large (6)

Yıl 2024. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde Ayşe kadının çocuğu, Mustafa beyin torunu olmuş iken dünya üzerinde “Ahlakkent” adında bir ülke varmış. Eskiler bilmez ama bu ülkenin coğrafi konumu, Doğu’nun kadim bilgeliği ile Batı’nın modernizmi arasında bir yerlerdeymiş. Dereleri şırıl şırıl, köyleri cıvıl cıvılmış vakti zamanında. Fakat böyle güzel ülkeyi rahat bırakırlar mı hiç? Bazı çıkar lobileri ülkenin üzerinde türlü türlü oyunlar oynamaya başlamışlar. Türkülerde geçen şehirlerinin ismi değişmiş, o efsanevi köylerin arazileri bir bir özelleştirilmiş, dereler kurutulmuş. Ormanların yerini büyük büyük siteler, derelerin yerini alışveriş merkezleri almış. Kimisi bu durumu Batı’nın modernizmine yormuş, bir hayli memnunmuş. Kimisi ise durumu eleştirmeye kalkmış. Gel zaman git zaman insanlar düşünceleri farklı diye birbirlerini görmezden gelmeye hatta onları ötekileştirmeye başlamışlar.

salvador-dali-three-sphinxes-of-bikini

 

Bu ülkenin yalnız ama yalnız iki tanecik şehri varmış. Bir tanesi Kuzey’de konumlanmış Metro Ahlak, bir diğeriyse daha Güney’de yer alan Serbest Ahlakmış. Metro Ahlak, teknolojisiyle görenleri hayran bırakıyormuş. Teknolojileriyle yapma parklar bahçeler kurmuşlar. Sitelerin arasında pek görülmezmiş bu parklar ama kuşları cıvıl cıvıl, arıları vızır vızırmış. Hükümet mensupları bu parklarda gençlerle oturabileceği günleri hayal edip dururlarmış.

 

Şehrin güvenliği için hükümet bir takım yeni yaratıklar geliştirmiş. Bu yaratıklara polklar denirmiş oralarda. polkların kulağı yokmuş, insanları dinlemezlermiş. İki adet ele sahip olan bu polkların, beş adet ayağı ile bir de vücutta yaratım esnasında kendi kendine beliren bir sopaları varmış. polkların bir diğer özelliği ise sinirlendiklerinde ağızlarından bir gaz salınımı yapabilmeleriymiş. Bu gaza maruz kalan her kimse uyurgezer olurmuş. Uyurgezer dediysek şöyle düşünün: beyin fonksiyonlarınız aynı uyurkenki vaziyetinde, nefes almak otomatik, acıkmak veya susamaksa vücudun kendi inisiyatifinde. Size ne dense yapabilirsiniz. Yol verilse gidersiniz, evinizde zor tutuluyorsunuz. Gaz dışında polklar çok güzel kokarlarmış. Bu kokuyu kim duysa onlara hayran kalırmış. Bu nedenle bazı Serbest Ahlak sakinleri kokuyu duymamak için özel geliştirilmiş bir maske kullanırlarmış.

 

Metro Ahlak’ın bir çok spor takımı varmış. Bu takımların siyasetten tamamen bağımsız olmalarının dışında hükümet mensuplarının her takıma ait atkıları evde kapılarının ardında hazır bulunurmuş. Serbest Ahlak’ın ise Serbesttaş adında bir adet spor takımı varmış. Bu takıma gönülden bağlı olan “Pazar” arada bir karışırmış. Pazar ne zaman karışsa Polklar devreye girer ve halkı bir süre için yatıştırırlarmış.

 

Gazeteler pek yandaş olduklarından (gerek Metro Ahlak, gerekse Serbest Ahlak için) insanlar her sabah bilgisayarlarının başına geçip Tivitır adında sosyal bir yayın organını okurlarmış. Gazeteler her zaman çok uçlarda yazılar yazar, bir kentin düşüncesi yüceltirken diğerininkiyse yerilirmiş. Yerilen düşünce, sinirlenir kendi düşüncesini yüceltir ve onu diğerlerine de zorla benimsetmeye çalışırmış. Bu böyle bir kısır döngü oluvermiş iki şehir arasında.

 

Gelelim sosyal yaşantılarına… Metro Ahlak’ta evler çok odacıklıymış. Kızlar daha iyi anlaştıkları için anneleriyle, oğlanlar da aynı sebepten ötürü babalarıyla kalırlarmış. Yatak odaları daha önceden hükümet tarafından belirlenen renklere boyanırmış. Kadınlar evde yemekler pişirirler, kızlarını ev işlerinde eğitirlermiş. Oğlanlarsa sabah okula gider, akşam babalarının işyerine, işin inceliklerini öğrenmeye giderlermiş. Evde bulunan bir alarm sistemi, hükümet tarafından belirlenen bir saatte ötermiş. Saat öter ötmez aile ortak salonda birleşir, saat bir daha ötünceye dek sosyalleşirlermiş. Serbest Ahlak’ta bulunan evler ise 7×24 gözetlenirmiş. Bu gözetlemeyle görevlendirilen sistemin ismi UluManitu’ymuş. Gözetleme ev ahalisini rahatsız etmeyecek biçimde yapılırmış. Asıl amaç ailenin habitatı ve genel yaşantılarıyla ilgili bilgi sahibi olmakmış. Bir belgesel gibi düşünün. Bu kentin evlerinde ise çok az oda bulunurmuş. Akıllı bir alarmları olmamasına karşın gün içinde belli saatlerde ortak salonda buluşur yemek yerlermiş. Bunun dışındaki zamanlarda ise ailenin her bir mensubu farklı işlerle meşgulmüş. Boş zamanlarında ise hobi olarak –insanların pek çoğundan daha- akıllı telefonlarından oyun oynarlarmış.

UluManitu'yu gören olmamış ama bir temsili resmi yapılmış.

UluManitu’yu gören olmamış ama bir temsili resmi yapılmış.

 

Bosch Ristikandmine  İki kent de birbirlerini   hem ev düzenlerinden   hem de yaşayış    biçimlerinden dolayı sürekli eleştirirlermiş.    Birbirlerini anlamaya      çalışmazlarmış. İki  kent hiçbir zaman  birbirinden farklı  değilmiş oysa. Hiç  birbirilerini  dinlemedikleri için  aralarındaki akranlığı  da hiçbir zaman  kavrayamamışlar.  Hatta bir biyolojik  ailenin iki farklı mensubu iki farklı şehirde ikamet edebilirmiş. Bayramlarda seyranlarda bir araya gelirler ama hiçbir zaman ev yaşantılarından konuşmazlarmış. Fakat iki tarafta bilirmiş, karşı tarafın ona olan bakış açısını. Konuşmadan, dinlemeden yarattıkları bu bakış açısı aslında tül bir perdeymiş aralarını örten. İki taraftan biri ağzını açsa, düşüncelerini paylaşmaya çalışsa ve bir diğeri de dinlese bu perde bir anda yok olacakmış. Bir taraf polkların korkusundan diğeri de öbürünün salgılayabileceğini düşündüğü o zehirli kokuya olan çekincesinden hiç bu konuları konuşmazlarmış.

 

Aslına bakarsanız doğal ülkelerin hiçbir şehri, hiçbir farklı takımı olmaz. Doğal ülke denilen sadece bir toprak parçasıdır. İnsanların karışık ve özgürce yaşaması gereken. Şehirler, renkler, korkular modernizm denilen tek dişli canavarın prangalarıdır. Sınırlar çizmek insanoğlunun en büyük hatalarından biridir. Bırakın sınırlar sadece haritalarda olsun. Onları somutlaştırmayın. Bırakın şehir isimleri veya şehirlerin coğrafi konumları insan yaşayışlarını etkilemesin. Bırakın hükümete hak verin kimi zaman. Sadece dinleyin en azından, belki bir bildiği vardır. Ha eğer yanlış biliyorsa susmayın, uyumayın. Konuşun onunla, bırakın anlamasın veya hak versin.

the_garden

Sınırlar, aynıyı bölmekten başka hiçbir işe yaramaz.

 

Unutmayın, önemli olan sizi dinleyip dinlemedikleri değildir. Önemli olan, sizin konuşabiliyor olmanızdır. Konuşun, konuşun ki aradaki tül perde yağmurdan sonra dağılan bulutlar gibi dağılsın. Bırakın tek sınır ülkeyi ikiye bölen gökkuşağı olsun. İçinizde güneş açmasına izin verin!

large

 

Bazı Resimler İçin Kaynakça:

Heironymous Bosch’un, Salvador Dali’nin çizimleri

Leave a Reply