Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı filmi şüphesiz klasik Türkiye sinemasının en iddialı, en ses getirmiş ve en sevilen eserleri arasında önde gelir. Badanacı olarak girdiği bir evde gördüğü kadının resmine zamanla aşık olan bir adamın resme olan aşk ve kadının kendisine olan aşkı arasındaki duygusal tercihi konu alan film[1], bu ikilemi ortaya koyarken aslında Doğu geleneğinin oldukça uzun senelerdir sanatta tartışmakta olduğu yaklaşım farklılıklarını ele alıyor.

Ben bu tartışmanın farklı odaklarını Orhan Pamuk’un Benim Adım Kırmızı isimli eserinde sıkça dile getirdiği aynen tasvir / mânen tasvir ayırımına benzetiyorum. Bir ağacın dilinden okuduğumuz Ben Bir Ağacım isimli bölümde, Batılı ressamların bir ağacı öyle güzel resmedeceği ki koca bir orman içinde onlarca ağaç arasında dahi resmedilen ağacın tespit edilmesinin mümkün olduğu, buna karşın Doğu nakşında bildiğimiz üzere tasvirlerin “sample” diyebileceğimiz kalıp çizim hatları yoluyla icra edilmesi anlatılır. İşte bu tartışmanın sonunda ağacın dile getirdiği “Ben ağacın kendisi değil, manası olmak istiyorum.”[2] ifadesi, tartışmak istediğim noktayı Doğu gözünden açıklayan bir tutumdur. Aynı tartışmanın Batı kanadını ise daha önce sanat tarihine dair yazmış olduğum yazılarda da değindiğim üzere, Rönesans öncesinde dahi karşımıza çıkabilen (burada Realist modernizm ayırımına girmenin doğru olduğunu düşünmüyorum) Akademik yaklaşımlardan ötürü gerçeğe daha yakın çizmenin her zaman daha evlâ olacağı itikadıdır.

Pamuk’un ağacı, aslında bize Doğu’da neden tasvirin kendisinden daha önemli olduğunu anlatıyor. Ta Firdevsi’nin Hüsrev ü Şirin mesnevisine değin götürebileceğimiz, ki ondan daha eski olduğu aşikar bir kültürün yansımalarını gözler önüne seriyor. Gerçekten de, İskender Pala’nın Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü‘nden de anlayabildiğimiz üzere mesnevide Hüsrev’in Şirin’e nedimi Şavur tarafından anlatılan ışığında, Şirin’in ise Hüsrev’e ise yine Şavur’un çizmiş olduğu Hüsrev resmine bakarak aşık olduğu hikaye edilir [3]. Anlaşılan odur ki, Metin Erksan sinemasında karşımıza çıkan “Resme duyulan aşk” ögesi yeni olmak şöyle dursun, asırlarca süren bir geleneğin bir nevi modernize edilmiş, modern kuşağın koşullarına uyarlanmış halidir. Bütün bu fikirler ışığında, filmin seyir zevkinin katlanacağına inanıyorum. Belki de Meral’in “Kaldı mı bu zamanda böyle erkekler?” şaşkınlığı tüm bu anlatılanlara yorulmalıdır. [4]

Kaynakça

[1]: Metin Erksan, Sevmek Zamanı. 1965

[2]: Orhan Pamuk, Benim Adım Kırmızı. İstanbul: 1998.

[3]: İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü. 1989

[4]: Metin Erksan, A.g.e.

Leave a Reply