Küçüklüğümde izlediğim bazı çizgi filmler beni hȃlȃ etkiler. Miyazaki’nin filmlerinin mesela, etkisini kişiliğimde çok net bir şekilde görebilirim. Ya da Goofy. Babamı zorla bilgisayarın başına oturtturup bilmem kaçıncı defa Goofy’nin bölümlerini izlediğimi bilmiyorum. Beni bu kadar etkileyen bir diğer çizgi film ise, Alice Paris’teydi. 1966 yapımı bu filmi babam bana peyniri sevdirmek için almıştı.Filmde Alice, Paris’e gitmeyi çok istiyor ve bir gün François isimli, Fransız bir fareyle yolları kesişiyor. François, dünyanın dört bir yanını gezerek en sevilen peynirin hangisi olduğunu öğrenmeye çalışan bir peynir gurmesi. Alice, François’ya, onu Paris’e götürmesi karşılığında ona en sevdiği peyniri söyleyeceğine söz veriyor. Anlaşmayı kabul eden François, Alice’in en sevdiği peynir türünün kaşar peyniri olması karşısında yıkılıyor. “Kaşar peynir değildir ki!” diye isyan etse de verdiği sözü tutmak için Alice’e, onu kendi boyutuna küçültecek sihirli bir peynir yediriyor ve François’nın küçük kırmızı bisikletiyle yeraltından, François’nın hikȃyeleri eşliğinde Paris’e doğru yola çıkıyorlar.

François’nın anlattığı hikȃyelerden biri de özel bir yatılı okulda okuyan Madeline adında yaramaz ancak zeki bir kız hakkındaydı. Kütüphanenin rafında görüp rastgele elimi attığım John Bemelmans Marciano’ya ait kitabı okuyana kadar, Madeline benim için François’nın hikȃyesiydi.

Ancak durum pek de öyle değilmiş. John Bemelmans, bu kitabı hiç görmediği dedesi, Madeline’ın çizeri ve yazarı Ludwig Bemelmans’ın eserlerini ve hayatını anlatmak için yazmış. Ludwig Bemelmans, Avusturyalı bir ressam/yazar. Ancak çocukken çok haylaz olduğu ve girdiği her işten atıldığı için amcası tarafından Amerika’ya gönderiliyor ve amcasının bağlantıları sayesinde Ritz Otel’de işe giriyor. Amcasının ressamların işe yaramazlığı konusundaki uzun nutuklarına aldırmadan, çocukluğundan beri yaptığı çizimlerine devam ediyor Bemelmans. Bir gün oteldeki menülerden birkaçının arkasına, oldukça saygı gören iki müşterinin karikatürlerini çizdiği ve talihsiz bir şekilde (ya da talihli mi denmeli) arkasına çizim yaptığı menülerin bu iki müşterinin önüne konulması sonrasında, Bemelmans keşfediliyor.

Bemelmans’ın en ünlü eseri ise, çocuklar için yazdığı hikaye kitaplarından oluşan Madeline serisi. Küçükken annesinin, kızların iki sıra halinde yürüdüğü ve hepsinin aynı kıyafeti giydiği okul anılarından; kendisinin sınıfın en küçüğü, en hareketlisi ve en zekisi olmasından ve ikinci eşi Madeleine Freund’den esinlenerek yarattığı bu karakter, onun tüm hayatını yansıttığı en büyük eseri. Paris, Londra ve New York’un ara sokaklarının, parklarının, insanlarının ve şehirlerin kendisinin portrelerini çıkarırken, Madeline’ı içlerine yerleştirerek onlara hayat vermiş.

Bemelmans’ın bitirmeye ömrünün yetmediği “Madeline ve Büyücü” kitabındaki Büyücü’nün ölmesini, ancak bir kedi formunda geri dönmesini ve Madeline ve kızlarla beraber yaşamaya devam etmeye çalışmasını, Ludwig’in torunu John Bemelmans, dedesinin kendi ölümünün yakın olduğunu hissederek yaptığı bir kehanet olarak görüyor. Madeline’ın ve Fransız farem François’nın benim üzerimdeki etkisi çok büyüktür. Umarım herkesin aynı benim gibi, hayattan yorulunca tüm gücüyle sarılabileceği çocukluk anıları, Madeline’ları vardır.

Leave a Reply