Bir süreliğine bildiğiniz her şeyi unutun, çünkü yanlış biliyor olabilirsiniz. Ülkemizde orta öğretim çağında bize öğretilen çok basit bir şey vardı ve buna hala inananlarımız var, çünkü biz derslerine çalışan öğrencilerdik.
“Ortaya atılan bir fikir hipotezdir, hipotez kanıtlanırsa teori olur, teori biraz daha kanıtlanırsa kanuna dönüşür.” Dedi birçoğumuz öğretmenleri. Dürüst olalım hiçbirimiz bu cümle üzerine kafa yormadık. Oysa bir şeyin “biraz daha kanıtlanması” ne demektir? Biraz daha kanıtlandığına ne zaman karar veririz?
Cevap basit: Vermeyiz.
Şimdi orta öğretimin – muhtemelen – başında size öğretilen bu cümleyi unutun.
Öncelikle görüşlerden başlamalıyım. Görüş, herhangi bir konudaki doğruluğu kesin olmayan yargıdır. Bir tişörtün güzel olması, sıcak havaların daha iyi olması gibi şeyler sadece sizin görüşünüzdür ve bu kişiden kişiye değişecektir.
Olgular ise doğruluğu herkes tarafından kabul edilmiş şeylerdir. Güneşin doğudan doğuyor olması, sonbaharda yaprakların sararması, yeni doğan bebeklerin dişlere sahip olmaması, yüksek bir binanın tepesinden aşağıya atlayan birinin en iyi ihtimalle canının yanması bizi şaşırtmaz; çünkü bunların olacağını biliriz.
Hipotezler, hâlihazırda var olan olgulara karşı ortaya atılmış açıklamalardır. Yani zaten kabul görmüş bir şeyin nasıl olduğuna dair ortaya atılmış fikirlerdir. Sonbaharda yaprakların sarardığını hepimiz biliriz. “Sonbaharda yapraklar sararır, çünkü bitkiler hava soğudukça kendilerine sarı renk veren bir madde üretmeye başlarlar.” bir hipotezdir. Hipotezler doğru olmak zorunda değildir ve sürekli yanlışlanmak adına test edilirler. Bilim yanlışlamayı hedefler ki daha doğrusunu bulabilsin. Bitkilerle yapılan bir çalışmada neden artık yeşil olmadıklarını görmeniz ve hipotezi desteklemeniz veya yanlışlamanız mümkün olacaktır.
Teoriler ise hipotezler kadar dar bir olgu üzerine yoğunlaşmazlar ve hipotezler kadar dar değillerdir. Teoriler, birçok kanuna ve hipoteze dayanarak olaylara açıklama getirmeye çalışan bilgi sistemleridir. Ayrıca kanunlardan farklı olarak her zaman geçerlidirler. Örneğin maddelerin kütlelerinden dolayı birbirine çekim uyguladıklarını söyleyen Kütle Çekim Teorisi Dünya’da olduğu gibi Mars’ta, Jüpiter’de bambaşka bir galakside de geçerli olacaktır. Teoriler yapılan birçok gözlemin açıklamasını sunarlar, bu yüzden birçok hipoteze ve kanuna dayandırılmak zorundadırlar. Ayrıca ilerisiiçinde birçok tahminde bulunmamıza olanak sağlarlar ve kendilerini deneyler ile defalarca kanıtlamışlardır.
Ne yazıktır ki, halk arasında teori kelimesi hipotez kelimesine işaret edercesine kullanılmaktadır. Herhangi bir olayı açıklamaya çalışırken “benim bir teorim var” diyen birinin aslında hipotezi vardır ancak teori kelimesi dilimize bu şekilde yerleşmiştir. Oysa ne teoriler ne de hipotezler bir anda ortaya atılan şeyler değildir. Herhangi bir konuda hipotez üretirken, o konuda deneyiminizin olması, bir bilimsel geçmişe sahip olmanız, önceden yapılmış gözlemlere sahip olmanız ve en önemlisi de bu hipotezin mantık sınırları içerisinde yer alması gerekir. Yani “yaprağı sarı yapan ürettiği maddedir” demeden önce, bitkilerin bir şeyler üretebildiğini bilmeniz, mevsime göre ürettikleri şeylerin değiştiğini bilmeniz ve en önemlisi de daha önce sararan bir yaparak gözlemlemeniz gerekir.
Kanunlar, halk arasında bilindiği ve – üzücüdür ki – okullarımızın birçoğunda öğretildiği şekliyle bilimin en üst düzey söylemleriymiş gibi anlaşılırlar. Bir teorinin eninde sonunda kanuna dönüşeceğine inanılır. Ancak kanunları teorilerden ayıran en önemli özellik kanunların gerçekleşen bir olayın nasıl olduğuyla ilgilenmiyor olduğudur. Örneğin Newton’ın ikinci yasasını – diğer bir deyişle ivme kanununu – ele alalım. Yasaya göre bir üzerine uygulanan kuvvet, ivmesi ile doğru orantılıdır; ancak ivmesi de kütlesi ile ters orantılıdır. Kısaca F=ma diye ifade edilebilir. Bu yasaya göre bir cismin üzerine uygulanan kuvvet arttığında – eğer kütlesi sabit ise – cismin ivmesi de artacaktır; lakin yasa değişen kuvvetin ivmeyi nasıl değiştirdiğiyle ilgilenmez. Yasa olayın sonucunu belirtir. Yasalar teoriler kadar geniş alanlarda geçerli olmayabilir. Bir teorinin Mars’a dahi gitseniz geçerli olacağından bahsetmiştim, ancak kanunlar belirli şartlar altında geçerlidir. Örneğin az önce ele aldığımız Newton’un ikinci yasası ışık hızına yaklaşıldığında geçerliliğini yitirmektedir. Bu gibi bir durumda devreye Einstein’ın Özel Görelilik Teorisi girer. Anlaşılacağı üzere yasalar her zaman her yerde geçerli olan şeyler değildir ve olayların nasıl olduğuyla ilgili bir açıklama yapmazlar.
Ve uzun lafın kısası, teoriler asla kanunlara dönüşmezler. İkisi birbirinden tamamen farklı terimlerdir ve çoğu kişi tarafından yanlış bilinmektedir.
Yazımın başında bildiğiniz şeyleri bir süreliğine unutmanızı söylemiştim, umarım işe yaramışımdır. Bir şeyleri yanlış biliyor olabileceğinizi düşündüm, bu benim varsayımımdı; teorim değil.
Kaynaklar ve ileri okuma önerileri;
http://www.livescience.com/21457-what-is-a-law-in-science-definition-of-scientific-law.html
http://undsci.berkeley.edu/article/howscienceworks_19
Hanzel, Igor (1999). The concept of scientific law in the philosophy of science and epistemology : a study of theoretical reason.
http://science.kennesaw.edu/~rmatson/3380theory.html
Bilkent Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’den de yaralanmanızı tavsiye ederim.
Görseller;
http://geologmsu.blogspot.com.tr/2010/04/just-theory.html
http://citizenship.typepad.com/.a/6a00d8341cb34753ef0147e3c24278970b-popup
http://slideplayer.com/slide/762119/