İyi ve kötü, aşk ve şehvet, yaşam ve ölüm tek bir insanın bedeninde buluşabilir mi? Buluşsa da uyum içinde mi yaşar, ikiye mi bölünür? Yoksa hepimizin içinde bu ayrılıklar var da her gün yanından geçip gittiğimiz, yolda görünce gülümsediğimiz insanların her biri benliğinde bu iki karşıt tarafın savaşını mı veriyor? Peki ya kazanan bir taraf olursa insan benliğini mi kaybedecek? Benliğimiz sadece iyi mi sadece kötü mü; veya iyi ve kötü mü? Kötülük kaçınılmaz mı? 

Yazar Robert Louis Stevenson’ın kaleminden 1886 yılında yayınlanan The Strange Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde işte tam da bu sorularla insana özünü sorgulatan bir baş yapıt. Genel hatlarıyla konusundan bahsetmek gerekirse; saygın bir bilim adamı olan Dr. Jekyll, insanın özündeki bu sonu gelmez savaşın ancak zıt kutupların ayrılması ve iyiliğin kötülüğü bastırmasıyla son bulacağını düşünüyor. Ancak bu düşüncesini destekleyen pek insan olduğunu söylenemez. Dolayısıyla hayatını adadığı bu teoriyi kanıtlamak için kendisinden başka riske atabileceği bir denek yok. Böylece Dr. Jekyll artık dayanamayıp yaptığı karışımı kendisine uyguluyor ve bu saygın, âşık, iyi kalpli, tutkulu bilim adamının içinden en az aynı oranda kötülükle dolu, şehvet düşkünü, adımını attığı anda insanların tüylerini diken diken eden şiddetli bir yaratık çıkıyor: Bay Hyde. Günden güne değişimlerini kaydediyor doktor ve her geçen gün Hyde beyaz tuvalin üstüne dökülen siyah boya gibi Jekyll’ın benliğine akmaya veya bütünüyle onu hapsetmeye bir adım daha yaklaşıyor. Sonlarına doğru, sadece gündüzleri kötü dürtülerini gizleyebilen Dr. Jekyll, Hyde’ın vebasına kapılıp gece gündüz fark etmeksizin onun esiri haline geliyor ve evden çıkamamaya, insanların yüzüne bakamamaya başlıyor. 

İnsan doğasının özüne inen eser, müzikal dalında da kendine yer bulmayı başarıyor ve 1990 yapımı Jekyll & Hyde müzikali 2022’den beri de Türkiye’de izleyicilerle buluşmaya devam ediyor. Benim de bizzat gidip izleme şansını elde ettiğim müzikal, Hayko Cepkin’in oyunculuğu ve en tiz sesten en kalın sese çıkabilen oktavıyla iki ayrı karakteri tek bir bedende ustaca sahneye taşıyor. Eserin müzikal olarak ele alınması, iki zıt karakterin tek kişi tarafından yapılan tasvirini dramatik bir efektle daha da keskinleştiriyor: Hyde’ın kulak çınlatan ürpertici kahkahaları, izleyiciyi âdeta afallatan ani bağırışları ve salonu inleten şiddetli sesine karşılık Jekyll’ın dingin, yorgun, çaresiz solukları…

Müzikal, Jekyll’ın tam nişanlısıyla evleneceği sırada tekrardan Hyde’ın, kimliğine esir olmasıyla bitişe ilerliyor. Bu sonu gelmez mahkûmluğa dayanamayan ve git gide kötülüğün iyiliği yenip kendi tekil benliğine kavuştuğunu gören Jekyll, son çare olarak bütünüyle benliğini yok etmeyi kabul ediyor. Kurşun tenini delip geçtiğinde iyi ve kötüden arınmış ruhsuz bir bedenle sahne son buluyor. Kötülük iyiliğin, şehvet aşkın, intikam affın soluğunu kesmeye çalışırken birlikte hiçliğe karışıyorlar. Bana sorarsanız, her ne kadar ikili mücadeleyi kazanmış gibi gözükse de, Hyde’ın savaşı kazandığını söylemek doğru olmaz. Sonuçta savaşı bitiren Jekyll’ın kurşunu oldu. Fakat unutmayalım ki, Hyde’ı gün yüzüne çıkaran da yine Jekyll’ın ta kendisiydi.

İşte bu sebeple de Dr. Jekyll’ın teorisinin aslında doğru mu yanlış mı olduğunu  bence hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Belki de Bay Hyde hiçbir zaman var olmadı, ikililik diye bir şey yoktu ve sadece tekil bir benlik vardı. Yani Hyde sonradan çıkagelen bir yaratık değil; aksine özgürleştirilmeyi bekleyen ve hep nefes alan bir dürtüydü, Jekyll’dan farksızdı. Bu ikililiğin ortaya çıkması da aslında Jekyll’ın sonunu getiren şey oldu ki belki de özün ayrıştırılmamış bütünü tüm dengeyi sağlayan sebepti. Bu sorgulamaları yaptıran eser iyi ve kötü tanımlarımızı yerle bir ederken Jekyll’ın bu hikayedeki saf ‘iyi’yi temsil etmediğini gösteriyor. Peki ya bu durumda; başkalarından bağımsız olan saf dürtülerimiz mi yoksa o dürtüleri kontrol eden düşüncelerimiz mi gerçek biziz?

Kaynakça:

https://en.wikipedia.org/wiki/Strange_Case_of_Dr_Jekyll_and_Mr_Hyde

Leave a Reply