Varlığımız ‘’sentez’’lerden oluşuyor. Mikro  alemden makro aleme kadar -ki ikisi de çoğunlukla aynı prototipten meydana gelir- parçalar birleşiyor, ayrılıyor; bütünü oluşturuyor, zerrelere dağılıyor. Hepimiz farklı bir yerinden parçasıyız bu muazzam sentezin. Bu tabloyu mikroskop altına koyup muhabbeti ilerleteceksek eğer, sizi daha önce eşine rastlanmamış bir proje ile tanıştırmak istiyorum: ’Arts@CERN; yani ‘CERN’de Sanat’.

Programın kurucusu ve yöneticisi Ariane Koek, 2008 yılında İngiltere’de kültürel ve yaratıcı çalışmalar yapanlara Clore Duffield Vakfı tarafından verilen Clore Bursu’nu kazanmış. Bursunu bir sanat kurumunda değerlendirmek varken; fark yaratabileceği bir ortamı (CERN) seçen Koek, bunun bilime olan ilgisinden kaynaklandığını söylüyor.Zaten her zaman bilim ve sanatı birleştiren bir proje yapmak istiyormuş.CERN’le kafasındakileri paylaşmadan önce de, parçacık fiziğinin gelmişini geçmişini incelemiş. Fizibiliteden tam not alan proje, CERN yetkililerince de büyü bir ilgiyle karşılanmış. Nasıl karşılanmaz ki? Belki de; insan deyince akla gelen en büyük iki kadim gücün işbirliğinden bahsediyoruz!

Fotoğraf: Gregory Batardon

Sanat programının ana teması olan  ‘Collide@CERN’ (‘CERN’de Çarpışma’), 2012 yılında başlayan üç yıllık bir program. Her sene yılın belli tarihlerinde birkaç sanatçı CERN’e davet ediliyor. İlk sene İsviçreli dansçı ve koreograf Gilles Jobin buradaki çalışmaları sonucunda ‘Quantum’ adını verdiği bir koreografi ortaya çıkarmış. Üstelik ilk gösterimi de CERN’deki CMS deneyinin yapıldığı binada gerçekleştirilmiş. 2013’e gelindiğinde belgesel film yapımcısı Jan Peters, CERN’e gelip buradaki çalışmaları sanatçı gözüyle incelemiş. Aynı sene ABDli besteci ve elektronik müzik sanatçısı Bill Fontana da gelmiş. Yürüttüğü çalışma ise şapka çıkartılacak cinsten: ‘’Dünyanın en büyük makinesi olan Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nı dünyanın en büyük müzik aletine dönüştürmek!’’

Fizik, matematik ve sanatın birleştirildiği bu program kapsamında üretilenler dünyanın bir çok yerinde de sergileniyor. Ariane Koek bu çalışmaları ‘’yaratıcı bilim iletişimi’’ olarak adlandırıyor. Projenin en önemli hedeflerinden biri; insanların sanata ve bilime özenmesini sağlamak.

  Üreticiliğin iki ana kolunu nasıl birbirine bağladığı sorulmuş Koek’a ve şu cevabı almışlar:

‘’Sanat da bilim de; insanın kim olduğunu ve evrendeki yerini keşfederken, sorgularken kullandığı araçlar. Ancak her ikisi de bunu tamamen farklı yollardan yapıyor. Bilim bunu deneyle, uygulamayla ve kuramla gerçekleştirmeye çalışır. Sanatsa duygularla, duyularla ve dokunarak yapar. Aslında her ikisi de keşfetmeye ve algılamaya çalışır, ancak farklı yöntemler kullanır.’’

Sanatçılara bilimin en çok hangi kavramının ilgilerini çektiği de sorulmuş ve aldıkları yanıt ‘’kuantum fiziği’’ olmuş. Sebebinin de hayal gücüyle örtüşmesi olduğunu söylüyorlar.

Siz de, küçükken kendince deneyler yapan; bir yandan da fırçayı, boyayı elinden bırakamayan bir çocukluk geçirdiyseniz, demek istediklerini anlamış; hatta hissetmişsinizdir. Benim de hayalim bir gün sanatın ve bilimin işbirliği içinde olduğu bir projede yer almak. Bakalım, yol açılmış gibi görünüyor.

Şu anki seviyesinde dahi oldukça ilgi gören programın resmi bitiş tarihi yaklaşıyor; fakat görünen o ki program devam edecek. Bu iki kardeş dinamiğin eski çalışmalarını incelemenizi, yenilerini de takip etmenizi öneririm.

 

[box_light]

Kaynakça:

Bilim Teknik, Sayı:563. Ekim 2014

http://arts.web.cern.ch/

http://www.wipo.int/wipo_magazine/en/2014/04/article_0007.html

[/box_light]

 

Leave a Reply