İspanya Günlükleri 1: Madrid – Toledo

Bu bayram tatilinde İspanya’daydım. Bu dışarıdan bakıldığında bir bütün olarak görülen, fakat içindeki kültür karmaşasıyla insanı adeta cezbeden ülkeyi talan etmeye 8 günün yetmeyeceği aşikârdı aslında, fakat gezmek ve görmek için her ufak tatilden faydalanmak gerektiği taraftarı olduğum da kesin, bu yüzden de bayramdan önceki son cumartesi sabahı saat 08.00 uçağıyla Madrid istikametine doğru yola çıktık.
Madrid’e Varış ve İlk Gün

-1-

İspanya ile Türkiye arasındaki saat farkının 1 saat olduğunu göz önüne alırsak, yerel saatle sabah 11:30 civarı uçak Madrid’e indi. Hava soğuk ve hafif yağmurluydu. Turumuzun bize sağladığı otobüse binerek genel şehir turumuza başladık. İlk durağımız Madrid’in ünlü Boğa Güreşi Arenası idi. Hala boğa güreşlerinin devam ettiği bu devasa yapı Las Ventas meydanında yer alıyor. İspanya Kralı 2. Philip ‘in emriyle 16. yüzyılda inşaatı başlayan bu yapı, tam önünde bir Matador heykeline de sahip.
-2-

Daha sonra,  ünlü Sol Meydanı’ndan, Madrid’in büyük balık pazarına, oradan da Mayor Meydanı’na geçtik. Mayor, Sol Meydanı ile birlikte en turistik meydanlardan biri. Burada yemek yenmesi pek tavsiye edilmiyor çünkü çok turistik olduğundan ortalama bir yemeği yüksek fiyatlara yemeniz mümkün. Yalnız tur olarak karnımız zil çalmaya başladığı için Mayor meydanındaki ara sokaklardan birindeki “Kalamar Ekmek” ‘çiye aynen daldık. Ufak bir bilgi daha, İspanya’da deniz ürünlerini iç rahatlığıyla yemeniz mümkün çünkü bu ülkede, ürünler çıktıktan sonraki ilk gün ciddi bir civa ve diğer zararlı metallerin olup olmadığına dair bir kontrolden geçiyor ve daha sonra raflara konuluyor. Neyse, bu kalamar ekmek olayı inanılmaz birşey, bir sandviç ekmeğinin içine tepeleme kalamar konuluyor ve kalamarlar tombiş tombiş. Harıl harıl çalışan bu ufak restoranda afiyetle yemeklerimizi mideye indirdikten sonra ( kişi başı yaklaşık içeceklerle 4 avro gibi bir para vererek ) burdan ayrıldık. Daha sonra otobüsümüze binip önce Don Quixote ve Cervantes’in heykellerini, sonra karşısındaki ünlü punkların istila ettiği ve girişin kesinlikle yasak olduğu binayı gördük ve otelimize doğru yola çıktık.

-3-

Yol ve ilk günün verdiği yorgunlukla otelimiz olan Hotel Chamartin’e vardığımızda, 2 saat kadar dinlenip yemeğe çıkmaya karar verdik. Hotel Chamartin, Madrid metrosunun Chamartin durağının tam karşısında, dört yıldızlı gerçekten konforlu bir otel.
Akşam otelden tekrar çıktığımızda ilk hedefimiz Hard Rock Cafe idi. Metroyla Sol Meydanı’na indikten sonra Paeso de la Castellana’da uzun bir yürüyüşten sonra mekana vardık. Kurtlar gibi açtık ve tabii ki İspanyolların ünlü “Nachos” u ve Estrella birasından tattık. Nachos etli ve tavuklu seçenekleri olan bir çeşit atıştırmalık cips. Atıştırmalık derken o kadar da hafife almamak gerek çünkü önünüze kocaman bir tabak geliyor ve iki kişinin gayet doyabileceği bir porsiyonda oluyor. Bu yüzden İspanya’da yemek siparişi verirken düşünmeniz ve sormanız gereken bir başka durum da yemeklerin ebatları.
Toledo’ya Yolculuk ve Madrid’de 2. gün

 -4-

Ertesi sabah Madrid’e yaklaşık 1 saat mesafede olan ve heryerinden buram buram tarih akan İspanya’nın eski başkenti Toledo’ya doğru yola çıktık. Otobüsten indiğimizde ilk olarak bu şehre özel Arap ve İspanyol altın ve gümüş işleme sanatını görebileceğimiz ufak bir atölyeye girdik. Burada bize bu hem birbirinden çok uzak hem birbirlerine kaynaşmalarıyla yakınlaşmış iki kültürün türlü türlü olan takı işlemeciliğinin senelerdir nasıl yapıldığı gösterildi. Atölyeden çıkınca, yine Toledo’nun ismiyle nam saldığı “Toledo Kılıçları” nı gördük. Buradan çok ünlü filmlere kılıçlar yapılıp yollanıyormuş, öğrendik. Hatta ben dayanamayıp bir orta boy kılıç aldım.

-5-

Daha sonra bu kültür karmaşasını barındıran şehrin merkezine doğru yürüyerek yola çıktık. Şehir gerçekten çok tepede olmasına rağmen ispanyollar bunun da bir çaresini bulmuş ve şehrin tarihi dokusunu bozmayacak şekilde yürüyen merdivenler yapılmış. Şehre çıktıktan sonra ilk işimiz şehrin labirent gibi sokaklarından geçerek tüm ülkenin en önemli kathedrallerinden biri olan Toledo Kathedrali’ni ziyaret etmek oldu. Toledo Kathedrali’nin içindeki hazineleri anlatmak yetmez aslında görmek lazım. Tamamen altın olan ve üzerinde Hz. İsa’nın doğumundan sahneler olan, ancak kraliyet ailesinin ve büyük din adamlarının girebileceği kathedral duvarı, her sene sokak ayinlerinde taşınan, sırf bu ayin için Antonio Banderas’ın ülkesine geldiği yine tamamen som altından 2 tonluk heykel, papazların ve psikoposların giydiği ipek ve diğer değerli kumaşlardan yapılan kıyafetler…tamamen bir bolluk söz konusu. İhtişam hep ön planda.

Şehri gezdikten sonra Madrid’e geri döndük. Bu sefer akşam ismini duyduğumuz, Fatigas del Querer adlı restoranda yemeğimizi yemeye karar verdik. Çok sıcak ve samimi, hem bar hem restoran olan bu yerde yine dayanamayıp kalamar ve kızarmış mantar ile yanında ülkeye özgü, kırmızı şarapla yapılan “Sangria” sipariş ettik. İçinde meyve dilimleri olan bu içki, her ne kadar masum görünse de hem yemeklerde hem aperatif olarak içilebilecek bir içki.

-6-

Madrid’deki son gecemizi, yemeğimizi yedikten sonra sokak sokak ve meydan meydan gezerek geçirdik. Daha sonra otelimize dönüp ertesi gün Cordoba’ya, oradan da Sevilla’ya olan yolculuğumuz için hazırlanmaya başladık.

Leave a Reply