Dünyanın Paylaşamadığı Şehir: İstanbul

“Konstantiniyye elbet fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, o asker ne güzel askerdir.”

                                                                                                                                                                          Hz. Muhammed (SAV)

Anadolu coğrafyasının kalbi, göz bebeği İstanbul tarih boyunca hiç paylaşılamadı. Tarihin en eski kentlerinden olan bu 3000 yıllık şehir tarih boyunca tam 29 kuşatmaya sahne oldu. İlk 28’inde her gelen, geldiği gibi geri döndü. Ancak sonuncusunda durum biraz farklıydı. 29 Mayıs 1453 Salı sabahı gelenler tarihin seyrinin değişeceğinden emindiler. Nitekim, ertesi günü artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Henüz o günlerde farkında olmasa da dünya yeni bir çağa merhaba diyordu.

fetih-özel ders

 Esasında Osmanlı’nın bu azim ve kararlılığının kodları kuruluş günlerinde ve felsefesinde yatıyor. Rivayete göre, Osmanlı Beyliği kurulmadan önce, Osman Bey bir gece bir rüyasında, kayınpederi Şeyh Edebali‘nin göğsünden bir hilal çıktığını, büyüyerek dolunay haline geldiğini ve kendi göğsüne girdiğini görür. Daha sonra Osman Bey’in göğsünden bir çınar ağacı biter ve yükselmeye başlar. Gölgesi tüm dünyanın üzerini kaplar. İşte bu çınar, fetihle birlikte Osman Bey’in göğsünden fırlamış ve büyümeye başlamıştır. Arkasından gelen her bir fetih bu ulu çınarı bugünlere taşımış ve belleklerimizden silinemeyecek izler bırakmıştır.

 İstanbul’un fethi, her şeyden önce Türk toplumuna imkansızın olmadığını, azmi ve kararlılığı öğretmesiyle tarihimizdeki en belirgin kilometretaşı niteliğine sahip. Tarih boyunca meydana gelen 29 kuşatmada, fethin neden öncekilere nasip olmadığının cevabı çok açık: Dünyaya çağ atlatan, bir devri kapatan ve Peygamber’in övgüsüne nail olan bu güzel kumandan, “Ya ben İstanbul’u alacağım, ya İstanbul beni…” diyen Sultan Mehmed’den başkası olamazdı. Peki ya fetihten günümüze devam eden 560 yıllık iksirin sırrı? Bunun cevabıysa Osmanlı hoşgörüsü ve demokrasisinde yatıyor.

[box_light]Boğazın Öteki Ucu: Yavuz[/box_light]

 Günümüzde İstanbul, bu toplumsal ve tarihi önemini hala korumaya devam ediyor ve Avrupa’daki en büyük 2. şehir olma özelliği gösteriyor. Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyet  döneminde de şehrin tarihi dokusu bozulmadan, sürekli olarak gelişmeye ve yenileşmeye ihtiyaç duyuyor. Bu durumların en belirgin örneği, belki de boğazın iki yakasını, Avrupa’yla Asya’yı birbirine bağlayan köprüler olacaktır. Yapımı 1973’te tamamlanan Boğaziçi Köprüsü ve 1988’de tamamlanan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden sonra bugün, güzel bir anlam yükleyerek fethin 560. yıldönümünde 3. köprünün temelleri devlet töreniyle birlikte atıldı. Yaklaşık 15 milyonluk İstanbul’un trafik yükünü hafifleteceği düşünülen ve şehrin nüfusunu kuzeye kaydırarak rahatlatması planlanan yeni köprünün ismiyse çok manidar: Yavuz Sultan Selim.

3_Koprunun_adi_Yavuz_Sultan_Selim_oldu_57239_8f3e9

İstanbul Boğazı’ına inşaasına başlanan 3. köprü Poyrazköy-Garipçe arasında yer alacak

 Elbette bu isim Osmanlı’nın en parlak dönemlerinden birini yaşatan Yavuz hükümdar Selim’in ismini yaşatmasından dolayı oldukça önemli.Ancak bu tercihi bir de şu boyutuyla okursak, belki de içinde çok daha derin bir anlam bulabiliriz: Bildiğimiz gibi, her ne kadar Osmanlı fetihten çok evvel Avrupa’ya adım atmış olsa da Fatih, Bizans’ı tarihten silerek Rumeli fetihlerini ciddi anlamda ivmelendirdi ve Viyana’ya giden sürecin önünü açtı. Kısacası; devletin batıyı, Avrupa’yı daha net görmesini sağladı. Bununla birlikte torunu Yavuz ise doğuya yaptığı seferlerle devletin diğer ayağını da Ortadoğu’ya basmasını sağladı. Bir anlamda Asya fetihlerinin temsilcisi oldu. Fatih ve Yavuz imparatorluğun batıya ve doğuya açılan kapıları oldu. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün ardından Yavuz Sultan Selim Köprüsü’yle birlikte bu açıdan Asya ve Avrupa kıtaları asıl şimdi birbirine bağlanmış oldu.

İstanbul eşsiz manzarasıyla dünyadaki sayılı şehirlerden

İstanbul eşsiz manzarasıyla dünyadaki sayılı şehirlerden

 Türk insanı, Osmanlı’dan edindiği felsefe sayesinde 560 yıldır yaşattığı hoşgörüyle, 3 semavi dinin buluştuğu İstanbul’da Doğu’yla Batı’nın birleştiricisi rolünü yüzyıllardır en güzel şekilde gözler önüne serdi. Bu açıdan, bu ihtiyar şehirde yaşamış onlarca devletten sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin de bundan sonra da belleklerden silinmeyecek bir iz bırakmayı başardığı çok açık. Tarihten aldığımız bu ulvî görevi, yarınlara en iyi şekilde taşıyabilmemiz dileğiyle;

 İstanbul’un fethinin 560. yıldönümü tüm milletimize kutlu olsun…

Leave a Reply