etkiledi

Leave a Reply

1 comment

  1. burcu

    Güzel bir yazi olmus tebrik ederim.