Gerçek Bir Krallık

Önemli Not: Bu yazı Bridge to Terabithia filmine dair sürpriz gelişmeleri ele vermektedir.

On yaşındayım, babam beraber izleyebileceğimiz bir film bulmuş her zamanki gibi. İlk fırsatta salona geçtik, filmi açtık, beraber izlemeye başladık. Maddi durumu sıkıntılı bir evde büyüyen ve resim yapma konusunda oldukça yetenekli, sessiz ve içine kapanık bir çocukla başladı film. Bir süre sonra hikayeye küçük, sarışın bir kız girdi, capcanlı, rengarenk bir kız. Bu kız içine kapanık o çocuğun hayatına bütün renkleriyle birlikte geldi, biraz hayal gücüyle hayatın nasıl olabileceğini gösterdi ona. Güçlü bir dostluk kuruldu, bu iki çocuğun da hayatını değiştirecek bir dostluk.

Çocukluğumun en özel filmlerinden biri olan Bridge to Terabithia filmini geçtiğimiz günlerde bir kez daha izleme fırsatı buldum. Çocukluğumuz ile yetişkinliğimiz birçok şeyi birbirinden çok daha farklı şekillerde görür desem bana katılırsınız diye düşünüyorum. Bu durumun da getirdiği hafif bir korkuyla açtım filmi, acaba on yaşında izlediğimdeki kadar yoğun duygularla izleyebilecek miyim diye düşünerek. Bu korku zamanla yerini bir rahatlamaya, huzura bıraktı. Tam da hatırladığım gibiydi her şey, aynı şekilde duygulandım, aynı yerlerde heyecanlandım, aynı olaylarda gözümden birkaç damla yaş damladı. Bazı şeyler gerçekten de değişmiyor.

Bunun üzerine bu film için bir yazı yazmak istedim. Herhangi bir güncelliği yok, 2007 yapımı bir film. Tüm zamanların en iyi filmlerinden biri de değil, ancak eminim ki bu filmi herhangi bir yaşta izleyip benimle benzer duyguları hisseden kişiler var, çünkü Bridge to Terabithia gerçekten güçlü bir hikaye.

İnsan, hayatındaki büyük, küçük her olayla bir şekilde değişiyor. Şimdiye kadar yaşadığımız bütün olaylar bizi bugün olduğumuz kişi haline getirdi, tabii bazı olayların etkisi diğerlerinden daha büyük. Bridge to Terabithia’da da aslında tam olarak bunu görüyoruz, Leslie’nin Jess üzerindeki etkisini ancak bu şekilde tanımlayabiliriz. Biri kurgu yazarlığı yapan, oldukça özgür ve maddi durumu iyi, diğeri ise işçilikle geçimlerini zar zor sağlayabilen, olanakları kısıtlı bir aile olmak üzere bambaşka iki arka plandan gelmelerine rağmen iç dünyalarının bir şekilde çok uyumlu olduğu ortaya çıktığı noktada birbirlerinin hayatlarını değiştirmeye başlıyorlar Jess ve Leslie. Birlikte başka kimsenin “göremeyeceği” bir hayal dünyası kuruyorlar. Orada özgürler, mutlular, birlikteler. Orada onlara bir şey ifade etmeyen farklı geçmişleri, gerçek dünyalarında boyunlarını bükmelerine, benliklerini saklamalarına sebep olan etmenler yok. Orası onlar için belki de “gerçek” dünyalarından daha gerçek. Orada, okul hayatında normal sayılandan farklı olmanın getirdiği bütün zorlukları aşacak gücü bulabiliyorlar. Orası, onların krallığı, yalnızca onların birlikte görebildiği krallık, Terabithia.

Bütün bu büyü, hiç beklenmedik trajik bir olayla bozuluyor, Leslie’nin ölümü. Bu noktada filmden uzaklaşıp on yaşındayken bu sahneyi izlerken hissettiklerimden bahsetmek istiyorum. O yaşta bir çocuk olarak mutsuz son kavramına dair pek bir fikrim olmadığından böyle bir olayın gerçekleşmesinin üzerimde büyük bir şok etkisi yarattığını söylesem şaşırmazsınız diye düşünüyorum. Ne kadar üzülmüştüm, nasıl bir tepki verdim, sonrasında üzerine düşündüm mü, bunları hatırlamıyorum, aklımda kalan tek şey o an hissettiğim şaşkınlık. Bu büyük şaşkınlık etkisi uzun süre benimle kaldı, bu filmi her gördüğümde yeniden içimde uyandı. Bu film belki de benim sinema yolculuğumun kilometre taşlarından biri oldu, sinemaya bakış açımın değişmesine, gerçek anlamda bağlanmama yol açtı. Bir çocuk filmi için bu alışılmışın dışındaki olay örgüsüyle benimle beraber belki izleyen birçok kişiyi de benzer yönlerden etkiledi. Özetle Leslie’nin hayatını değiştirdiği tek kişi Jess değildi.

Bu büyün kaybın üzerine Jess’in bu durumu bir süre kabullenememesi, sonra ona Leslie’yi hatırlatan unsurlardan kurtulmak istemesi, en son ise bunu istemediğini fark edip Leslie’yi, ve yarattıklarını yaşatmaya karar vermesi de bir çocuk filmi için oldukça gerçek konular. Sonunda Jess’in bu kaybın yarattığı acıyı kabullenip Leslie için nehre bıraktığı küçük anıtla onu uğurlaması ve Leslie’nin yarattığı etkinin ölümüyle kaybolmadığı fikrine kucak açması ise Jess’in hayatının geri döndürülemeyecek biçimde değiştiğinin göstergeleri.

Özet olarak anlatmak istediğim, her sinemaseverin hayatında onu derinden etkileyip bu unvanı kazanmasına yol açan bazı filmler olduğunu düşünürsek, benim için bu filmlerden biri Bridge to Terabithia. Bu yazının belki filmi izleyenler için bile fazla bir şey ifade etmeyebileceğini tahmin edebiliyorum. Genel yazılarımdan daha kişisel bir yazı oldu, bu filmin benim için kişisel bir film olmasından kaynaklanıyor bu. Yine de benimle benzer şekilde hissedenlerin de olduğunu düşünüyorum, bu kişiler için Bridge to Terabithia bir çocuk filmi değil, hayat değiştiren bir hikaye.

Görsel Kaynaklar

https://www.netflix.com/title/70053832

Leave a Reply