‘The Shining’ hala en iyi korku filmi mi?  

Bir çok eleştirmenden tam not alan Stanley Kubrick imzalı kült bir film olan The Shining yani türkçe adı ile Cinnet de diyebiliriz. Geçenlerde tekrar izledim ve hiç odaklanmadığım noktaları tekrar inceleme fırsatı buldum böylece korku filmi sevgimi pekiştirmiş olsam da korku türü üzerine düşünmemi de sağladı bu bakış.

The Shining aslında 28 Ocak 1977’ de Stephen King tarafından yazılan romanın uyarlama filmi. Film Rock Dağlarının eteğinde bulunan Overlook adında bir otelde üç kişilik bir aile olan Torrence ailesinin kanlı bir ayini. Jack Torrence (baba) bu otelde kış için bekçilik görevini üstleniyor. Burada cabin fever/kulübe çılgınlığı olarak da adlandırılan bir bunalıma giriyor ve tabiri cazise kafayı yiyor. Film bir nevi korku filmlerinin antolojisi tadında her türlü korku filminden bir ısırık almış gibi. Kubrick bu filmi çekmeden önce hemen hemen bütün korku türüne ait eserleri izlemiş. Altında sadece bütüncül bir pasta diliminin yatması dışında,politik göndermeleriyle de beni çok şaşırttı.

Temelde bir aile dramı olan bu film, bize aynı zamanda Amerikan ulusunun kuruluşuna ilişkin şeyler söylüyor.  Filmin daha ilk sahnelerinde Overlook otelinin müdürü, otelin bir Kızılderili mezarlığının üzerine inşa edildiğini açıkladığında bize ipucu veriyor aslında. çünkü film, Kızılderili soykırımlarıyla inşa edilen Amerika”nın bir nevi alegorisi. Ve bu soykırım, geçmişte kalmamış, etkileri halen hissedilmektedir. Overlook Oteli”nin her yanı Kızılderili motifleriyle süslüdür mesela. Dikkatli bakan bir göz, duvarların, halıların, yollukların, resimleri… Kızılderili işlemeleriyle bezendiğini görebilir. Balta ve ok gibi Kızılderili usulü savaşma silahları öne çıkar. Bahçedeki labirentte babasından kurtulmaya çalışan Danny”nin( çocuk), karda izini kaybetmek için adımlarını tersten izlemesi de bir Kızılderili iz kaybettirme tekniğidir. Kan gölünün taşıp odaya döküldüğü sahnedeki sessizliği, Kızılderili soykırımının bastırılmasına, susturulmasına ve hiç dile getirilmemesine yönelik bir işaret olarak yorumlayanlar da mevcut. Danny’nin sahip olduğu sezinleme yeteneği (önceden otelde garip bir şeyler olduğu gibi) aslında onu bir güneyliyi anımsatmakta hatta babasının yaptıklarını gördükten sonra yardım işin siyahi bir aşçıyı otele çağırması da Afrikadan getirelen köle ticaretini bize anımsatmakta. Aynı zamanda çizgi filmlerden de aslında nasıl bir korku alegorisi yaratmanın mümkün olduğunu aynı zamanda hiç bir şeyin masum olmadığını bence Kubrick bize Overlook oteline ilk geldikleri zaman ki Hansel ve Gretel masalını göndermesinin yapılmasıyla ve Jack Torrence’nin oğlun ile karısının sığındığı tuvaletin kapısını balta ile kırmaya çalışırken: Küçük Domuz! beni içeriye al yoksa üfleyip evini başına yıkacağım ,demesiyle bizi aslında en güvenli alanımız olabilecek yerden yani çocukluğumuzdan baltalıyor film. Doğal ve doğaüstü güçlerin bir harmanlanmasının sunulduğu filmde Kubrick bize her zaman şunu söylemiştir,gerçek bir sanat eseri her zaman muğlak bir zeminde olmalıdır. Seyirciye bir tartışma zeminin yaratılması gerektiğini ve asıl anlatılmak istenen aslında insan ruhunun ne kadar karanlık olabileceğidir.The Shiningi bu gün bile bu denli güzel ve gerçek bir korku filmi olarak tanımlamamızı sağlayan aslında onun bu bol katmanlı alt metin yapısı.

Kaynakça:

https://www.indiewire.com/features/general/the-shining-original-reviews-1980-1202233245/

https://www.rogerebert.com/reviews/great-movie-the-shining-1980

Leave a Reply