Onun adı Pelin*. Hepimiz tanıyoruz onu. Mutlaka onunla bir yerlerde karşılaşmışızdır. Bir kafede, marketteki kasa kuyruğunda, bir filmde ya da herhangi, sizin de hatırlamadığınız bir sokakta… İddia ediyorum; bu yazıyı okuyan tüm ama tüm okuyucular hayatlarında en az bir defa Pelin’le karşılaştılar. Onunla samimi olanlar bile var.
Az çok tanıdığımız için çok da fazla detaylandırmaya gerek yok ama ben dilimin döndüğü kadar Pelin’i sizlere anlatmaya çalışacağım.
Pelin kalburüstü yahut da iyi gelirli bir ailenin ikinci kızı. İyi bir üniversitede okuyor. Ailesi ve yakın çevresi onunla gurur duyuyor. Babasının iş çevresi nispeten geniş olduğu için mezuniyetten sonra muhtemelen iyi bir şirkette işe başlayacak. Pelin modayı yakından takip etmese de giyimine ekstra özen gösteren bir kız. Hemen her hafta iPhone’uyla, gittiği kafede yediği çikolatalı suflenin fotoğrafını çekip Instagram’a koyuyor. Tabi ki bu haftasonu gezmelerinde kız arkadaşları yoksa yanında, mutlaka sevgilisi var; Arda…
Pelin benim dostum olduğundan onun hakkında biraz da acı söyleyeceğim. Kendisi her ne kadar siyaseti okumayı, izlemeyi, konuşmayı sevmese, ülkesinin siyasi geçmişinden, aktörlerinden bihaber olsa, iki tane bakanın ismini ezbere sayamasa da, gündem ve siyaset hakkında yorum yapmaya bayılır. Bilgi sahibi olmasa da fikir sahibidir. Toplumsal-siyasi olaylardan sonra bilgisayarını önüne alıp video paylaşmaktan, yorum yapmaktan çok keyif alır. Bunu yapmak onu deşarj eder. Toplumsal olaylardan siyaset devşirmek onun işidir.
Gelelim bugüne… Resmi kaynaklara göre 301 maden işçimizin vefat ettiği Soma’daki elim facianın üstünden daha 24 saat geçmeden; yüzlerce insanın henüz yerin altında kurtarılmayı beklediği olayın bir ihmalden kaynaklandığını, cinayeti bırakın bir katliam olduğunu, işçilerin kaçının sigortasız çalıştığını, maden ocağını işleten firmanin ne tarz kirli siyasi bağlantıları olduğunu bilir. Biz bilemeyiz ama o bilir. Biz göremeyiz ama ‘onun elf gözleri’ bunları tüm çıplaklığıyla görür.
Çünkü Pelin insandır. Pelin vicdanlı bir vatandaştır. Pelin suçlamalıdır ki deşarj olmalıdır. Kendisini sükûnete davet edenler; konunun önce insanî, sonra siyasî olduğunu söyleyenler insanlıktan nasibini almamış kimselerdir. Çünkü her ne kadar olursa olsun üzülmek, ağlamak, sabretmek, yardım etmek, dua etmek yetmez; kızmak da gerekir. Kızılacak birilerini bulmak gerekir. Üzülmek yetmez, onun istediği gibi üzülmek gerekir. Onlar için dua etmek yerine, Facebook profil fotoğrafını siyaha boyamak gerekir.
Pelin bırakın odun sobası yakmayı bilmeyi, onu hayatında birkaç defa görmüş ve yanında ısınmıştır. Sobanın üzerinde ısınan ve elde yıkanacak bulaşıklar için su ısıtan güğümün ne olduğunu bilmez. Hayatında hiç kendi başına hamam tasıyla yıkanmamış, dört kişi aynı tabaktan yemek yememiş, ablasının eskiyenlerini giymemiştir. Anneannesinin ayağındaki yün patikleri görünce “Ay ne kadar sempatikleeer!” diye düşünür. Bayramdan bayrama ziyarete gittiği köydeki babaannesiyle çektirdiği, üzerinde “Biricik babaannem ve ben” yazan ‘selfie’sini Facebook’a koyar. Derdin büyüğü küçüğü olmaz ama onun en büyük derdi, akan makyajı ya da rüzgarda bozulan fönüdür.
Pelin bu hayatı yaşamıyordur. Elbette yaşamak zorunda da değildir. Ancak bu hayatı yaşayan insanları içselleştirip anlamayı bırakın, Soma’da maden faciası yaşanana kadar, bu faciadan sonra gün yüzüne çıkan hayatları hatırlama ihtiyacı duymaz. Onu da bir kenara bırakın, daha bir ay önce o işçileri bir torba kömür karşılığı oylarını satmakla itham etmekten çekinmemiştir. Kendisinin bu ultra-elitist yaklaşımının, bir vatandaşa yapılacak en büyük hakaretlerden biri olduğunun farkında bile değildir. Falanca partinin falanca mitingine otobüslerle taşındığını söylediği ‘bindirilmiş kıtaların’, bugün yerin altında kurtarılmayı bekleyenler olduğunu unutmuştur. Muhalefet partilerinin daha çok yüksek eğitimli vatandaş profilinden oy aldığı sonucunu içeren anketleri gururla paylaşmıştır.
Belki de madenden çıkamayan kocası için ağlayan kadınları şöyle bir incelese, onların AK Parti mitinglerinde “Hülooooğ!” diyerek nara atan ablaların, “Tayyip Erdoğan’ın kılıyız!” diye bağıran teyzelerin giyim-kuşamlarıyla, kültürleriyle, alışkanlıklarıyla, toplum içindeki demografik-sosyolojik dağılımlarıyla bire bir aynı olduğunu görecektir. Kısacası Pelin, geçmişte hakaret ettiği bu insanların Soma’da karşısına çıktığını görüp utanamayacak kadar kördür.
Pelin kim mi? Pelin sizlersiniz. Pelin bizleriz. Pelin’ler her yerdeler. Bir kafede, marketteki kasa kuyruğunda, bir filmde ya da herhangi, sizin de hatırlamadığınız bir sokakta… Daha da ironik olanı; ister inanın ister inanmayın, toplum olarak son yıllarda yaşadığımız içler acısı kutuplaşmada biz Pelin’lerin en az Başbakan kadar payı var.
Söz konusu maden işletmecisi şirket yetkililerine gelince… Eğer ihmalleri varsa -ki şahsi kanaatim bunu gösteriyor- dilerim hem dünyevi hem de ilahî adalet karşısında hakettikleri muameleden mahrum kalmasınlar.
Son olarak; “Bu olanlar, bizim insanımıza müstehak” diyerek içindeki Pelin’i açığa çıkaran Yılmaz Özdil’e de teşekkürümü edeyim. Kendisi bu tespiti sonrası çark edip kıvırmaya çalışsa da neyse ki bu kez yediremedi. O kadar da değil Sayın Özdil.
* Yazıda sözü geçen Pelin, hayali bir karakter olmakla beraber, gerçek kişilerle ilgisi yoktur.