“Sağlıklı bir ekonomi büyüme üzerine değil, gelişme üzerine kurulur” – Kate Raworth

Sanayi Devrimi ile güçlenen ve doğal kaynakların iktisadi teorilerde denklem dışı bırakılmasına sebep olan “yeryüzü tükenmez bir kaynaktır” algısı gün geçtikçe kırılıyor. Sanayi ve teknoloji alanlarında ilerlemeler ile her geçen gün yaşadığı gezegenin sınırlarını zorlayan insanoğlu, son birkaç yılda tarihinde ilk defa biyosferin sınırlarını gözlemliyor. Değişen iklim, büyük orman yangınları, kasırgalar, seller ve bütün yaşam şeklimizi değiştiren gerçekliği ile pandemi yaşadığımız ekosistemin sınırlarının altını çiziyor.

Peki, kısıtlı doğal kaynakların çizdiği sınır içinde, insanların hayat kalitesini düşürmeden ekonomi sistemini sil baştan inşa etmek mümkün müdür?

Kate Raworth’un önerdiği Simit Ekonomisi Modeli, bu soruya odaklanıyor ve döngüsel ekonomiyi mercek altına alıyor. Günümüzde, simit modeli Amsterdam tarafından hayata geçirilmeye başlandı. Simit modeli, ekonomiye sürdürülebilirlik üzerine inşa edilmiş yepyeni bir yaklaşım getiriyor.

Amsterdam modeline odaklanmadan önce, biraz günümüz sisteminden bahsedelim. Ekonomi, ekosistemin içinde yaşayan ve ondan beslenen bir organizmadır. İçinde yaşadığımız ekosistem, atmosfer ile içindeki enerjiyi ve enerji üretimiyle ortaya çıkan gazları muhafaza etme eğilimindedir. Enerji üretmek amacıyla atmosfere saldığımız sera gazları güneşten gelen ışınları soğurma ve tutma özelliğine sahiptir. Bu gazlar, atmosferde güneş ışınlarından gelen ısıyı muhafaza etmekte ve sera etkisi yaratmaktadır. Bunun bir sonucu olarak dünyamız ısınır ve günümüzde popüler tanımı ile küresel ısınma meydana gelir.

Çizgisel olarak işleyen büyüme odaklı günümüz ekonomi sisteminde, bu gazlar kümülatif bir şekilde birikmeye devam ediyor. Bu birikimin kaçınılmaz bir sonucu olarak yaşadığımız ekosistem değişen iklim koşulları, afetler ve pandemi ile karşı karşıya kalıyor. Döngüsel ekonomi, çizgisel işleyişe alternatif olarak karşımıza çıkıyor ve tüketim aynı zamanda üretim için kaynak oluşturuyor. Döngüsel ekonomi, isminden de anlaşılabileceği üzere, tüketimin bir son olmadığı sistem. Döngüsel ekonomide, tüketimden sonra iki ana senaryo beliriyor; üretim ve ikincil tüketim. Bu sistemdeki ana hedef, kaynakların verimliliğini artırmak ve üretim & tüketim arasındaki ilişkiye yeni bir yaklaşım sağlamaktır. İkinci el ürün satan veya ürün kiralayan platformlar, geri dönüşüm materyalleri ile yeni ürün üreten şirketler. Bütün bu iş modelleri, kaynaklara doğru ve verimli kullanım vizyonu getiriyor. Döngüsel ekonomi, bugüne kadar pek çoğumuz tarafından son aşama olarak kabul edilen tüketimin, düşünülenden farklı işlevleri olabileceğine işaret ediyor.

Amsterdam’da uygulanması için düğmeye basılan simit modeline odaklandığımızda, şehir döngüsel kent olma hedefiyle Simit Ekonomisi Modeli’nin yaratıcısı Kate Raworth öncülüğünde altyapı çalışmalarına başladı. Simit modeli hayat geçirilirken dikkat edilmesi gereken iki önemli nokta bulunuyor; çevresel tavan ve sosyal taban.

Donut Ekonomi Modeli ve Şehirlerin Dönüşümü - EKOIQ

Çevresel (Ekolojik) tavan, olarak ifade edilen bölge simitin dış katmanı. Dünya kaynaklarının sınırlı olduğundan bahsettik ve bu limitler karşımıza çevresel tavan olarak çıkıyor. Kaynakların sorumsuzca tüketilmesi durumunda tavan aşılıyor ve günümüzde karşılaştığımız gibi çevresel felaketler ortaya çıkıyor. Doğal kaynakların kullanımı insanların refah seviyesini artırıyor fakat bu kullanımın çevresel limiti aşması durumunda doğada geri dönüştürülemeyecek zararlar meydana geliyor.

Sosyal taban, simitin iç katmanını ifade ediyor. İnsanların iyi koşullarda yaşaması için gereken minimum değeri gösteriyor. Bu tabanın altına inilmesi durumunda, insanlar ihtiyaç duyduğu maddi ve manevi haklara erişemiyor. Bu hakların içinde eğitim, sağlık, cinsiyet eşitliği, ifade özgürlüğü, gıda ve su gibi sosyal ve fizyolojik ihtiyaçlar bulunuyor. Bunun sonucu olarak insanların refah seviyesinde düşüş meydana geliyor.

Çevresel tavan ve sosyal taban arasında bulunan bölge ise insanlık için güvenli ve adil alan olarak tanımlanıyor. Bu alanda kalındığı sürece, doğa ve insanlar uyum içinde varlığını sürdürüyor.

Amsterdam örneğinde, simit modeli hangi alanlar önceliklendirilerek uygulanacak?

İlk adım olarak Kate Raworth, Amsterdam’daki problemleri ve birbirleri ile bağlantılarını ele almak için şehir portresi hazırlıyor. Bu araştırmanın sonucunda, şehirdeki öncelikli sorunun konut problemi olduğunu tespit ediyor. Kentte yaşayan nüfusun %20’sinin konut kirasını ödedikten sonra temel ihtiyaçları için yeterli miktarda paraları kalmıyor. Bunun yanında, konut kiralamak için online olarak başvuran nüfusun yalnızca %12’si bu başvuru sonucunda ev kiralayabiliyor. Konut problemini çözmek için akla gelecek ilk çözüm; ev inşaa etmek. Fakat simit modeline baktığımızda hatırlıyoruz ki bilinçsizce yapılan ev inşaatı, karbon emisyonunu artırarak çevresel limitleri aşabilir ve bunun sonucunda ekolojik tavan ihlal edilir. Kentteki karbon emisyon oranı, 1990’dan bu yana %31 artmış. Bu durumda, ev inşaatında kullanılan yapı malzemelerinin gözden geçirilmesi ve yeniden tasarlanması gerekiyor. Bu soruna sunulan çözüm ise geri dönüştürülmüş yapı malzemelerinin tercih edilmesi. Bu yapı malzemelerinin başında ahşap geliyor.

Konut probleminin yanında, Kate Raworth çocuk işçilik ve işçi sömürüsünün üzerinde duruyor. Kentte üretilmemiş ve dışarıdan ithal edilen bir ürün bile olsa üretim koşullarının sosyal tabana uygun olması gerektiğinin altı çiziliyor. Şehirde tüketilen ürünlerin, üretim aşamasında sosyal alt tabana uygunluğunun değerlendirilmesi gerekiyor. Dünya, ülke ya da şehir bazında değil; bir bütün olarak kabul ediliyor.

Bu iki temel sorun dışında şehir, sürdürülebilir kent sınıfına girmek için tekrar değerlendiriliyor. Sosyal taban ve ekolojik tavan arasında yeni bir Amsterdam yaratılıyor.

Sürdürülebilirlik günümüzde yalnızca kentler ve ülkeler tarafından değil, markalar tarafından da büyük rağbet görüyor. Yükselen bir trend olan karşımıza çıkan sürdürülebilirlik ve döngüsel ekonomi kavramları, global markaların misyon ve amaçlarında da kendini gösteriyor. P&G, Unilever ve BP gibi pek çok farklı marka, kuruluş amaçlarının ve misyonlarının dışına çıkıp döngüsel ekonominin bir halkası olmayı hedefliyor. Döngüsel ekonomi sınırlı yeryüzü kaynakları ile günümüz yaşam standartlarının buluşabileceği yeni bir ekonomi ekosistemi vadediyor. Bu vaat, dünyada yeni bir yapılanma başlatıyor.

Biz ülke olarak bu dönüşüme hazır mıyız?

Türkiye’nin bu yolda katetmesi gereken bir hayli yol var. Fakat, şu kesin ki dünyada nasıl izler bırakacağımız bizden sonra bizim (karbon ayak) izimizi takip edecek gelecek nesiller için kritik bir öneme sahip. Bu sebeple, döngüsel bir ekonomi sistemi yaratarak onlar için sürdürülebilir bir gelecek bırakabiliriz. Bunun için ilk atacağımız adım hedeflerimizi yeniden belirlemek olmalı. Yalnızca GSYİH (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) büyümesine odaklı ekonomik politikalar günün sonunda refah seviyesinde ve ekolojik dengede büyük zararlara sebep oluyor. Uzun vadede ekonomik başarı, ancak gelişim odaklı politikalar ile başarılabilir.

Simple Carbon Footprint Calculator - Trip My France Blog

Referanslar

Raworth, K. (2017). Doughnut economics: Seven ways to think like a 21st-century economist. Random House Business Books.

https://www.theguardian.com/world/2020/apr/08/amsterdam-doughnut-model-mend-post-coronavirus-economy

https://time.com/5930093/amsterdam-doughnut-economics/

Görsel Referanslar

Vlad Hilitanu. https://unsplash.com/photos/oKc7vCb4SS4

https://medium.com/imeceplatformu/simit-ekonomisi-nedir-ve-neden-%C3%B6nemli-3d48becdad75

https://env.com.tr/karbon-ayak-izi-raporlamasi-

Amsterdam Simit Ekonomisi Modelini Uyguluyor

Leave a Reply