Aydınlanma çağı insanoğlunun en önemli dönemeçlerinden birisi olarak kabul ediliyor.

”Aydınlanma çağı” insanlığın en önemli dönemeçlerinden birisi olarak kabul ediliyor.

Aydınlanma Çağı’nın getirisi olan bilim ve teknoloji sebebiyle insan iş gücüne duyulan gereksinim, Aydınlanma Çağı öncesindekine nazaran arttı. Bilim ve teknoloji ile yeni icatlar ve yeni teknolojik makineler yapıldı; bu kadar gelişmenin sonucunda insan iş gücüne duyulan gereksinim de aynı oranda artmaya devam etti. Teknolojinin bu müthiş üretim hızına yetişebilmek için de insanlar da iş gücü üreten makinelere giderek benzemeye başladı. Toplumların gereksinim ve beklentileri ise insanlardan makineye benzeyen bir tür özenli iş gücü sunmak olmaya başladı; fakat bu makine misali çalışmanın en olumsuz etkisi ise toplumsal ve insani ilişkilere, sağlığa ve  insan psikolojisine zarar vermektir. İşçilerin çok yoğun olan çalışma planı, işçilerin kendilerine yabancılaşmasına sebep olup; işleri, aile ilişkileri zarar görmeye başlar. Böylece, aileleri tarafından bir para kaynağı, patronları tarafından da sadece bir makine olarak görülmeye başlarlar.

Günümüz kapitalist dünyası işçilere aşırı bir iş yükü yüklemiş olup, işçiler, kendilerinin alamayacağı ürünleri ve eşyaları üretmeye zorlanıyorlar. Eşyanın üretim süreci işçilerin kendisini, benliğini ve insani doğasını yok saymaktadır. İşçiler, kendi dışındaki şeylerin gereksinimlerini gidereceği bir iş gücü üretmeye zorlanmalarından dolayı yıpranıyorlar ve işlerinden tatmin olamıyorlar. Hatta, kendilerinin satın alamayacağı şeyler üretiyorlar. Bu yüzden, aslında kendilerini tatminsiz kılan nesneyi ve kendilerine yabancılaşma

Kapitalist sistemin gelişen dünyada her geçen yıl daha büyük sorunlar oluşturması muhtemel gözüküyor.

Kapitalist sistem, iş yükünü sırtlayanların büyük sıkıntılar çekmesine sebebiyet veriyor.

sebeplerini üretiyorlar. Her şeyden önce, bu tür bir iş gücü, zorla dayatılan bir iş gücüdür ve bu iş gücü sadece işçiyi ilgilendirmeyen şeylerin tatmini ve memnuniyeti için vardır. Bu durum, işçinin işinden tatmin olamamasına sebebiyet verir. Kendi işi aslında kendisinin değil, bir başkasının işidir ve başkasının tatmini içindir. Sonuç olarak kendi emeğinin ürettiği iş başkasına ait olunca işçi, aslında kendi kendinin kaybına sebep oluyor. Bunun yanında, söz konusu iş gücü üretiminden kaynaklanan kendine yabancılaşma gibi, emeğin üretim süreci de işçinin kendisine yabancılaşmasına sebep oluyor.

Emeğin üretim süreci, işçiyi; acı çekme misali bir çalışma etkinliğine, zayıflık misali bir güce, hadım olma misali bir baba oluşa yönlendirir. İşçinin kendi fiziksel ve mental enerjisi, kendi özel yaşamı veya kendisine karşı olan çalışma etkinliği dışındaki ne yaşamıysa, işçinin ne kendi isteğine bağlı ne de kendisi o yaşama aittir. Üretme sürecinin stresi ve yoruculuğu fiziksel yıpranmaya ve zayıflığa sebep olmakla birlikte emeğinin ürettiği ürünü satın almaya işçinin gücü asla yetmeyecektir. Emeğin ürünü arttıkça, işçinin kendisine ve çevresine yabancılaşması doğru orantılı olarak artacaktır.

Yazı dizimiz, işçinin ailevi ve sosyal ilişkilerinin nasıl zarar gördüğünü ve işçiye bu durumun verdiği zararlarla devam edecek.

Leave a Reply