Asansöre tanımadığınız biriyle bindiğinizde nasıl tepkiler verildiğini düşündüğünüz oldu mu? Kimileri hemen telefonuna sarılır, kimileri tavana bakmaya başlar, kimileri ise sessizliği “ne kadar yavaş bir asansör” ya da “havalar da iyice soğudu” gibi cümleler ile hafifletmek ister.
İşte bu küçük cümleler, aslında fark etmeden yaptığımız bir şeyi gösterir: small talk. Yani, “küçük sohbet.”
İnsanlar bunu bazen gereksiz olarak nitelendirirken bazen de küçük bir nezaket göstergesi olarak yorumlarlar. Oysa küçük sohbetler, sandığımızdan çok daha büyük bir işleve sahiptir. Bizleri yakınlaştırmak, aramızdaki buzları eritmek gibi.
Sessizlik, çoğu insanın rahatsız olduğu bir şeydir. Düşünceler arasında kaybolmak kolaydır, o yüzden küçük bir sohbet sessizliği bozmanın basit ama etkili bir yoludur. Küçük bir yorum veya samimi bir tebessüm, hem karşınızdakini rahatlatır hem de size güven hissi verir. Aslında küçük konuşmalar, belki de zararsız biri olmayı kanıtlamanın en sade halidir. Kısacası small talk, insan ilişkilerinin görünmez selamıdır. Bir bakıma, insanların birbirine “ben buradayım, fark ettim seni!” diyebilmesidir.

Image credit: Preply
Kültürler arasında bu sohbetin biçimi değişse de amacı hep aynıdır, bağ kurmak. Mesela İngiltere’de
hava durumundan konuşmak bir gelenek sayılır; “it’s raining again, isn’t it?” cümlesiyle başlayan sohbetler, yalnızca nezaket değil aynı zamanda bir yakınlaşma aracıdır. Japonya’da ise sessizlik saygının göstergesi olduğu için small talk her zaman doğal bir refleks değildir. Türkiye’ye baktığımızda da “nerelisin?” sorusuyla küçük sohbetler başlar ve birkaç ortak tanıdık bulununca daha da koyulaşır. Hatta bazen tanımadığınız biriyle dolmuşta başlayan kısa bir konuşma, “benim dayım da o köyden!” cümlesiyle uzayıp gider. Kültür farkları bazen sohbetin konusunu değiştirse de insanın doğası hep aynı kalır.
Günümüz dünyasında artık bu küçük konuşmalar yalnızca yüz yüze değil, dijitalde de ortaya çıkabiliyor. WhatsApp’taki günaydın mesajları, Instagram DM’leri ya da sınıf grubundaki esprili bir yorum, modern çağın küçük sohbetlerindendir. Emojiler ses tonunun yerini alır ve bir kalp, bir kahve emojisi veya sade bir
gülücük yüz yüze olmanın hissiyatını az da olsa verir. Dijital dünyada da insanlar, küçük kelimelerle
bağ kurar; sadece süre biraz daha uzundur ve cevap biraz daha geç gelir. Ama o bekleyiş bile, bir iletişimin parçasıdır.

Small Talk: How to Start a Conversation, Truly Connect with Others and Make a Killer First
Impression (Conversationalist) 9 Nisan 2020
Peki small talk neden bu kadar önemli? Çünkü bu kavram insan ilişkilerinin ilk tuğlasıdır. Yapılan bazı araştırmalara göre birini arkadaş olarak görebilmek ortalama elli saatlik etkileşim gerektiriyor. Bu 50 saatin çoğu derin sohbetlerden değil, küçük konuşmalardan oluşuyor. “Bugün çok kalabalık değil mi?”, “kahve sırası hep böyle uzun mu?” gibi cümleler farkında olmadan dostluğun temelini atıyor. Belki de bir kafede başlattığınız küçük sohbet, bir hafta sonra birlikte girilen bir sınavda başarı dileklerine dönüşebiliyor.
Küçük sohbetlerin başarısı ise bazen konudan çok tutuma bağlıdır. İnsanlar genellikle kendilerini dinleyenleri severler. Bence bu yüzden aktif bir dinleyici olmak, iyi bir konuşmacı olmaktan daha değerlidir. Göz teması kurmak, başınızı sallamak, içten bir tebessüm göstermek, bunlar karşınızdaki kişiye onu önemsediğinizin mesajını verir. Aslında iyi iletişimin bütün sırrı da budur. Karşınızdaki kişiye fark edildiği hissini verebilmek… Gerçek bir small talk, yalnızca konuşmak değil, karşındakini duymaktır. Sizi tanımayan birinin söylediklerine bile gerçekten kulak verdiğinizde bir tür güven ilişkisi doğar. Örneğin biri “köpeğim geçen akşam tüm yastıkları dağıttı.” dediğinde, birkaç gün sonra “köpeğin yine enerjik miydi?” diye sormak, küçük bir ilgiyi kalıcı bir sempatiye dönüştürür. Bu, “seni hatırladım” demenin incelikli bir yoludur ve çoğu zaman uzun sohbetlerden çok daha değerlidir.
Elbette herkes küçük konuşmalarda rahat olmayabilir. Bazıları için küçük sohbetlere tam olarak nereden başlanacağı endişe verici olabilir. Oysa küçük sohbetin sihri, doğallığında gizlidir. Çevrenizdeki bir
detayı fark edin, gülümseyin, yorum yapın. “Bugün ne kadar güzel bir gün, değil mi?” kadar basit bir cümle bile yeterlidir. Aynı zamanda small talk, uzun cümleler değil, doğru ton ister. Hatta bazen konuşmasanız bile, samimi bir gülümseme ya da kısa bir selam bile bu görevi yerine getirir.
Son olarak small talk yalnızca sosyal ortamlarda değil, iş dünyasında da kilit bir rol oynar. Bir iş
görüşmesinde, toplantı öncesi kısa bir sohbet gerginliği azaltır; bir etkinlikte “sizi bir yerden
tanıyor muyum?” cümlesi, yeni bir iş fırsatına dönüşebilir. İletişim eğitmeni Dan Bullock’un
dediği gibi, “Küçük sohbet ustalaşılırsa, büyük kapılar açar.” Çünkü insanlar önce sizi sever,
sonra söylediklerinizi dinler.
Sonuçta, küçük sohbetler göründüklerinden çok daha derindir. Hayat bazen uzun konuşmalarla
değil, küçük cümlelerle değişir. Bir tebessüm, bir soru, bir kahve sırasındaki iki kelime… Belki
de o an, gününüzün en güzel anına dönüşür.
Bir dahaki sefere biri size “hava bugün nasıl?” dediğinde onu geçiştirmeyin. O kısa cümle,
belki de yeni bir dostluğun veya hiç beklemediğiniz bir fırsatın başlangıcıdır. Small talk
küçük olabilse de etkisi sanılandan daha büyüktür.
KAYNAKÇA
Sheen, Emily, “What Is Small Talk?”, Medium, 2023.





