Yaşadığınız yüksek ve dip duyguları kimler ile, hangi eserlerde veya hangi sokakta hatırlarsınız? Aklınızdan silinmeyen bir duygunun etkisini üzerinizde hissederken onu hangi sanatçının, hangi eseriyle bağdaştırırsınız? Örneğin, Bob Ross’un-kendi tanımıyla- mutlu bulutlarını, arkalara serpiştirdiği neşeli ağaçlarını düşününce aklınıza henüz büyük dertlerin farkına varamadığınız, dolayısıyla büyük acıları çok da hissedemediğiniz o masum çocukluğunuz gelir mi?

Çocukluğumuza dair birçok şey, şuanki hayatınızın dinginliğinden sıyrılır ve bize çok net tanımlar sunar. Çünkü, hatırlayabildiğiniz şeyler ya çok mutlu; ya da çok hüzünlü anılardır. Sizinle büyüyen yaraların izleri, veya o parkın salıncağında gökyüzüne süzüleceğinize dair inancınızın verdiği neşe ve şımarıklık sizi takip eder. Hem uçabildiğinize, hem de düşmeyeceğinize inanırsınız. Arkanızda sizi sürekli kollayan birileri olur çünkü. Fakat, bunların hepsinin bir yerde bittiğinin, bu cümleleri okuyan herkesin farkında olduğunu billiyorum. Bir gün, o masum güven duygusunu, hatalarınızın bedelleri olduğunu ve artık şımaramayacağınızı anlarsınız. Uçmak diye bir şey yoktur veya düştüğünüzde kendi kendinize kalkmanız beklenir sizden, hepsini maalesef artık öğrenmişsinizdir. Bu yorucu yetişkinlik hali ile, ölümünüze gidersiniz. Peki , bu zavallı yetişkinlerin arada çocuklaşarak çizdikleri yoldan sapmaya yeltendikleri zamanlar hiç mi olmaz? Her zaman belirli görevleri, sorumlulukları mı vardır? “ Hayır! “ demenize gerek kalmadan, içinizdeki çocuğun sığınağından bazen çıkıp etrafta dolaştığını nereden bildiğimi anlatacağım sizlere.

İçinizde bir yerlerde her zaman var olduğunu bildiğiniz çocukluğunuzla, bazı zamanlarda birlikte yüksek ve dip duygular yaşarsınız. Hüznünüzden nefes bile alamayacağınız zamanlar da olur; bir duyguyu hissedemeden, yani yaşadığınızı anlamadan geçirdiğiniz günleriniz, aylarınız belki yıllarınız da olur. Yaşayabildiğinizi anlamak için mutlu olmaya çalışmanızın yanı sıra, sırf bir şeyler hissedebilmek uğruna hüzünlü anılara, acılara bile kucak açarsınız bazen. Boşluk hissiyle yediğiniz yemeklere, arkadaşlarınızla ettiğiniz sohbetlere veya izlediğiniz bir filme herhangi bir tepki veremezsiniz. İşte sizinle gelen  küçük çocuk, bu iki durumda ortaya çıkar. Kollarını açar ve “benimle ağlayabilirsin!” der. Onunla bir yerlere kaçıp gitmek, artık ağırlaşıp sırtınıza yük olan doğum günlerinize o çocuğu da götürmek istersiniz. Kaçıp gittiğiniz bu yerler bazen aileniz, bazen annenizin bir kurabiye tarifi veya bir çizgi film olur.

Benim göz yaşlarımı geldikleri yere geri götüren o küçük kızın çağrısı çoğu zaman çizgi filmler veya animasyonlar üzerine oluyor. Bu küçük hanımlar ve beylerle; şuan hemen her gün gördüğünüz bürokrasi kokan, içinizi emen o puslu ve gri binalardan kaçıp Şirinler’in köyüne gidersiniz mesela. Orada bıyıklı ve korkunç siyasetçiler, sizi hiyerarşinin en alt basamaklarına atan yaşanmışlıklarınız, veya ne kadar çabalarsanız çabalayın bir türlü içinizdeki iyinin çıkmasına engel olan insanlar yoktur. Bazısı şişman, bazısı gözlüklü, birisi ise tatlı sarışın olan bir sürü küçük, üstelik mavi olan yaratıklar vardır. Ya da, gerçek hayattaki korkunç, hayalet olduğunu iddia etse hiç şaşırmayacağınız kötülükteki insanlar; bizim “içi dışı bir” Hayalet Casper’ımıza hiç benzemez. Bazen Casper gibi hayatınızdaki kötü anılardan sıyrılıp geçmek, bunu yaparken de kimsenin sizi fark etmemesini istersiniz. Yanınızda insanlar ve kalabalıklar olmasına rağmen kaybolduğunuzda, Kayıp Balık Nemo’nun kaderine kendinizinkini benzetir, evinizin yolunu bir an önce bulabilmeyi umarsınız. Tam hayatınızın aşkını bulduğunuz zaman, birçok olası nedenden dolayı kavuşamadığınızda gariban Shrek’i izler, onun hayatıyla kendinizinkini eşleştirirsiniz. Yine aynı filmde, yalnızken kendinizi Shrek’in dostu “üçüncü teker” Eşek ile benzetir, onun kadar neşe saçabilmek istersiniz.

Gerçek hayattan sıkıldığımızda bize bir ev açan bu eğlenceli dünyalar, masum yanınızı ortaya çıkarır ve çocukluğunuzda hissettiğiniz mutlulukları size yeniden getirir. Leon the Professional filmindeki Leon rolü, hatırlarsanız oldukça katı ve sert bir karakterdi. Onca acının arasında, güçlü olarak gördüğümüz bir karakterdi. Dikkat ettiyseniz, Leon sürekli süt içerdi. Bu bağlamdan da anlayabileceğimiz üzere, çocuk yanımıza dönmek, hatırlamak sanki doğamızda varmış gibi. Daha sayamayacağım, aklınıza gelen eminim onlarca çizgi film üzgün olduğunuz bir gün sizi mutlu etmeyi bekliyor olacak. Toy Story filminin “You’ve Got A Friend In Me” adlı şarkısını, içinizdeki çocuğa hediye etmeniz için buraya bırakıyorum. Ne de olsa, o da sizin içinizde olan bir arkadaş. Bir gün bu küçük sıkılıp sizi çağırırsa, mutlaka gidin; ve unutmayın, uslu çocuklar olursanız bir gün Şirinler’i görebilirsiniz.

Leave a Reply