Rüzgârlı bir Nisan gününde değerli mezunlarından birini ağırladı Bilkent. Bilkent Edebiyat Topluluğu 3.Kitap Festivali kapsamında öğrencilerle buluşan genç yazar Şebnem Burcuoğlu, bizlerle keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi. Salondaki kız oranının yaklaşık %99 olması nedeniyle; bol gülmeli bir altın günü tadında geçen söyleşide Burcuoğlu, Bilkent’te yaşadığı günlerden yazarlık serüvenine uzanan hikayesini bizlerle paylaştı. Şebnem Burcuoğlu, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü takiben, yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Avrupa Birliği Çalışmaları bölümünde tamamladı. 2014’te çıkan ilk eseri Kocan Kadar Konuş en çok satanlar listesine girdi, BKM tarafından aynı adla beyaz perdeye aktarıldı. Başrollerini Ezgi Mola ve Murat Yıldırım’ın oynadığı film, ilk haftasından itibaren büyük ilgi gördü. Kocan Kadar Konuş’un devam kitabı olan Kocan Kadar Konuş-Diriliş de çok satanlar listesine iki numaradan giriş yaptı. Burcuoğlu, söyleşide kitap yazma sürecini, yaşadığı gelgitleri ve sevinçleri, filmin yapılma aşamalarını bizlere aktardı. 6 Nisan’da gerçekleşen söyleşinin ardından, GazeteBilkent olarak Şebnem Hanım’la keyifli bir röportaj yaptık.

sb5

GazeteBilkent: Öncelikle, okulunuza tekrar hoş geldiniz. Dilerseniz ilk sorumuzla başlayalım. Kocan Kadar Konuş’ta eğlenceli anlatımın yanı sıra; Türk kızıyla ilgili sosyolojik tespitler yer alıyor. Bu tespitlere varabilmek için uzun bir gözlem döneminizi oldu mu yoksa zaten Türk kızı camiasıyla haşır neşir olduğunuz için böyle bir sürece gerek kalmadı mı?

Bu tespitlere varabilmek için tek bir şart var: Türkiyeli olmak. Dolayısıyla ben de bir Türk kızı olduğum için; ucundan kenarından mutlaka bunları yaşamışımdır, buralardan geçmişimdir. Hep söylüyorum; biz Türk kızları olarak müzik çaldığında oynayan, trip atan, evlenme konusuyla fazlaca haşır neşir olan kızlarız. Ama bu kötü bir şey değil; dediğim gibi en eğitimli insanda da var, hiç eğitim almamış insanda da var. Bu Türkiye kızlarının genel özelliği ve ben de bunlardan biriyim.

GazeteBilkent: Kocan Kadar Konuş’un çok samimi iç konuşmalar ve repliklerle dolu olduğunu görüyoruz. Kitabın ana karakteri Efsun’un sizin bir çeşit yansımanız olduğunu söyleyebilmeniz mümkün mü?

Evet, mümkün. Çünkü bu yolculukta Efsun’un kanatlarının altına girdim. Bu kitap benim iç hesaplaşmam, iç çatışmamdı aslında. Benim de kafamın çok karışık olduğu dönemler vardı; özellikle ilk kitabı yazdığım dönemde işim, ilişkim, hayat çok yorucuydu. Hayatın yoruculuğu ve ağırlığı altında ezilmemekten kurtardı kitap beni. Çünkü kendimle çok konuştum, kendimi çok sorguladım. En büyük taşı kendime attım zaten bu kitapta. Aslında Sabahattin Ali’yi yaratmam, onunla bir iç yolculuğa çıkmam bir nevi kendi iç yolculuğumdu.

sb3

GazeteBilkent: İkinci kitabınız Kocan Kadar Konuş-Diriliş’ in çıkması “Türk kızının kocayla imtihanı bulmakla bitmez.” mesajı mı veriyor bizlere?

Bir kere koca buluyor mu bilmiyoruz okumadan. (gülüyor) Aslında hayat bir yolculuk ve bu yolculukta aşkların olur, dibe çökersin, göklere çıkarsın, evlenirsin, evlenmezsin, kalbin kırılır, çok mutlu olursun. Bu yolculukta evlenmek ya da evlenmemek değil mesele; hayat böyle işte seni oradan oraya savuruyor, bazen iyi bazen kötü. Dolayısıyla, bu yolculuğun bütün bunların bir bütünü olduğunu düşünüyorum, sadece evlenmeye giden bir yol değil. Efsun da böyle düşünüyor ailesinin her bir ferdini dinlerken, Sinan’la ilişkisini örerken. Sinan ikinci kitapta daha çok hayatımıza giriyor; annesini, babasını, babaannesini tanıyoruz, oradan başka maceralara sürükleniyoruz. O maceralara sürüklenirken iç sesi Efsun’a  “O mu doğru, bu mu doğru? Öyle mi, böyle mi?” diye hep sorgulatıyor. Zaten her iki kitapta da görüyoruz ki; hiçbir şeyle ilgili mutlak bir doğru yok. Mutlak bir doğru olması imkansız; çünkü bana göre doğru olan sana göre doğru olmayabilir, o yüzden bu genel olarak böyle bir yolculuk.

GazeteBilkent: Kendi kitabınızın filminde ‘evli, mutlu, çocuklu’ Selin karakterini oynadınız, sizin için nasıl bir tecrübeydi?

“Oh, sonunda oldu!” diyormuşum. (gülüyor) Şaka bir yana, gerçekten güzel bir tecrübeydi. Başrolde benim oynamamı istemişlerdi; fakat bunu profesyonel bir oyuncunun canlandırmasının daha doğru olacağını düşündüm. Hem filmin geleceği açısından, hem de setteki tecrübe açısından; çünkü bu altından kalkması zor bir roldü. Fakat benim de filmin bir yerinde olmamı, Selin’i oynamamı istediler. Ben de onu oynadım, inşallah doğal ve güzel olmuştur.

GazeteBilkent: Efsun isminin anlamının büyü olduğunu söylemişsiniz kitapta, “büyü”nün de sihir anlamında değil, büyümeye ihtiyacı olmak anlamında olduğunu söylemişsiniz. Sizce Efsun ya da genel olarak Türk kızı; büyüme isteğinin yanında biraz da çocukluk taşıyor mu?

Bence her insan taşıyor. Mesela ben 2004 mezunuyum, kaç yıl sonra okuluma geldim ve okulumda bir konferans verdim. Burada ben de oturuyordum 2000-2004 yılları arasında, burası Alice’ti o zaman. (Coffee Break’ten bahsediyor) Biz de buralarda oturuyorduk, o sıralarda sınavlara girdik. Şimdi düşününce eve gelmiş gibi hissettim, sanki hiçbir şey değişmemiş gibi. Halbuki, üzerinden kaç sene geçmiş. Çok geyik olacak ama; içimdeki çocuk bir şekilde orada kalıyor ve onu muhafaza etmek gerçekten çok önemli. Bu da yaşama sevinciyle doğru orantılı bir şey; hayata ne kadar tutunduğunla, kendini mutsuzken bile nasıl motive ettiğinle alakalı bir şey. Dolayısıyla, büyümek biten bir şey değil. Az önce söyleşide de söylediğim gibi, üniversiteye girdiğimde kafam çok karışıktı, ne istediğimi bilmiyordum. Bundan iki yıl öncesine kadar hala kafam karışıktı ve bu bitmeyecek hiçbir zaman. Bazen her şeyden çok emin oluyorsun, artık tamam bu böyle diyorsun sonra birden çok sevdiğin birini kaybediyorsun ya da başına olağanüstü güzel bir şey geliyor ve her şey bir anda değişiveriyor. Hayat böyle işte, büyüyorsun ve bu son nefesimize kadar bitmeyecek. Bence bitmesin de zaten, çünkü hayatın sürprizli olması güzel.

sb4

GazeteBilkent: Son olarak cevabını biraz vermiş olsanız da; Bilkent Üniversitesi mezunusunuz, yıllar sonra en çok satanlar listesine girmiş bir yazar olarak Bilkent’te söyleşi yapmak size neler hissettirdi?

Çok güzel bir duyguydu gerçekten. Geçtiğimiz aylarda Bilkent Otel’de Bilkent’in 10.yıl Kutlaması vardı. Uzun bir zaman sonra okula onun için geldim, içim cız etti. Buralarda fotoğraf çektirdik, yurdun önüne gittik falan. Benim o zamanki konumumda olan arkadaşlarla şimdi bir araya geldim. Hayatta seni ne gibi sürprizler bekleyebilir ve ne kadar da güzelleşebilir aslında; sıradan ve düz çizgide giden hayatın. Bunu da biraz anlatmak istedim, o yüzden söyleşide uzun tuttum kendi hayatımla ilgili olan bölümü. Çünkü sen ne kadar plan kurmaya çalışsan da, her şey öyle gitmiyor. İçindeki yetenekleri zaman içinde keşfedecek öğrenci arkadaşlarımız. Çalışma hayatına girdikten sonra, hayatına başka insanlar girdikten sonra herkes sana bir şey katacak ve senden bir şey alacak. Böylece kendi yolunu bulmaya çalışacaksın. Bugün bir araya geldiğimizde kendimce tecrübelerimi aktarmak, onları konuşmak ve bu kadar sıcak karşılanmak çok güzeldi. Çok mutlu oldum, inşallah film zamanı da, sonraki kitaplarda da tekrar bir araya geliriz.

GazeteBilkent: Biz de içten sohbetiniz için size teşekkür ederiz, sizi tekrar ağırlamayı çok isteriz. Bizlerle deneyimlerinizi paylaştığınız için teşekkürler.

sb1

Bir Teşekkür:

Söyleşide sahnede bağdaş kurup oturacak kadar bizden olan Şebnem Hanım’a; rüzgârın şiddetine, kahvelerimizin soğumasına ve ilk röportajımın tüm acemiliğine rağmen içtenliğiyle bana eşlik ettiği için ayrıca teşekkür ederim.

 

Leave a Reply