Ergüder ve Nur Yoldaş’tan Yalnızlıktan Alevlenmiş Kalplere Kadife Bir Ağıt: Defter-i Divanımız 

Yalnızlık, hemen hemen bütün sanatçıların elinden geçen temalardan biridir, herkesin bildiği ve gözlemlediği gibi. Yazarından senaristine, bestecisinden ressamına birçok sanatçı eserlerinde kimi zaman ana konu olarak kimi zaman da ucundan kıyısından dokundurarak işlemiştir yalnızlığı, eserlerinin içine. Bazen kalabalıklar içinde bazen de konuşacak, dertleşecek tek bir yüz bulamayarak sergilenmiştir yalnız insan. Hangisi daha acı bilinmez ama yalnız olan insanı görmek, duymak, okumak herkeste belli hisler çağrıştırır içinden kopan ya da geçmişinden kalan toz taneleri arasında kaybolan. Çok aşikâr, tanıdık bir histir aslında. Sadece tek olmak demek değildir çünkü yalnızlık, kimi zaman sevgisini ve varlığını en çok hissetmek istediğimiz insan yanımızda olmadığı için de hiç olmadığımız kadar yalnız hissederiz mesela yanımızda her zamankinden daha fazla insan olsa bile. Biraz da başkalarıyla değil insanın kendisi ile ilgilidir bu his. “Gönüldendir şikâyet kimseden feryadımız yoktur.” demiş yalnızlık gibi hislerimizin de ne derece kendimizle alakalı olduğuna bir örnek olarak Divan-ı Mehmet Çelebi ve sonra eklemiş bu mısrayı bestesine Ergüder Yoldaş.   

Âşık da denilebilecek bestecilerden biri olan Ergüder Yoldaş; Nev’i, Fuzuli ve diğer başka birçok usta divan şairlerin şiirlerinden en sevdiği beyit, mısralarını toplayarak yeni bir eser oluşturmuş, Defter-i Divanımız adında. Bestenin içerdiği her mısra, beyit Ergüder Yoldaş’ın ne derece iyi bir şair olmasının yanında nasıl iyi bir şiir okuyucusu olduğunu da gözler önüne seriyor. Amaç bir bütünlüğü olmayan, sadece sevildiği için bir araya toplanmış birkaç beyitken ben ilk duyduğum andan itibaren birbirini tamamlayıp, dinledikçe kalbi dağlayan bir bütün olarak hissettim bu eseri. Dinleye dinleye üstüne düşünmeye de araştırmaya da çokça vaktim ve şevkim oluşmaya başladı ve zamanla bir his fark ettim birbirinden farklı şairlerden alınmış her bir beytin kalbe tohumunu ektiği: yalnızlık. Belki her biri farklı bir yalnızlıktan bahsediyordu ama dokundukları his, gittikleri yol hep aynı tarafaydı: derdi tek olmaktan alevlenmiş kalplere. Mehmet Çelebi’nin örneğini verdiğim mısrası, aynı zamanda divan defterinden bizim kulaklarımıza nüfuz eden ilk kısım olma özelliğini taşıyor, yalnızca buradan dahi yalnızlıkla sınanmış hayatları bağırmak ve besteleriyle onlara dokunmak gayesinin Ergüder Yoldaş’ta olduğu fark ediliyor. Üstüne bir de böyle nazik ama yaralayıcı bir besteyi, sanatçı Nur Yoldaş’ın kadife sesiyle dinlemek insana öyle olmasa bile kimi zaman yalnız olma ihtiyacı hissettiriyor. Bu şarkıyı dinlemek yumuşacık bir sesten büyük bir ağıt dinlemek gibi, derdi şikâyet olmuş gönüllerin ağıtını.  

Bu eseri etkileyici kılan özelliklerinden bir diğeri de Ergüder Yoldaş’ın zamanla dönüştüğü insan ve bestesinin bu durumla bağlantısı. Ergüder Yoldaş; eşi ve aynı zamanda sesiyle ona ilham, tamamlayıcı olan Nur Yoldaş’tan ayrıldıktan kısa bir süre sonra müziği bırakıp, kendini toplumdan olabildiğince soyutlayarak Büyükada’da yaşamaya başladı. Defter-i Divanımızı da içeren Sultan-ı Yegâh albümüyle dinleyicilerin ilgisini çekip yeni eserleri için merak uyandırsa dahi kıymetli eşiyle ayrıldıktan sonra kendini inziva etmesinin bir sebebi de kendi oluşturduğu bestedeki gibi ayrılık sonrası cebelleştiği yalnızlıktır belki de. Mısralardan kalbe doğru akan kendi oluşturduğu duygu seli içine işlemiştir günden güne, bir ayrılıkla karşılaştıktan sonra da küçük bir açığı arayan mikrop gibi kendini göstermiştir, kim bilir. Her büyük sanatçı gibi yazdıklarıyla ya başkalarını ya kendini tüketmesi gerekecektir çünkü. O ise ulaşılması kolay, yaşaması çetrefilli yolu seçip için için kendini boğmuştur. Bestesini bitirdiği Fuzuli’den aldığı beyitte dediği gibi; Ergüder Yoldaş’ın hayatının son yirmi beş yılında gönlündeki ateşten başka kimse yakmadı onu ve bahar rüzgârı haricinde hiçbir şey açmadı kapısını. 

Gönüldendir şikâyet kimseden feryadımız yoktur 
Ateş kesilir geçse saba gülşenimizden 
 

O mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler 
Bir ah etsem bu dünyayı viran ederim ben 
 

Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mahım 
Kurbanın olam var mı benim bunda günahım 
 

O gül endam bir al şala bürünsün yürüsün 
Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün 
 

Neler çeker bu gönül derdim şikayet olur 
Ben aşıkım sözüm de benim aşkaanedir 
 

Ne yanar kimse bana ateş dilden özge 
Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı 

KAYNAKÇA

Salik, R. (2017, Ocak 24). Usta müzisyen Ergüder Yoldaş’ın sıra dışı hikâyesi. Milliyet. https://www.milliyet.com.tr/molatik/galeri/usta-muzisyen-erguder-yoldasin-sira-disi-hik-yesi-72421/2

Leave a Reply