Dünyanın varoluşundan bu yana savaşsız geçen yıl sayısı sadece 268. Bu sayı insanlık tarihinin kaç yıl olduğunu düşününce çok düşük kalıyor. Ülkeler birbirleri ile sürekli savaş halindeydi fakat 20. Yüzyıl’da tüm dünyayı sarsan iki dünya savaşı yaşandı. Birinci Dünya Savaşı bittiğinde ülkeler ve insanlar savaş yorgunuydu. Bu savaşın etkileri atlatılamadan gelen 1929 Ekonomik Buhranı ve bir süre sonra da patlak veren İkinci Dünya Savaşı, insanlığı belki de tarihin en zorlu yıllarını yaşamaya itti. Savaş sonunda hiçbir ülkenin ne savaşacak insan gücü ne de ekonomik gücü kalmıştı. Ekonomiler ayakta durmakta zorlanırken, insanlar savaşın bıraktığı psikolojik etkilerle baş etmek zorundaydı. Belki de Soğuk Savaş’ın sıcak bir çatışmaya dönüşmemesinin nedenlerinden bazıları da bunlardır. Fakat Soğuk Savaş’ın ardından dünyada daha önce görülmemiş bir hava oluştu. Tarih boyunca birbirleriyle savaşan insanlar, şimdi barışın geldiğini söylüyordu. Barışı sağlamak elbette kolay değildi ama bunun için adımlar atıldığını görmek bile bir umuttu. Berlin Duvarı’nın yıkılması ile birlikte beklentiler daha da arttı. İnsanların birbirine yakınlaşması, duvarların ortadan kalkması bekleniyordu ki belki de en önemli duvar kalkmıştı. Bir süreliğine bu iyimser bakış açıları yanıt da buldu. Yıllar içinde teknoloji gelişti. Teknoloji sayesinde insanlar birbirine rahatlıkla ulaşabilir hale geldi. Ülkelerarası ticaret hacmi büyüdü ve artık tüm ülkeler birbirleriyle ticaret yapabilme olanağına sahipti. İyimser bir çerçeveden baktığımızda dünyanın iyi bir yöne doğru gittiğini söyleyebilirdik o günlerde yaşasak. Fakat nereden bilebilirdik 11 Eylül Saldırılarının gerçekleşeceğini ve duvarların yeniden inşa edileceğini…

9/11’in Dünya Tarihi için çok önemli bir dönüm noktası olduğu su götürmez bir gerçektir. Sebeplerini sıralamaya gerek yok. Bu noktada 11 Eylül’le ilgili şu soruyu sormamız elzemdir: 11 Eylül Saldırıları globalizmin getirdiği bir sonuç mudur? Yoksa globalizmle bir bağı yok mudur? Öncelikle globalizmin tam olarak ne demek olduğuna bakalım. Globalizm veya dilimizdeki karşılığı olan küreselleşme uluslararası bütünleşme sürecidir. Günümüzde bu terimin bu kadar yaygın olmasının sebebi de teknolojik anlamda gelişen dünyanın insanları yakınlaştırmasıdır. İnternet, radyo ve televizyon gibi kitle iletişim araçları, globalizmin yayılmasında büyük rol oynamıştır. Globalizmin ne demek olduğunun kafanızda biraz daha netleştiğini varsayıyorum. Teorik olarak bakıldığında, globalizmin insanlığı ileriye taşıyabilecek bir kavram olduğu düşünülebilir çünkü insanlar ve ülkelerarası işbirliğinin artması dünyanın bazı problemlerinin çözülmesinde katkı sağlayacaktır. Fakat her şey anlatıldığı gibi toz pembe değildi ve sonuçları da öyle olmadı. Globalizmin özellikle kültürler üzerindeki etkisi çok yıkıcı oldu çünkü globalizm aynı zamanda kültürlerin de birleşmesini öngörüyordu. Hatta bu kültürlerin üzerinde bir kültür oluşturma gibi de bir hedefi vardı. Her şeyin ters gitmeye başladığı ve dünyayı küresel teröre götüren nokta da buydu.

Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte insanlar başkalarının hayatlarını ve yaşayış tarzlarını rahatlıkla görmeye başladı. Bu da eşitsizlikleri, adaletsizlikleri ve geri kalmışlıkları gözler önüne serdi. Bu tarz dengesizlikler insanların daha iyi şartlarda yaşama isteğini doğurdu. Sabah gazete haberlerinde ülkede insanların sebepsiz yere öldüğünü gördüğünüzde, o ülkede yaşamak istememeniz gayet olasıdır veya ülkenin çeşitli bölgelerindeki gelir eşitsizliği, sizi göç etmeye zorlayabilir. Sonuç olarak, belli bölgelerde yaşayan kalifiye insanlar beyin göçüyle başka ülkelerde yaşamak istediler çünkü geri kalmış ülkede kıymeti olmayan insanlar, kendilerini geliştirdikleri takdirde gelişmiş ülkelerde çok daha iyi şartlar altında yaşayabilirdi. Peki bu insanların kültürleri gittikleri toplumlara entegre olabildi mi? Ya da ülkelerinde iç savaş yaşayıp başka ülkelere göç eden insanlar gittikleri topluma entegre olabildi mi?

Globalist düşünce taraftarları bu soruya evet yanıtını verecektir. Fakat realite tam tersini söylemektedir. Kültürlerarası çatışmanın günümüzde bile bu derece şiddetli ve belirgin olmasının temel sebeplerinden biri globalizmdir.  Peki bu kültürel çatışma neden kaynaklandı? Onlarca sebep sıralamaya gerek yok çünkü sebep gayet basit. İki tarafın anlaşamadığı durumlarda taraflar arasında çatışma çıkması gayet olasıdır. Kültürlerarası çatışmanın da sebebi budur. Asya’nın kültür ve değerleri içerisinde büyüyüp yetişmiş birinin, Avrupa’nın kültür ve değerleri karşısında sorun yaşaması gayet normaldir veyahut tam tersinin aynı sonucu doğurmasının da normal olması gibi. Ve görebildiğimiz kadarıyla globalizmin bu probleme karşı bir çözüm ürettiğini söyleyemeyiz. Bu sebeple kültürlerarası çatışma globalizm için bir kör noktadır. Ve kendi içinde problemlerini çözemeyen bir fikrin er ya da geç yok olacağı düşüncesindeyim. Ayrıca, küresel entegrasyon dediğimiz süreç çoktan tamamlandı diyebiliriz. Artık iletişim, ticaret, kültürel faaliyetler ve uluslararası organizasyonlar insanları birbirine yeterince yakın konuma getirdi. Fakat kültürlerin de bir arada yaşayabilmesi çok uçuk bir hayaldi ve hayal olarak kaldı. Bu hayal dünyadaki problemlerden birini inanılmaz bir seviyeye getirdi ve tüm dünya bu probleme kesin bir çözüm bulabilmiş değil. Bu problemin de ismi: Küresel terörizm. Bu küresel terörizmi 11 Eylül Saldırılarında, Charlie Hebdo’da ve daha nicesinde gördük. Maalesef ki bu tarz hadiselerin artması, artmamasına kıyasla daha olası görünüyor. 

Leave a Reply