NBA Off-Season 2017 | Radar Dışı Kalan Üç Hamle

Temposu oldukça yüksek bir NBA off-season’ı yaşıyoruz. Ünü yıllar öncesinden artmaya başlayan ve içinden Miami Heat gibi bir süper takım çıkaran 2010 yazından beri majör hareketliliğinin bu kadar yoğun olduğu bir off-season hatırlamak kolay değil. 2017 itibariyle NBA artık Golden State Warriors’un domine ettiği bir yer ve bu sebeple geri kalan 29 takımın yaz dönemindeki itici motivasyonunun ‘Daha iyi bir takım olabilir miyiz?’den ‘Warriors’u yenebilir miyiz?’e kaydığı bir gerçek. Warriors’u yenmek kısa vadede kolay bir hedef olmasa da çoğu takım bu amaç uğruna kadrosunu bir adım ileri götürecek hamleleri yaptı 2 aylık periyotta. Houston Rockets, CP3’yi Harden’ın yanına getirerek ligin en heyecan verici backcourt’unu oluşturdu. Oklahoma City Thunder çok karlı bir takas sonrası Paul George’u kadrosuna kattı. Boston Celtics, Kyrie Irving – Gordon Hayward ikilisini aynı yaz döneminde alarak eşi benzeri görülmemiş bir işe imza attı. Minnesota Timberwolves ise Jimmy Butler hamlesiyle potansiyelli takım – contender geçişini sonunda yapmış oldu.

Bu hamleler hem isimlerin büyüklüğü hem de doğrudan ligin tepesini ilgilendirdiği için elbette gündemdeki başlıkların genelini işgal etti. Üzerlerine sayısız miktarda analiz yapıldı, yazı yayınlandı, podcast kaydedildi. Nitekim off-season’daki hareketliliğinin tamamı bu kadar değildi. Başka bir sene olsa ‘en önemli hamleler’ listesinde tepeyi zorlayabilecek takas veya free agent eklemeleri bu yaz radarın bir miktar dışında kaldı. Bunlardan üçüne göz atacak olursak:

Denver Nuggets – Paul Millsap:

12 Şubat 2017 tarihinin Denver için anlamı büyük. Jusuf Nurkic karşılığında Mason Plumlee ve 2. tur draft hakkını almaları bir kenara, o gün Nikola Jokic’i kazandıkları gün oldu. Bir takım için kafa karışıklığı ve rol dağılımının iyi yapılamaması oldukça büyük bir sorundur. Jokic-Nurkic bir arada olmuyordu, olamıyordu. Takas sonrası Nurkic gittiği Portland’da kendini buldu, Jokic ise all-star arasından sonra süper star adayı kalibresinde bir performans ortaya koydu. Geçen sezonunun başında Denver adına iki sorundan bahsetmek mümkündü; bunlardan biri takımın etrafına kurulacağı sürükleyici isim eksikliği, diğeri ise savunmadaki yetersizlikti. İlk sorun Jokic’in çıkışıyla beraber çözülmüş gibi duruyor, ikincisinin çözümünde ise devreye Paul Millsap giriyor.

Denver’ın hücum-savunma dengesizliği rakamlarla da çok bariz bir şekilde gösterilebilecek seviyede. Offensive rating’de Warriors, Cavs ve Rockets’ın ardından 113.9 ile 4. sırada gelen Nuggets defensive rating’de ise 113.43 ile sondan birinci. Batı konferansı play-off yarışının içinde bulunma iddiasına sahip bir takım için kabul edilemez bu durumun düzelmesinde Millsap’in yardımı hayati olacak. Birden fazla pozisyonu savunabilme kabiliyeti sayesinde Denver savunmasına önemli bir esneklik sağlayacak olan Millsap’in atletizm-güç kombinasyonun da yine takımın dinamikliğini arttırması muhtemel. Geçtiğimiz sezon Defensive RPM sıralamasında lig genelinde 3.35 ile 14. sırada olan Millsap’in bu dönemdeki partnerinin 4 yıl önce kafasında basketbolu bitirmiş Dwight Howard isimli arkadaş olduğunu da hatırlatmakta fayda var. Millsap’in Denver’a katacakları bir kenara, kendisi adına da Howard-Jokic geçişinin ne kadar değerli olduğunun altını çizmek lazım.

Murray-Harris-Jokic üçlüsü etrafında belli bir hücum standardı tutturmuş olan Denver, bu alanda da Millsap’in katılımıyla bir adım yukarı çıkma potansiyeline sahip. Birebirde skor üretebilen, çok efektif bir ikili oyun roll-man’i olan (geçtiğimiz sezon lig genelinde 6.), her ne kadar istikrarı tartışabilir olsa da üçlük silahına sahip Millsap’in Denver hücumuna getireceği en büyük artı ise pasörlüğü olacak. Uzun pasörlüğü konusunda seviyeyi bambaşka bir noktaya taşımış Jokic’in yanında ligin en iyi pasör 4 numaralarından birini getiren Nuggets’ın iç-dış dengesinde rakiplerin kafasını karıştıracağı anları göz önüne getirmek zor değil. Top ve alan paylaşımının artık bir zorunluluk olduğu günümüz oyununda Denver bu konuya doğrudan katkı verecek bir pota ikilisine sahip.

Sacramento Kings – George Hill:

Geçen sezon Batı yarı finali gören Utah Jazz’de başarılı bir sezon geçiren George Hill’e talip olan takım sayısı fazlaydı. Spurs, Nuggets ve Lakers’ın başını çektiği taliplerin aksine Hill, beklenmedik bir şekilde Sacramento Kings’in yolunu tuttu. 3 sezon – 57 milyon dolarlık kontratın fazla olup olmadığı veya Kings’in Hill’e ne kadar ihtiyacı olduğu tartışılabilir ancak konu Kings olunca sorunlar küçük detaylar olarak kalmıyor, yapısal seviyeye ulaşıyor. En azından eskiden öyleydi. Cousins takasından itibaren Kings, kadro yapılanması açısından doğru hamleler yapıyor ve Hill eklemesini de Vivek – Divac ikilisinin uzun vade amaçları üzerinden değerlendirmek en sağlıklısı.

Cousins-Kings ilişkisi iki taraf için de uzun vadede bir şey vaat etmiyordu ve her ne kadar karşılığında alınanlar yetersiz olsa da Kings’in bu yükten kurtulup önüne bakması oldukça önemliydi. Bu yaz yapılan hamleler ise Kings’in ölü takım algısından kurtulup takip edilecekler listesine girmesini sağladı. Gidenler-gelenler listesine bir bakalım. Rudy Gay, Langston Galloway, Tyreke Evans, Darren Collison ve Anthony Tolliver ile yollar ayrıldı; George Hill, Zach Randolph, Vince Carter, De’Aaron Fox ve Bogdan Bogdanovic kadroya dahil oldu. Buddy Hield’ı da yeni oyuncu statüsünde sayarsak geçen sezonun başına oranla kadro derinliği boyutunda, geniş kapsamda bu kadar ilerleme sağlayan ikinci bir takım yok ligde. Kadronun Cousins sonrası halini koruyup 76’ers vari bir tanking sürecine girmek uzun vadede daha doğru bir seçim olur muydu bilinmez ancak şu anki haliyle bize bir şeyler sunabilecek bir Kings kadrosu var.

Peki bu yapıda George Hill’in rolü ne? Kısaca; saha içinde kadronun belki de tek üst düzey top dağıtıcısı olarak takıma liderlik etmek, saha dışında ise kısalara -özellikle bu senekli lottery seçimi De’Aaron Fox’a- mentorluk etmek. Nispeten düşük usage ve turnover rate’i ile dağınık ama potansiyeli yüksek Kings kadrosunu çekip çevirme konusunda Hill’in sorumluluk alması kritik olacak. Savunma konusunda da takım ortalamasını yukarı çekmesi muhtemel, geçen sezonlardaki real plus-minus rakamları bunun kanıtı. Üstteki tablo ise George Hill’in hücum verimliliği açısından ne kadar underrated kaldığını gösteriyor olsa gerek. Hill için tek soru işareti ise kariyeri boyunca hiçbir sezonda 82 maçın tamamına çıkamamasına yol açan sakatlıklar olacak.

Kentavious Caldwell-Pope – Los Angeles Lakers:

Lakers’ta bütün odak 2018 yazına çevrilmiş durumda. Plan, salary cap’i oldukça boş tutarak LeBron James ve Paul George’a teklif götürmek ve bunu artık bütün NBA çevresi öğrenmiş durumda. Kadroda da Lonzo Ball ve Brandon Ingram hariç dokunulmaz isim yok, D’Angelo’nun sürpriz bir şekilde Brooklyn’e gönderilmesi bunun göstergesi oldu. Mevcut tabloda hedef önümüzdeki sezon Lonzo ve Ingram’ın gelişimine devam etmesi ve Lebron veya George’un (belki de ikisinin birden) olası gelişinden önce sağlam bir çekirdek oluşturmak olacak. Kentavious Caldwell-Pope’un Lakers’a neler katacağına bakmadan önce kontratının 1 sezonluk olduğunu hatırlatmak gerek. Bunun anlamı, gelecek off-season KCP ya başka bir takıma gidecek ya da Lakers’ta kalmak için bu sezon imzaladığı 18 milyon dolarlık kontrattan daha düşük bir teklife evet diyecek. Magic – Pelinka ikilisinin 2018 yazında KCP’ye tekrar teklif götürüp götürmeyeceği ise tamamen bu sezon göstereceği performansa bağlı.

KCP, kağıt üzerinde Lakers’ın eksiklik hissettiği 2 numarada önemli bir boşluğu dolduracak gibi gözüküyor. Lou Williams ve Nick Young’un ayrılması, Jordan Clarkson’ın da starting SG kalibresinde bir performans ortaya koymaması (ve bench unit’le rakamlarının ciddi bir şekilde yükselmesi) sebebiyle KCP’nin katılımı kısa vadede takım için değerli olacak. 2 numarayı teslim etmek için Lakers’ın piyasadaki en güvenilir ismi aldığı bir gerçek ancak KCP’nin genç Lakers kadrosunun kalitesini bir tık üste çekip çekemeyeceği hakkında net bir tahmin üretmek zor, nitekim oyununda oyunundaki artılar ve eksiler birbirini dengeler durumda. İyi olduğu yönleri sivriltip, kötü özelliklerini saklamak tamamen Luke Walton’un tercihlerine ve line-up seçimlerine bağlı olacak. İkili oyunlarda hem iyi bir bitirici, hem de ortalama üstü bir pasör; bu noktada hem Lonzo’yu iyi tamamlayacak, hem de D’Angelo’nun pick&roll üretimini bir nebze kompanse edecek bir parça olabilir. Detroit gibi nispeten düşük tempolu (geçen sezon pace sıralamasında 22.) bir takımda oynamasına rağmen transition’da oldukça etkili, bu da Walton’ın inşa etmeye çalıştığı savunma-hücum geçişini hızlı yapan takım yapısı için değerli olabilecek özellikler. Saha görüşünün iyi seviyede olması da artılar hanesine yazılabilir. Eksilere geldiğimizde ise ön plana çıkan unsur şut seçimi oluyor. Verimsizliği artık matematiksel olarak da kanıtlanmış mid-range’leri hem pick&roll çıkışlarında hem de hand-off üzerinden sıkça kullanması ve olması gerekenden daha fazla el üstü şut denemesi göze çarpıyor. Bu durumu Detroit’in hücum sistemine ve setlerine bağlamak da mümkün ancak karar verme aşamasında verimliliğinin biraz düştüğü açık. Buna ek olarak çember etrafındaki bitirişlerde de oldukça düşük bir yüzdeye sahip (0.94 ppp – 14th percentile).

KCP’nin savunmadaki performansı hakkında da bir ikilem mevcut. Benim geçtiğimiz sezonlarda izlediğim sınırlı Detroit maçlarından KCP aklımda oldukça agresif, kilit bir savunmacı -hatta ileride all defensive team’lere girebilecek kalibrede- olduğu kalmıştı ancak Lakers’a gelişinin ardından okuduğum yazılar ve gördüğüm rakamlar bunu destekler nitelikte olmadı. Geçtiğimiz sezonu -1.31 Defensive RPM’le tamamlaması driving D  – isolation D – off screen D üçlüsünün hiçbirinde 40th percentile’i yakalayamaması pek iyi rakamlar değil. Her ne kadar Youtube’da kendisiyle ilgili sayısız miktarda ‘defensive highlights’ videosu olsa da bu performansı istikrara bağlayabildiğini söylemek zor. Geçtiğimiz sezonu defensive rating açısından lig sonuncusu olarak bitiren ve acil yardıma ihtiyaç duyan Lakers için de bu durum bir soru işareti yaratıyor. KCP’nin potansiyelini verimliliğe dönüştürüp dönüştüremeyeceği hem Lakers’ın sezonu, hem de KCP’nin kendi kariyeri için belirleyici unsurlardan biri olacak.

-İstatistikler için kaynaklar: NBAMath.com , NBA Stats

-Terimlerin açıklamaları için: Basketball Reference Glossary

Leave a Reply