Arkadaşlarımla klasik kitaplar hakkında konuşurken onların neredeyse hiç Türk klasiği okumadığını veya başlayıp zorlandıkları için okumayı bıraktıklarını öğrendim. Türk klasikleri okumanın, yabancı klasikleri (Türkçeye çevrilmiş olanlar) okumaktan daha zor olduğunu ben de düşünüyorum ve bunun neden olduğuyla ilgili 2 tane fikrim var. Bu fikirlerden birincisi, Türk edebiyatı klasiklerin Osmanlıca kelime ve eski kelimeler barındırması olabilir; yabancı klasiklerde modern çeviri olduğu için okumak daha kolaydır. İkinci fikrim ise Türk klasikleri büyük oranda tarihsel, dini ve toplumsal referanslar içerirken yabancı klasiklerde daha evrensel temalar ve değerler ön plana çıkar ve bu yüzden okunması daha kolaydır. Şimdi sizlere, kendim okuyup beğendiğm, dili sade ve okunması kolay 10 Türk klasiği önereceğim:

1- Kürk Mantolu Madonna (Sabahattin Ali)

Eser, anlatıcının Raif Efendi’nin sıradan gibi görünen yaşamını merak etmesiyle başlar ve onun günlüklerini okuyarak geçmişine yolculuk yapmasıyla derinleşir. Günlüklerde, Raif Efendi’nin gençlik yıllarında Almanya’da tanıştığı Maria Puder ile yaşadığı aşk hikâyesine okuruz. Raif’in bir sanat galerisinde gördüğü “Kürk Mantolu Madonna” adlı tabloyla başlayan bu hikâye, Maria Puder’in bağımsız ruhu ve Raif Efendi’nin naifliği arasında şekillenir.

     Bu romanı iki anlatıcıdan okuyoruz, en başta farklı bir karakter olayları anlatırken kitabın belli bir kısmından sonra bir diğer karakterimizin yaşadığı olayları okuyoruz. Kitap benim şu ana kadar okuduğum kitaplar arasında favorilerimden. Sabahattin Ali’yi okumaya bu kitapla başladım ve yazarın kalemi beni o kadar etkiledi ki diğer kitaplarını alıp bitirmem de uzun zaman almadı. Yalnız mutlu sonlar sevenlere ufak bir not: Bu romanı sevmeyebilirsiniz.

 “Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum.”

2- Gulyabani (Hüseyin Rahmi Gürpınar)

Roman, genç bir kadın olan Muhsine’nin çalışmak için köyde bir konağa yerleşmesiyle başlar. Ancak bu konakta sadece hizmetçiler ve ev sahipleri yaşamıyor, aynı zamanda cinlerin ve perilerin de bu konağa musallat olduğu iddia ediliyor. Konağın en tehlikeli cini olduğu iddia edilen Gulyabani de hikâyenin baş kötüsüdür. Muhsine bu olayların arkasındaki gerçekleri açığa çıkarmaya çalışacaktır.

     Kitabı korku kitabı diye elime alıp komedi kitabı olarak bıraktım. Roman boyunca korku ve mizah hep iç içe. Hüseyin Rahmi Gürpınar, toplumu batıl inançların esiri olmaktan kurtulmaya teşvik ederken bir yandan da akıl ve bilimin de önemini vurguluyor. Kitap her ne kadar korku ve mizah kitabı olsa da topluma yönelik eleştiri de çok fazladır.

“Alemin aklını mezada çıkarmışlar da gene herkes kendininkini beğenip almış.”

3- Üç Anadolu Efsanesi (Yaşar Kemal)

Kitapta yer alan üç hikâye sırasıyla “Köroğlu”, “Karacaoğlan” ve “Alageyik”tir. İlk hikâyede, zulme başkaldıran ve halk kahramanı olarak anılan Köroğlu’nun efsanevi mücadelesi anlatılır. İkinci hikâye, Anadolu’nun en çok bilinen halk ozanlarından olan Karacaoğlan’ın hüzünlü ve yarım kalmış aşk hikâyesini işler. Son hikâye “Alageyik” ise Toros Dağları’nda geçen bir aşk hikâyesini konu alır.

     Bir kitap okuyayım ama kısa olsun, farklı olaylar ve biraz da kültür öğreneyim diyorsanız bu kitap aradığınız kitap. Kitapta Köroğlu, Karacaoğlan ve Alageyik efsanelerini detaylıca öğrenebilirsiniz ve bazı unutulmaya yüz tutmuş Anadolu geleneklerini keşfedebilirsiniz.

“İnsan olmadıktan sonra güzel göz, güzel kaş, sırım gibi boy herkeste var. İnsan dediğin yüreğiyle, inceliğiyle insan olmalı.”

4- Yaprak Dökümü (Reşat Nuri Güntekin)

Eser, Ali Rıza Bey ve ailesinin hikâyesini anlatır. Dürüst bir memur olan Ali Rıza Bey, ailesini korumak ve onlara iyi bir gelecek sunmak için mücadele eder. Ancak modernleşme ve değişen toplumsal değerler, ailesinin huzurunu bozar. Çocuklarının maddi ve manevi isteklerini karşılamakta zorlanan Ali Rıza Bey, zamanla otoritesini yitirir ve aile de bölünmeler yaşanır.

     Bu eseri listeye eklememek olmazdı. Kitap, olaylar yönünden dizisinden farklı olsa da ana teması diziyle aynıdır. Batılılaşmanın sıradan bir Türk ailesine etkileri ve ailenin çöküşü anlatılıyor kitapta. Tadımız kaçtı doğrusu Ali Rıza Bey.😉

“Bir babanın çocuklarına bırakacağı en kıymetli miras temiz bir isimdir.”

5- Kuyucaklı Yusuf (Sabahattin Ali)

Roman, anne ve babası eşkıyalar tarafından öldürülen Yusuf’un, Kaymakam Selahattin Bey tarafından evlat edinilmesiyle başlar. Yusuf, Kuyucak’tan ayrılıp kaymakamın ailesiyle yaşamaya başlasa da bu yeni hayata ve çevresindeki insanlara alışmakta zorlanır. Sessiz, sert ve içine kapanık bir karaktere sahip olan Yusuf, kaymakamın kızı Muazzez’e aşık olur ve olaylar da işte buradan başlar.

     Sabahattin Ali’nin okuduğum ikinci ve bir diğer favori kitabım. İnsanların para uğruna kendi hayatlarını nasıl mahvedebileceklerini anlatan çok güzel bir kitap. Biraz mutluluk, biraz hüzün…

“Varlığı büyük boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti…”

6- Aşk-ı Memnu (Halid Ziya Uşaklıgil)

Kitap, Boğaziçi’nde bir yalıda yaşayan Adnan Bey, genç eşi Bihter ve bu ailenin içerisinde gelişen yasak bir aşk hikâyesini konu alır. Zengin ve yaşça büyük Adnan Bey’le evlenen Bihter, kendini mutsuz bir evlilikte bulur. Bu mutsuzluk da onu, Adnan Bey’in yeğeni Behlül ile yasak aşk yaşamaya iter. Bu ilişki, kitaptaki bütün karakterlerin hayatını geri dönülmez bir şekilde değiştirir.

     Ben drama, kaosa ve entrikaya bayılırım diyorsanız bu kitap tam sizlik. Bihter ve Behlül karakterlerini hepimiz az da olsa biliyoruzdur. Eserde bu iki karakter arasındaki ilişkinin büyük bir aileyi nasıl darmadağın ettiği anlatılıyor. Kitapta betimlemelerin çok oluşu sizi biraz sıkabilir ama dilini anlaması kesinlikle zor değil.

“Oh! Halka bakarsanız hiçbir şey yapmamak lazım gelir; bence insan halk için değil kendisi için yaşamalıdır!”

7- Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin)

Eser, genç bir öğretmen olan Feride’nin hayatını anlatır. Güzel, neşeli ve yaramaz tavırları nedeniyle çevresindekiler ona “Çalıkuşu” lakabını takar. Teyzesinin oğlu Kamran’a âşık olan Feride, evlenmek üzereyken Kamran’ın sadakatsizliğini öğrenir ve nişanı bozar. Yaşadığı acıyla Anadolu’nun köylerinde öğretmenlik yapmaya karar veren Feride, burada hem zorlu yaşam koşullarıyla hem de toplumsal önyargılarla karşı karşıya kalır.

     Feride’ye kitap boyu ara ara gıcık olsam da, kesinlikle benim favori kitap karakterlerimden biri. Olaylar karşısında duruşuna çoğunlukla hayran kaldığım bir karakter. Kitapta o zamanların köy ve şehir kavramları ve onlarda yaşayan toplumun farklılıkları da detaylıca işleniyor.

“İnsan, birini sevmek felaketine uğradı mı, esir gibi bir şey oluyor.”

8- Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Peyami Safa)

Roman, 15 yaşındaki bir gencin bacağındaki ciddi hastalıkla mücadele ettiği dönemde yaşadığı duygusal ve fiziksel zorlukları anlatır. Bu genç, psikolojik bir bunalım içindedir ve sürekli hayatın anlamını sorgular. Tedavi için sık sık hastaneye gitmek zorunda olan kahraman, uzaktan akrabası Paşa’nın konağında kalırken onun kızı Nüzhet’e âşık olur. Ancak bu aşk, Nüzhet’e başka bir talibin gelişiyle çalkantılara uğrayacaktır.

     Romanda başkahramanımızın adı hiç geçmiyor çünkü o aslında Peyami Safa. Yazarın kendi hayatından izler taşıdığı bu roman hem otobiyografik hem de dram kitabıdır. Kahramanımızın yaşadığı acılar maalesef sadece fiziksel olmakla kalmayıp aynı zamanda ruhsaldır da. Bu kitaptaki iç çatışmalar sizi üzebilir, uyarmadı demeyin.

“Herkes yalandan nefret eder ve yalan söyler.”

9- Genç Kız Kalbi (Mehmet Rauf)

Genç Kız Kalbi, İstanbul’a akrabalarını ziyarete gelen genç bir kızın günlüğünden aktarılan sayfalardan oluşur. Olayların merkezinde platonik bir aşkın yer aldığı romanda Pervin’in aşk ve evlilik konusundaki düşünceleri anlatılır.

     Kitap aşk hikayesi diye geçse de içinde o dönemin toplumuna da bir sürü eleştiri barındırır. Modernleşmenin toplum üzerindeki etkilerini anlatan en güzel kitaplardan biri. Aynı zamanda duygusal tasvirler de detaylı ama sade bir dille aktarılmış.

“Fakat yaşamak için insana hayat lazımdır, hayal değil…”

10- Ağrıdağı Efsanesi (Yaşar Kemal)

Roman Ağrı Dağı’nda bulunan dağ köylerinden birinde yaşayan Ahmet ve o dönemde oranın yöneticisi olan Mahmut Han’ın kızı Gülbahar arasındaki aşkı ve bu sevdalıların kavuşmak için yaptıklarını anlatır.

     Çoğumuzun az çok bildiği ya da en azından duyduğu bir hikâye. Bu hikâyeyi en ince detayına kadar merak edenler bu romanı kesinlikle okumalı. Dili çok sade ve anlaşılması kolay, aynı zamanda içerisinde bir sürü kültürel öge de va.  

“Alışır, alışırsın. Bu dünyada başka türlü yaşamasının hiçbir çaresi yok…”


Görseller, yayınevlerinin internet sitelerinden alınmıştır.

Leave a Reply