Yapay Zekâ: Bizi zenginleştirecek mi süründürecek mi?

İnsanoğlu olarak bir şeyleri hızlandırma, pratikleştirme her zaman en öncül amaçlarımızdan birisi oldu. Her daim insanlığın kazanmış olduğu büyük nimetleri bile “ama keşke biraz da hızlı olsaydı da biz yorulmasaydık” gibi bir güdülenme ile değiştirme ve geliştirme amaçlarına yöneldik. Bunun yararlarını da fazlasıyla gördük tabii ki.

Artık ürettiğimiz şeylerin de bir sınırına geldik ve bu sefer daha farklı bir soru kafamızda belirmeye başladı. “İyi yaptık, güzel yaptık da. Her şeyi de biz mi yapacağız şimdi?” Gezegende ve en azından bildiğimiz kadarıyla tüm evrende elimizde tuttuğumuz bilişsel kabiliyet gücünü büyük bir cömertlik göstererek artık başka şeylere de bulaştırmaya karar verdik. Evet, artık insanoğlunun “boş beyinli” makinelere ihtiyacı yoktu…

Peki bu küçük(!) insan dokunuşu ile arzuladığımız verim ve faydayı sağlayabilecek miyiz?

Yapay zekâ dediğimiz bu teknolojik adımı biraz sağlam temellere oturtmayı deneyelim. Lakin, yapay zekâ şimdiye kadar bahsettiğimizin aksine sadece bir robot veya model yaratma gayesini benimsemiyor. Zaten bu teknolojinin bize büyük faydalar sağlayacağı bekleniyorsa bunun sadece birkaç sektörde yaratacağı ufak dokunuşlardan kaynaklanacağını düşünmek pek de mantıklı değil. Peki yapay zekâyı nasıl tanımlasak ki? Buna bilgisayar bilimi ile içli dışlı olan bireyler elbette ki daha karın doyurucu cevaplar verebilir fakat bizim de öğrenmiş olduğumuz birkaç şey var tabii ki. Yapay zekâ, bilgisayar biliminin teknolojik yapılara, canlı varlıklarda görmeye alışık olduğumuz birtakım bilişsel yetkinlikler vermeye yönelmesinden ortaya çıktı. Bu yetkinlikler ne olabilir mesela? Problem çözme, öğrenme, tanıma, hatırlayabilme, deneyimleme ve daha niceleri…

Yapay zekâ ve makine öğrenmesi adını verdiğimiz işte bu yeni ve daha yetkin teknoloji kendine sektörlerde yer bulmaya başladıktan sonra otomasyon alanında çok büyük gelişme sağlanmaya başlandı. Büyük ve karmaşık veriler artık çok daha hızlı bir süreçte işlenebiliyor ve bu yönde kritik kararlar alınmasına yardımcı oluyor. Yapay zekâ ile cihazlar, sürekli bir insan temasına ihtiyaç duymadan, verilerden beslenerek ve akabinde onları analiz ederek işlemeye başlıyor.

Tahminler yapabilme, öngörülerde bulunma ve bunlara yönelik yeni stratejiler geliştirme konusunda da yapay zekânın yarattığı ve yaratacağı etki devrim niteliğinde. Olasılıklar ve bunları takip eden tahminler, öngörüler en ufak bir işletme için bile kritik adımlardır. Karar vermek beraberinde doğal olarak sonuçlar getireceği için bizlere “evet bak bu karar doğru olur” veya “bu yolun çıkışı yok birader” diyen biri yoksa tüm kararlarımız kocaman bir bilinmezlik çukurunun içine gidebilir. Bu açıdan yapay zekâ artık daha sağlam temelli kararlar vermemiz için de oldukça önemli.

Mesela, otonom araçlar sanıldığından daha da eski bir fikirdi. Fakat uzun bir süre de insanoğlu bunun çok mantıklı olacağını düşünse de bir türlü gerçekleşmesini mümkün görmüyordu.[1] Arabalar gidilecek yeri nasıl bilebilirdi ki? Direksiyonda biz varken bile sayısız kaza gerçekleşiyorken bir de kontrolü tamamen onlara mı verecektik? Daha neler!

Sonra ne oldu? Evet, halen tüm yollar kendi kendine giden araçlarla dolup taşmıyor fakat, her geçen gün bu yönde gelişmelerin olduğunu görebiliyoruz. Biri Tesla mı dedi?

Bunun yanında bir de üretkenlik açısından göreceğimiz gelişmeyi göz ardı edemeyiz. Sanayi devrimini hatırlayalım. İnsanların yardımına artık makineler koşmaya başladığında nasıl bir üretim patlaması yaşandıysa şu an da yapay zekâ ile üretim zincirine verilmesi beklenen hız ile benzer etkiler yaşanabilir.

Pwc ve Mckinsey gibi büyük danışmanlık şirketleri yapay zekâ ve onun yaratacağı etki konusunda büyük araştırmalar yürüttüler. Pwc’nin verilerinde yapay zekânın iş dünyasında etki yaratabileceği alanlar da belirtildi. Örneğin;

  • Strateji belirleme ve geliştirme açısından pazar durumunun belirlenmesinde ve ona yönelik planlar yapılmasında, kullanıcı memnuniyetini öngörmekte yardımcı olur. Böylece pazara girilirken alınan riskin boyutu büyük ölçüde azaltılabilir.
  • AR-GE çalışmalarında geçmişteki birikim ve verilere ulaşımı kolaylaştırır.
  • Üretim sürecini büyük ölçüde kısaltarak daha hızlı veya daha kaliteli mallar üretilmesini mümkün kılar.
  • Üretim ve dağıtım biriminde yer alan herhangi bir birimin daha verimli çalışmasını sağlayabilir. Lojistikte yaşanacak vakit kaybını minimize eder. Doğru elemanların doğru zamanda doğru yerde etkileşimini ayarlar.
  • Kullanıcı ve üretici arasındaki dengesizliği azaltabilir. Kullanıcıların duyguları, tepkileri ve memnuniyetleri üzerinden analizler yaparak iki tarafın da en optimal düzeyde kalmalarını sağlar. Müşterilere yönelik kişiselleştirilmiş sistemler ile her bireye yönelik özgün satış ve pazarlama stratejilerini mümkün kılar.
  • Finansal risk analizlerinde kilit rol oynar. Yaşanacak ekonomik dalgalanmaları önceden görme fırsatı sağlar. Böylece beklenmedik masrafları minimuma indirir. [2]

Geniş bir perspektiften bakıldığında, yapay zekânın kullanımının artması dünya ekonomik büyümesinde de büyük söz sahibi olacak gibi duruyor. Hatta bu teknolojik anlamda bir üst katmana çıkış dünyadaki normal büyüme rakamlarına olan bakışı değiştirebilir. Pwc’nin raporlarına göre 2035 yılına kadar ABD’nin büyüme oranında yaklaşık iki kat bir artış bekleniyor. Buna ek olarak da işgücü üretkenliğinde de ülkeden ülkeye değişmesi beklenen %11-37 arası bir artış da not ediliyor.[3]

McKinsey’in raporları ise yapay zekâyı beş ana kategori altında ele alıyor: bilgisayar görüşü, doğal dil, sanal asistanlar, robotik süreç otomasyonu ve gelişmiş makine öğrenimi. Şirketlerin bu kategorilerin hepsini benimseyebileceğine değinen Mckinsey, bazılarının ise yalnızca bir tanesine odaklanabileceğini de belirtiyor. Aynı zamanda 2030’a kadar da tüm firmaların yaklaşık %70’inin bunlardan en az birini bünyelerinde kullanıyor olacağı öngörüldü. [4]

Buna ek olarak da yapay zekânın işgücüne katılımının 2030’a kadar global ekonomiye 13 trilyon dolarlık bir katkıda bulunabileceğine de dikkat çekildi. Bu rakam günümüzdekinden %16 daha yüksek.

Kafalarda soru işareti yaratan ilk husus şu: dünyada gelir dağılımındaki eşitsizlik zaten dikkat çekici düzeyde. Günümüzde Batı ve Doğu Asya ülkeleri olarak adlandırdığımız gelişmiş ülkeler grubu zaten teknolojik gelişmelerin öncüsü halinde yer alıyor. Özellikle Sanayi Devrimi ve Dünya Savaşları sonrasında global terazideki dengeler büyük ölçüde değişmeye başladı. Bu değişme kefelerden birinin üstünlüğünün diğerine geçmesi değil de zaten ağır olan kefenin daha da ağırlaşması şeklinde oldu. Gelişmiş ülkeler gelirlerini her geçen gün daha da artırırken aynı durum gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerde aynı şekilde gözlenmedi. Mesela 1950’den sonra Japonya’nın yaşamış olduğu büyüme grafiği ile Gana’nınki arasında büyük farklar olduğunu görebiliyoruz. Neticede iki ülke de gelirlerini çok büyük oranda artırsa da bu “çok büyük” oran ikisi için de aynı değil. Peki bu farkı yaratan en büyük etken ne? Evet, doğru cevap. Teknoloji!

World Bank Data*

Dolayısıyla; gerçekçi bir bakış açısından olayı ele alırsak, yapay zekâ gibi yüksek teknolojik gelişmeler ancak şu an üretim ve araştırma açısından sıralamaların en üstündeki ülkelerde tam anlamıyla gerçekleşebiliyor. Uzun vadede bu teknoloji sayesinde gelirlerini artırmayı bekleyen ülkeler de onlardan başkası değil. Böyle bir durumda da aynı grafiklerin 20-30 yıl sonra arasındaki açıklığın çok daha artmış olacağını görmemiz mümkün.

 

Bunun yanında bu durumu aslında daha küçük çapta da gözlemlememiz mümkün. Bir klasiktir ya “robotlar insanları işlerinden edecek. Yapay zekâ insana olan ihtiyacı azaltıyor.” Gibi cümleler. Bunlar aslında çok da gerçeklikten uzak iddialar değil. Teknoloji sadece geliştiği çağın ona ayak uydurabilen insanlarının yararınadır. Ona adapte olabilmek de sadece bir gün içinde başarılabilen bir şey değildir. “Yapay zekâlaşmanın” gittikçe artması onu yönetecek ve denetleyecek insan gücünün de aynı oranda yetişebiliyor olmasına bağlı.

Şu açık ki, yapay zekânın büyük etkilerini hemen birkaç yıl içinde bir patlama olarak görmemiz biraz uçuk bir fikir. Yıl bazında yavaş fakat ilerleyen dönemlerde büyük bir sıçrama ve fark görebilmemiz ise oldukça mümkün. Bu farklar da iş dünyasında yepyeni bir modele girişi beraberinde getirecek gibi duruyor. Hatta teknoloji devrimi sandığımızdan çok daha çarpıcı olabilir.

Yani, şu an “iyi ettik” mi yoksa “lanet olası robotlar ne hale getirdiler bizi” mı diyeceğiz bunu pek kestiremiyoruz. En azından bunları konuşabildiğimiz dönemlere gelmiş olmak heyecan verici. Sorularımıza cevapları ise zaman verecek.

KAYNAKLAR:

[1]  https://www.forbes.com/sites/bernardmarr/2018/07/10/the-economics-of-artificial-intelligence-how-cheaper-predictions-will-change-the-world/#13d5af2a5a0d

[2]PwC Analysis. https://www.pwc.co.uk/economic-services/assets/macroeconomic-impact-of-ai-technical-report-feb-18.pdf

[3] https://www.pwc.co.uk/economic-services/assets/macroeconomic-impact-of-ai-technical-report-feb-18.pdf

[4]  https://www.mckinsey.com/featured-insights/artificial-intelligence/notes-from-the-ai-frontier-modeling-the-impact-of-ai-on-the-world-economy#part1

[5] https://blogs.wsj.com/cio/2018/11/16/the-impact-of-artificial-intelligence-on-the-world-economy/

 

 

Leave a Reply