Turkish Airlines Euroleague’de çeyrek final heyecanı tüm hızıyla devam ederken Madrid biletini alan ilk temsilcimiz Fenerbahçe Ülker oldu. Tel Aviv’de bir cehennem atmosferinde oynanan maçta rakibini uzatmada 75-74 deviren Fenerbahçe Final Four’a yükselerek 2001 yılında Final Four oynayan Efes Pilsen’den sonra bu başarıyı yakalayan 2.takım oldu.
“Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir” denir ya, Fenerbahçe de Top 16’da oynadığı son 11 maçın 10’unu kazanarak ( bu galibiyetlerle deplasmanda alınan CSKA ve Olympiakos galibiyetleri de dahil) mutlak favori olarak gelmişti seriye. Ancak hem takımın 2007-2008’den beri ilk kez çeyrek final oynayacak olmasıyla beraber favori olmanın yarattığı baskı, hem de İsrail’de karşılaşılacak atmosfer beni seri öncesi endişelendiren faktörlerdi. Bundan dolayıdır ki; çeyrek final eşleşmelerini değerlendirirken seriyi 3-2 kazanacağımızı yazmıştım 2 hafta önce. Nitekim; Ülker Sports Arena’daki ilk maça da iyi başlamadı Fenerbahçe. İlk yarıda Pargo’nun durdurulamaz oyunu karşısında bütün gözler sakat olan Hickman’ı ararken 3.çeyrekte fark 11 sayıya çıktığında tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Ama bu noktada, belki de geçen sezona göre en büyük farkını bir kez daha ortaya koyan Fenerbahçe pes etmedi ve Preldzic’in ateşlediği geri dönüşü Vesely’nin son dakikalarda iki pota altında da 3 kişilik oynadığı oyunla taçlandırarak seride 1-0 öne geçti. İlk maçlar her zaman zordur, Fenerbahçe de ilk maçın büyük bölümünde iyi oynamadı ama böyle bir günde bile kazanarak büyük takım olmanın önemli parçalarından olan “Winner” lığın sinyallerini verdi. Bu maçın ardından benim ve tahminimce birçok Fenerbahçe taraftarının kafasında serinin kalanı ile ilgili soru işaretleri oluştuğunu düşünüyorum. Ancak Obradovic’in askerleri bu soru işaretlerini silmekte fazla gecikmedi. İki gün sonrasında yine Ülker Sports Arena’da oynanan maçta rakibini deyim yerindeyse ilk dakikadan itibaren sürklase eden Fenerbahçe, daha ilk periyotta farkı 16 sayıya çıkardığı maçta rakibinin farkı tek hanelere indirmesine bile izin vermedi ve maçı 15 sayı farkla kazanarak seriyi İsrail’de bitireceğinin sinyalini verdi. Bu maçla ilgili de vurgulamam gereken en önemli nokta, parkede kim olursa olsun işini en iyi şekilde yapması oldu. Sert savunmanın beslediği hızlı hücumların yanında Maccabi’nin yetişemediği hızda bir set temposu ile oynayan Fenerbahçe, seriyi 2-0’a getirirken rakibine sadece skor anlamında değil mental anlamda da ciddi üstünlük kurdu.
İsrail’deki üçüncü maç ise tam da beklendiği gibi, Maccabi’nin gerek oyunda gerekse tribünlerde salonun her yerini saran büyük baskısı ile başladı. Daha ilk dakikalardan farkı açan İsrail ekibine karşı Fenerbahçe’nin sakin kalıp kendi doğrularını uygulaması gerekiyordu. Zisis’in oyuna girişiyle bunu başaran ekibimiz Yunan oyun kurucunun saha içi organizasyonu yapmasının yanında verdiği ekstra skor katkısı ile önce farkı eritti ardından da skoru üstün götürmeye başladı. Son periyodun son dakikalarına kadar belli dönemlerde Zisis’in, belli dönemlerde de Emir, Bogdanovic, Goudelock ve Vesely gibi oyuncularının sorumluluk almasıyla rakibinin her hamlesine cevap veren Fenerbahçe son 33 saniyeye 65-63 geride girdiğinde yürekler ağızlara gelmişti. Ancak doğru bir pota altı hücumunu Vesely’nin smaçla bitirmesi ve son topun savunulmasıyla Final Four sevincini yaşamak için bir 5 dakika daha beklememiz gerekiyordu. Maç boyunca gerek rakip oyunculara, gerek her düdükte salonu inleten taraftara, bazen de basketbolu dövüş sporları ile karıştıran Maccabi’li oyunculara (3.periyodun başındaki bir pozisyonda Goudelock 3 Maccabi’li oyuncuya fake atarken oyunculardan ikisi birer omzundaydı, pota altı mücadelelerindeki abartılı sertliği hiç saymıyorum.) göz yuman hakemlere karşı savaşan oyuncularımız tükenme noktasına gelmiş, Bjelica ise 5 faulle oyun dışı kalmıştı. Uzatmada da son 2 dakikada üstünlük sürekli el değiştirirken adrenalinden kalpler durma noktasına gelmişti. Son 15.7 saniyeye 1 sayı geride giren Fenerbahçe’nin sadece bir baskete ihtiyacı vardı. Burada da Avrupa basketbolunun gelmiş geçmiş en başarılı koçu Obradovic’in dehası sahneye çıkacaktı. Son dakikaları 4 kısayla oynayan Sırp efsanesi, Maccabi koçunun da beklediği gibi topu Goudelock’a teslim ederken Zisis, Bogdanovic ve Preldzic’i de doğru yerlere gönderip onların savunmacılarının Goudelock’a yardıma gelmesini engellemişti. Vesely’nin önce tepede yaptığı perdeleme ile içeri dalan “Mini Mamba”, Çek oyuncunun Bogdanovic’in savunmacısına yaptığı perde ile açılan boşluktan boş turnikeyi bırakıp takımını 75-74 öne geçirdiğinde Final Four’a bir savunma uzaklıktaydık. Obradovic bu son topta, rakibin topu kullanması beklenen oyuncusu Pargo’nun savunmasını daha 19 yaşındaki Kenan’a veriyor, Kenan da hocasının yüzünü kara çıkarmıyor ve harika savunmasıyla Pargo’ya geçit vermiyordu. Kaçan şutun ardından aldığımız ribaund ile maç bitiyor, Tel Aviv’den Madrid’e kanat çırpmaya başlıyorduk.
Böyle büyük başarıların ekip ruhu ve işbirliği ile geldiğine dair şüphe yok. Fenerbahçe de oyuncusundan koçuna, yöneticisinden malzemecisine kadar inanarak Final Four’a yükseldi diyebiliriz. Obradovic’in takımın başına gelmesi ve kurulan iddialı kadro ile büyük beklentilerle başlanan, ancak Top 16’daki hayal kırıklığı ile sonlanan geçen sezonun ardından Obradovic’e inanan ve sabreden yönetim bunun meyvelerini bu sezon almış gibi görünüyor. Bu sezon da Top 16’da yakalanan galibiyet serisine kadar taraftarların(ben de dahil olmak üzere) “Geçen sezon ki senaryo tekrarlanacak mı acaba?” diye kendilerine sorduklarını tahmin ediyorum. Ancak Fenerbahçe sabrederek, gün be gün takım düzenlerini oturtarak ve her maçta takım halinde mücadele ederek sert savunma ve hücumda top paylaşımı temelli oyunuyla Final Four’a uzanmayı başardı.
Elbette ki daha hiçbir şey bitmedi, aslında her şey şimdi başlayacak desek yanılmış olmayız. Fenerbahçe’nin 15-17 Mayıs tarihlerinde Madrid’de oynanacak Final Four’a kadar başarının rehavetine kapılmadan kendini hem fiziksel hem de mental olarak bu zorlu maçlara hazırlaması gerekiyor. Vesely’nin Top 16’dan beri her gün yükselen performansı, Zisis’in saha içi organizasyonu bir maestro gibi yönetmesi, Goudelock’ın keskin nişancı şutları, Bogdanovic ve Bjelica’nın gerektiğinde skor katkıları gerektiğinde de takımın beyni rolünü üstlenmeleri takımın olumlu yönlerinde sadece bazıları. Bunun yanında eksik yönler de yok değil tabii. İsrail’de oynanan maçta Fenerbahçe’nin seyirci baskısıyla gücü artan sert savunma karşısında zaman zaman bocaladığını ve set temposunu kaybettiğini gözlemledik. Bu tip durumlarda dış oyuncuların bire birleri üzerinden sayı aramak yerine potaya penetre etmek ve uzun oyuncuların alçak post oyunlarından daha fazla yararlanmak gerekiyor. Ayrıca Zisis’in oyunda olmadığı dakikalarda Emir’in sayı bulmaktan çok hücumu organize etmeye odaklanması Fenerbahçe için Final Four’da oldukça önemli olacak.
Euroleague’de Final Four maçları 15-17 Mayıs tarihlerinde Madrid’de oynanacak. Son şampiyon Maccabi’yi süpüren Fenerbahçe’miz yarı finalde Real Madrid-Anadolu Efes eşleşmesinin galibiyle oynayacak. Biliyoruz ki; bu noktaya geldikten sonra rakip kim olursa olsun hedefiniz şampiyonluk, inanıyoruz size!!
y.ö
Hocam kutlarım bütün tahminleriniz tuttu.Fakat fenerbahçe bizi yanılttı seriyi kısa kesti.