BoJack Horseman, yalnızca Netflix için değil, tüm televizyon dünyasını için devrim niteliğinde ögeler taşıyan, gerek karakter gelişimi, gerek ileri-geri atıflarla dolu esnek kurgusu, gerek dramatik ögelerin şova yedirilmesi ve gerekse yalnızca sinematografisi üzerinden ders niteliği taşıyan bir başyapıt. Tüm şovu övmek için dahi, apayrı bir yazının gerek olduğu, detaylar içinde boğulmayı sevenleri de yalnızca drama için televizyon karşısında olanları da kendisine hayran bırakacak bir iş. Yine de, şovun geneli üzerine yazılacak bir yazıyı Ocak’taki finaline kadar bekletmeyi daha uygun buldum. Bunun yerine, finale dahi yakışacak bazı ögelerle donanmış ve tam bitmek üzere olduğunu hissettirdikten sonra daha yeni başladığımızı hatırlatan, iki kere binge‘ledikten sonra üzerine bir yazı yazmanın farz olduğunu hissettiğim altıncı sezonun ilk partı (Serinin final sezonu olan 6. sezon, 8’i geçtiğimiz günlerde, diğer 8’i ise 2020 Ocak ayında yayınlanacak) üzerine bir yazı hazırladım. Keyifli okumalar dilerim.

SPOILER ALARMI: Bu yazı, Netflix Orijinali BoJack Horseman dizisinin 6. Sezonunun yeni yayınlanan ilk 8 bölümü için tat kaçırabilecek SPOILER’lar içermektedir.

Neler Oluyor, Nerede Kalmıştık: Bir At, Rehabilitasyona Yürür…

5. Sezonun sonunda, tüm sezondur üzerinde çalışıyor oldukları Philbert dizisinden rol arkadaşı ve bir süre için de kız arkadaşı olan Gina ile yaşadığı trajik olayın ardından, kendi isteği ve Diane’in desteğiyle rehabilitasyon merkezine kayıt olmayı kabul ederken bırakmıştık BoJack’i. Bu sezonun başında da kaldığı yerden, yani Pastiches Rehabilitasyon Merkezi‘nden alıyoruz onu. Dizi, tam bu noktada, tedavi olmayı bırakın istemeyi, aklından bile geçirmeyen BJ’in, tek bir tetikleyici ile beraber önce tedavi olmayı kabul edip ardından tedaviye yanıt vermekten uzak ve melankolik ruh halinden, iyileşme arzusuyla yanıp tutuşan bir hale bürünür: Sarah Lynn’in ölümü. Sarah Lynn, bu sezonda da BJ’in kendini aramasında dolaylı bir rol oynuyor.

Sezonun bu bölümü, BJ açısından tam anlamıyla kendini arama ve yeniden tanıma süreci olarak değerlendirilebilir. Karakter gelişimi konusunda ders niteliği taşıyan bu dizide (bkz. Dizilerde Olmazsa Olmaz: Karakter Gelişimi), BoJack açısından az önce kendini arama olarak isimlendirdiğimiz bu yolculuğun gelip gelebileceği son noktaları görüyoruz. İkinci partta muazzam bir plot twist görmez isek, artık 5. Sezona değin tanıdığımız BoJack yok diyebiliriz rahatlıkla. Dış görünüş açısından dahi böyle, her ne kadar yaşını başını almış bir at olarak bilsek de BoJack’i, saçının boya olduğunu bilmiyorduk. Sex, drugs & rock’n’roll hayat tarzından, tabiri caizse emekli hayat tarzına geçişini adım adım seyretiğimiz karakterin, geçmişine dair de bazı bilinmeyen konuların aydınlandığını fark ediyoruz son sezonun ilk partında. Örneğin, her ne kadar alkol alışkanlığının gökten zembille inmediğini tahmin etsek de, bu meselenin de gerçek orijinini görme şansına erişiyoruz. Tıpkı Sarah Lynn’i BoJack sayesinde bu hale geldiğine kani olduğumuz gibi, BoJack’in de bu hale gelmesinde etkili üç temel kişinin (veya grubun) hikayesi, birkaç farklı açıyla -ve özellikle Sarah Lynn hikayesi üzerinden- BoJack’in eleştirilip kötü bir insan olarak yaftalanması gerektiğini savunanlara dahi, “Hikayenin aslında bu tarafı da var.” diyerek madalyonun bir diğer yüzünü gösteriyor bu sezon. BoJack de aslında bir kurban, bu sezonda ise, onun bu halde ve bir kurban olmasının acısını en çok çektiği ve bundan en çok pişmanlık duyduğu anlar gözlerimizin önüne seriliyor.

Diğer Karakterler Ne Alemde?

Sevgili Princess Carolyn’imiz, evlatlık edindiği küçük kirpisiyle boğuşuyor. Kabusvarî bir iş ve anneliğin bir araya geldiği zaman nasıl başa çıkılacağını gösteren ve içimizi yumuşattığı gibi sinirlerimizle de oynayan bir bölüm ile, PC’nin hayatına biraz daha yakından bakma ve kendimizi onunla biraz daha içselleştirme fırsatı elde ediyoruz. Serinin belki de en iyi kurgulanmış bir sinematografi harikası “The New Client” isimli bölüm, bana kalırsa serinin şimdiye kadar çekilmiş en profesyonel işlerinden bir tanesiydi. Ayrıca, konunun sonundaki Ruthie göndermesi ise, kalplerimizi ısıttı…

Diane’in üzerinde biraz durmak istiyorum. Çalıştığı internet sitesi için içerik üreterek hayalindeki hayatı yaşamakta olan Diane’in iş arkadaşı Guy ile yakınlaşması, bu sezonun en önemli noktalarından bir tanesiydi. Kafamızda yeni birçok soru canlanmasına sebep olan bu ilişki ve Diane’in hayatının gidişatı, aslına bakılırsa sezonun diğer bölümü açısından en az BoJack kadar merak uyandırıcı. Guy ile birlikte olmanın, yaşadığı onca şeyden sonra haklı tereddütlerini yaşayan Diane’in hem ruhsal hem de fiziksel çöküşüne saniye saniye tanık oluyoruz bu sezonda. Los Angeles’ın keşmekeşi ile Chicago’da yerleşik bir hayatı kıyaslayıp seçimini ona göre yapmış gözükse de, içinde bulunduğu bu ruhsal çöküntünün ve dilemmalar silsilesinin onu sezonun diğer partında nereye götüreceği gerçekten de serinin en önemli merak konularından bir tanesi.

Diane’in Chicago ikilemini, BoJack geleceği açısından da önemi büyük. Taşıma kararını vermeden önce de, BJ’in yanına gidip bu kararını onunla paylaşmak istemesi de bunu açıklıyor. Yolları ne kadar ayrışacak olursa olsun, birbirlerie ihtiyaçları var, ve ikisi de bunu çok iyi biliyor. Tam bu noktada, bu ikilide 2000’lerin en iyi sitcomlarından How I Met Your Mother‘a bir gönderme yapmak istiyorum. Diane ve BoJack ikilisinin dinamiklerini HIMYM’ın Ted ve Robin ilişkisinin dinamiklerine fazlasıyla benzetiyorum. Özellikle bu sezonda yakaladıkları ivme ise, bana acaba Diane-BoJack ikilisinin sonu Ted ve Robin ikilisi gibi olur mu diye düşündürdü. Olmasa dahi, HIMYM’ın finalinden yıllar sonra, benzer dinamikte bir ilişkiyi televizyonda izliyor olmak, her iki dizinin de bana hissettirdiklerinin pekişmesinde ciddi rol oynadı.

Bir diğer ana karakterimiz, Mr. Peanutbutter, sezona yoğun bir ilişki problemiyle başlıyor. Sadık sevgilisi Pickles’ı, eski karısı Diane ile aldatan PB, Pickles’la istemeden girdiği evlilik yolunda aklının Diane tarafından çelinmesiyle karşı karşıya, Diane’in bu ilişkiye yanaşmaması, Pickles’ın ise onu fazlasıyla sevmesine rağmen. Sezon içindeki git-gellere rağmen, Mr. Peanutbutter’ın hikayesini, ana karakterler arasında bir sonraki parta en az sarkacak hikaye olarak görüyorum. Kedi olmamasına rağmen, bir labrador olarak fazla sevilmesinden ötürü sürekli dört ayak üstüne düşmeye alışmış sevimli Mr. PB’ın kariyeri, Pickles’ı aldattığını kızın canlı yayınında itiraf etmesinin ardından bir çöküntüyle karşı karşıya kalıyor. Tıpkı bütün diğer pug’lar gibi zamanının büyük çoğuluğunu sosyal medyada geçiren Pickles, ilişkisinin geleceğine dair kararları da bu mecra yoluyla verdiğinden ötürü, PB’ın çöküşü de yükselişi de sosyal medya yoluyla oluyor. Yeni başladığı seride olgun bir Amerikan babasını oynayan PB, sete her zamanki pozitif enerjisiyle yaklaşmayı sürdürse de settekiler Pickles olayını büyütüyor, ta ki sosyal medya Peanutbutter’ın hayatını kurtarana dek. PB’ın itibarını geri kazanması, istemeden kendini içinde bulduğu “meme “yoluyla mümkün oluyor. Kimse üzgün bir labrador görmeye dayanamaz…

Ne olursa olsun, PB’ın Diane-Pickles ikilemi sezonun ortalarına doğru sonuçlanıyor, hikayenin bu ikili açısından çok daha fazla budaklanacağını zannetmiyorum. Dediğim gibi, öngörüm sezonun ikinci partında tamamlamak adına en az hikayenin Mr. Peanutbutter üzerinde olması. BoJack’le meşhur “crossover episode”unu dahi gerçekleştirme şansına erişiyor, daha ne olsun! Belki, ama belki, ikinci partta ünlü Erica’yı görürüz, ki hayranların özellikle Reddit’te en çok beklediği birkaç şeyden bir tanesi bu, neden olmasın?

İstemeden de olsa başarılı bir iş adamı olma yolunda adım adım ilerleyen Todd ise, orijin hikayesi açısıdan bu sezonun BoJack’ten sonra en önemli detaylarından bir tanesi haline geliyor. Bu sezonda Todd’ın üvey babasıyla tanışıyor ve daha önce hiç değinilmemiş olan aile bağlarını öğreniyoruz. Annesiyle arası, sezonun diğer yarısına sarkan önemli bir gizem olarak varlığını koruyor. Sezonun bir sonraki yarısında özellikle Todd’ın kişisel hayatının biraz daha mercek altına alınacağı izlenimini veriyor. Detayları bu yazıda işlemek istemiyor olsam dahi, sezonun değinmeden geçmek istemediğim bir foreshadow detayını atlamayalım. Reddit’teki hayranlara göre, seri bu sezona Todd için mükemmel bir partner adayı yerleştirmiş. Dramatik ironi sağ olsun ki, bu detayı henüz ne Todd, ne de BoJack’in hava alanında karşılaştığı çörek satıcısı biliyor, yalnızca BoJack! Ve hayranlar, sezonun diğer yarısında bu ikiliyi bir arada görmek için sabırsızlanmış durumda.

Sezonun Geri Planı: Para Babaları, Politika, Grevler ve Sosyal Gerçeklik

BoJack Horseman dizisini basit bir sitcomdan ayıran en önemli noktalardan bir tanesi serinin sosyal gerçekçi geri planı ve satirik kurgusu. Bu sezon, belki sosyal eleştirinin doruk noktasına çıktığı sezon olarak değerlendirilebilir. Hollywood’un ve zengin ailelerinin arka planına eleştirel bir gözle değinen seri, bu açıdan da eleştirmenlerden oldukça beğeni topladı. Eleştiri ile parodi arasındaki çizgiyi olabildiğince profesyonelce tutturarak, bizi kendine yeniden hayran bıraktı. Kafamıza yerleştirmiş olduğu “Gerçekten böyle mi oluyormuş?” sorularıyla serinin sonunda kafamızı üzerine düşünülecek soru işaretleriyle donattı.

Bahsettiğim üzere, eleştirel komedinin hem eleştiri hem de komedi üzerine durabilmesi önemli. Birçok çalışma, bunu BoJack Horseman kadar profesyonelce ele alamıyor doğrusu. İçinde bulundukları sektörü eleştirmek daha kolay olduğu için mi yoksa analizleri kuvvetli insanlarla birlikte çalıştıkları için mi bu böyle, söylemek zor, fakat özellikle 6. Sezon’da dizinin kelimenin tam anlamıyla eleştirel komedi türünü hak ettiğini söylemek mümkün.

Serinin bu sezonda eleştirdiği noktalar arasında zengin aileler, politikacılar ve film sektörünün korkunç geri planı yer alıyor.

Sezonun Önümüzdeki Partından Ne Beklemeliyiz?

Önümüzdeki parttan iki temel beklentim var. Bunları teker teker açıklamadan önce, şimdiye kadar bahsetmediğim ve serinin bu sezonunun geri planında ilerleyen bir başka kurgudan bahsetmeliyim. Sezonun ortalarına doğru, Sarah Lynn’in ölümünü araştıran iki gazeteci ile karşı karşıya kalıyoruz. Serinin olağan gidişatından tamamen farklı bir kurguda hareket eden ikili, çok fazla insanla konuşuyor. Sonlara doğru, onların yolunun New Mexico’ya düştüğünü fark ediyoruz. Evet, BoJack’in Charlotte’la yaşadıkları açığa çıkabilir!

Önümüzdeki sezonun en önemli noktası bence bu, zira ilk partın son bölümünün son sahnesinde de,  önceki sezonlarda geriye bıraktığımız Pete Repeat, Hollyhock ile tam da bunu konuşuyor, BoJack’in New Mexico’da gittiği balo sonunda “Hiçbir şey yaşanmadı.” iddialarıyla oradan uzaklaştıkları ve Pete ile hastanede bıraktıkları kızı!

Kısacası, BoJack’in New Mexico’da yaşadıkları birer birer açığa çıkacak. Bunun hem yasal, hem de sosyal sorunlara yol açması mümkün, zira seride şimdiye kadar bu yaşananlardan birebir tanıklar dışında bir tek Diane’in haberi var.

Tüm bunlara rağmen, elimizde dünyadan elini ayağını çekmeye hazırlanan, artık tamamen olgunlaşmış bir BoJack var. Tüm bunlara rağmen, bu yaşananları ne derecede üstlenecek, merak konusu. Üniversitede ders vermeye ve daha sakin bir hayat yaşamaya hazırlanırken, belki de şimdiye kadar yaptığı en kötü şeyler bir bir önüne sıralanacak. İşte bu, 6. Sezonun diğer yarısının en önemli noktasını oluşturuyor. Bunların yanında, diğer karakterlerin de hikayesinin bir noktada BoJack etrafında toplanacağı muhakkak. Hep “daha iyi” bir BoJack ile birlikte olmak istemiş ve yaşadıkları musibetleri buna bağlayan arkadaşları, BoJack’in iyileşmeye çalışmasını mutlulukla karşılayacak, ve yaşadığı bu problemi onunla birlikte göğüsleyeceklerdir. Bu birinci beklentimdi.

Gelgelelim, serinin mutlu sonlara inanmadığı aşikar. Az önce bahsettiğim gibi mutlu ve kalp ısıtıcı bir sonla sonlanması, açıkçası serinin genel felsefesine hiç yakışmaz. Serinin felsefesi, sitcom’ların olağan kurgu çemberine karşı, ki bunu kısaca mutlu sonlar olarak değerlendirebiliriz, hayatın realitesine odaklanmak. Tıpkı Diane’in dediği gibi, mutlu sonun da ertesi günü var, onun da ertesi… Bu noktada, seriden mutlu bir son beklemememiz gerektiği açık. İşler de tam bu noktaya gelmek üzereyken BoJack’in hayata gözlerini yummak üzere olduğunu düşünmeli miyiz? Bu seçenek de bana en azından az önce bahsettiğim mutlu son gibi fazla bariz geliyor. Beni hem gerçek anlamda hem de kurgusal olarak en çok üzecek olan zannedersem basit bir ölüm olurdu. Böyle bir son beklemiyorum.

O zaman ne gibi seçenekler kalıyor elimizde?

“A horse walks into a bar…” gibi gerçeküstü Reddit hayran teorilerini bir kenara bırakırsak, 6. Sezonun bir sonraki bölümü adına tek söyleyebileceğim, kendi adıma mutlu bir bitiş beklemediğim olurdu. Serinin hayranlarına da önerim, kurgusu kuvvetli dizilerden “Katil buymuş…” gibi beklentilerin sarhoşluğuna kapılmaktansa, kurgu konusunda neler yapabileceğini bize çoktan kanıtlamış BoJack Horseman gibi işlerde, serinin devamı adına serinin yaratıcılarına güvenmeleri olurdu. Şimdiye kadarki tüm izlenimlerimden yola çıkarak, aylar sonra serinin finali üzerine yazacağım yazıda, ne kadar şahane bir final izlemiş olduğumuzu yazacağıma en içten duygularımla inanıyorum. Ama tabii ki gerçeği zaman, biraz da dizinin senaristleri gösterecek…

Leave a Reply

1 comment

  1. Anonim

    faydalı bir yazı. eline sağlık…