Camp Nou’yu görmekten daha güzel ne olabilir diye sorsaydı birisi orada maç izlemek derdim büyük ihtimalle. Şanslıyım ki Noel tatili için Barcelona’ya gittiğimde her ikisini de gerçekleştirdim ve bu ikisinin üstüne sürpriz olarak da izlediğim maçta Arda “Golden Hattrick” yaparak sahada bir resital sundu bize. Önce müzeden, tribün düzeninden ve diğer stadyum ayrıntılarından bahsedip daha sonra da izlediğimiz maçla ilgili hissettiklerimi yazacağım.
Öncelikle başlamadan şundan bahsedeyim Avrupa’da birçok kulüp stad ve müze gezilerini kendilerine bir gelir kapısı edinmiş durumdalar. 20 Euro civarında olan bu turlara her gün gelen insan sayısını sayısız olarak nitelendirebiliriz. Üstelik ben turizm sezonu dışında gitmeme rağmen gayet kalabalıktı turlar.
Barcelona için konuşursak stadyuma gitmek gerçekten evinizin yanındaki markete gitmek kadar kolay gözüküyor. Şehrin her yanında bulunan turist ofislerinden hangi metro olduğunu öğrenip hemen yola koyulabilirsiniz. Yine metro çıkışında tabelalar size hemen yol gösteriyor ve karşınızda büyük bir stadyumdan önce büyük bir spor kompleksi buluyorsunuz diyebilirim. Hemen girişteki bilet gişelerinden gezi biletinizi alıp bu görkemli ve birçok anının bulunduğu stad turuna başlıyorsunuz. Tabii ki tamamen profesyonel bir ortamın içinde bulduk önce kendimizi. Sizi girişte karşılayıp bilgi veren yetkililerin ardından hemen bir fotoğrafınız alınıyor ve isteğiniz doğrultusunda üzerinde fotoshop yapılmış ve yanınıza Barcelona kadrosu eklenmiş fotoğrafınızı çıkışta belli bir miktar karşılığında alabiliyorsunuz. Daha ilk dakikadan sizi havaya sokan fotoğraflarla donanmış bir tünel ve güzel karşılama keyfinizi bir tık yukarıya çıkartıyor.
Müzesi için çok fazla yorum yapmaya gerek duymuyorum tamamen kupalarla ve tarihle süslü bir müze burası. Barcelona’nın bütün bir tarihini bu müzede bir gün kalıp öğrenebilirsiniz. Tabii ki sadece futbolla sınırlı değil müze. Basketbol takımından kadın futbol takımına kadar bütün başarılar, efsane futbolcular, unutulmayan anılar müzede yer alıyor.
En eğlenceli bölüm ise müzedeki interaktif ekranlar. İlk gördüğümüz interaktif ekranda istediğiniz bir tarihi bilgiyi seçip elinizle büyütüp okuyabiliyorsunuz. O konu hakkındaki videolar, yazılar veya gazete haberleri… Ne isterseniz var! İkinci interaktif ekran ise size geçen sezonlar ile ilgili bütün golleri ve önemli anları video ile gösteriyor. Düşünün önünüzde 100lerce video var ve o an istediğiniz golü seçip izleyebiliyorsunuz. Tabii ki oynamadan, kurcalamadan devam edemedik biz de. Hemen bu güzel teknolojik aletlerden sonra önünüze asıl beklediğiniz şeyler birer birer geliyor. Öncelikle kazanılan Şampiyonlar Ligi kupalarına bakıp o günlere ait anıları hatırlıyorsunuz. Özellikle futbol tarihine ilginiz futbola ilginizden daha çok ise Xavi’nin kupa kaldırdığı o muhteşem fotoğrafa bakıp iç geçiriyorsunuz. Uzun uzun incelemelerden sonra karşınıza “Altın Ayakkabı”lar, “Ballon d’Or”lar çıkıyor. Tabii ki burası Barcelona müzesinden çok Messi’nin kişisel başarı bölümüne benziyor. Burada ilgimi çeken ise bu oldu. Futbolcuların başarıları da kulüp müzelerinde sergilenmekte. Kulüplere aidiyet konusunda takıntılı bir futbolsever olarak en çok hoşuma giden şeylerden birisi de bu olmuştu. İçerideki her şeyi saymaya devam edemeyeceğim çünkü gerçekten oturup en azından 1 saat geçirebileceğiniz kadar çok görsel şölen var içeride saydıklarımdan başka.
Müzeden sonra benim için asıl anlamlı bölüme geliyoruz yavaş yavaş: Tribünler ve saha. Tribünlere girip stadı bir iki dakika izlemek bile gözünüzün önüne televizyondan takip ettiğiniz o El Clasico’ları getiriyor hemen. 4 tribünün dördünde de farklı bir yazı bulunmakta. İlk dikkati çeken ise tabii ki de ünlü, bir kulüpten daha fazlası anlamına gelen “Mes Que Un Club” yazısı oldu. Sanırım Barcelona’ya biraz ilgisi olanlar Barcelona’nın bir futbol takımından çok Katalonya’yı temsil ettiğini bilirler. El Clasico’nun asıl güzelliğini aslında bu meydana getirmiştir. Bu güzel tribün görüntüsünden sonra gözlerim kale arkalarına takıldı ancak bu sefer pek de güzel bir duygu uyandırmadı kale arkaları. Formasında o Unicef görmeye alıştığımız takım da gayet güzel endüstriyel futbola uyum sağlamış durumda ve kale arkalarını sponsorların reklamı süslüyor. Her ne kadar göremesek de bizim girdiğimiz tribünde ise Barcelona yazısı bulunmaktaydı.
Biraz tribün kısımlarından bahsetmek gerekirse sahaya en yakın bölümler kale arkalarıydı ve diğer iki büyük tribün sahaya beklediğimden daha uzaktı. Yine de maçı hangi tribünde nerede izlerseniz izleyin gerçekten göz zevkiniz bozulmayacak. Tribünün her bölümü sahayı tamamiyle rahat görebilmenize olanak sağlıyor. Eğer benim gibi asıl isteğiniz tribün gruplarının içinde bulunup maçı izlemekten çok maçın coşkusunu yerel insanlarla zıplayarak çıkarmaksa size kale arkalarını tavsiye ediyorum. Özellikle en hareketli tribün Barcelona yazılı tribünden bakınca solda kalan kale arkasıydı. Bunun dışında sahaya ne kadar yakın alırsanız maç sizin için o kadar zevkli geçecektir. Özellikle aşağıdaki tribünlerin sahaya yakın olması gerçekten sizi ayrı bir dünyaya götürüyor.
Tribünlerden sonra biraz hayal kırıklığına uğramak mümkün. Ben soyunma odasını gayet havalı olacak diye beklerken karşıma normal bir takımın soyunma odasına benzer sadece beyaz dolapların olduğu oldukça kısıtlı gösterimli bir şey çıktı. Tahmin ediyorum ki Barcelona’nın soyunma odası değil rakip takımın soyunma odası gösterildi. Bu konuda çok beklentiye girmemek gerekiyor ancak yine tur hemen kendini affetiriyor çünkü sırada sahaya çıkmak ve yedek kulübesinde oturmak var. Hemen belirteyim sahadaki gerçek çime yaklaşamıyorsunuz bile. Sadece futbolcuların sahaya çıktığı bölümden sahaya giriyorsunuz ve teknik adamlara izin verilen kadar bölümde dolaşabiliyorsunuz. Buna rağmen onlarca kez televizyondan izlediğiniz o koltuklarda oturmak ve sahayı izlemek paha biçilemez bir tecrübeydi. Belki futbol izleyen çoğu insana bile garip gelebilecek bir olay ancak futbola sadece sahada oynanan oyun olarak bakmıyorsanız stadın içinde gezdiğiniz koridorlar bile sizi mutlu etmeye yetiyor.
Turun sonuna yaklaşırken yine harika bir bölüme gidiyoruz: Spikerlerin bulunduğu bölüme. Çocukken hep merak ettiğim bir şeydi. Acaba maçı sunan spiker televizyondan bizim gibi izleyip mi
sunuyor, yoksa özel bir yeri mi var?
Bunun cevabını en güzel alabileceğiniz yer bu stadyum sanırım. Ünlü spikerlerin oturdukları masalarda otururken aynı zamanda Messi’nin golünü sunan spikerin görüntülerini izleyip dinleyebiliyorsunuz. O anları yaşamanız ve yoğun şekilde hissetmeniz için yapılmış sanki her şey. Sahayı tam ortadan gören her şeyi rahatlıkla takip edebileceğiniz mükemmel bir alandı ayrıca. Ek bilgi olarak sadece spikerler değil aynı zamanda diğer basın mensupları da bu camlı bölmede konuk ediliyor. Sanırım basın mensuplarına bu kadar özel yer verilen ilk stadyumdu burası ve bayağı da şaşırmıştım. Bir gün ülkemizde de böyle gurur duyacağımız şeyler görürüz umarım.
Ek olarak gezi sırasında fotoğraflarınız çekiliyor ve siz gezerken arka tarafta bunların üzerinde çeşitli photoshoplar uygulanıp sizi futbolcularla fotoğraf çekinmiş bir hale büründürüyorlar. Yine Şampiyonlar Ligi kupasıyla da isterseniz fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Çıkışta mağazayı gezmeden hemen önce fotoğraflarınıza bakıp beğendiklerinizi belli bir miktar karşılığı teslim alabiliyorsunuz. Günün sonunda bir futbolsever olarak mutlu ayrılacağınıza garanti verebilirim bu tur sonunda. Bir sonraki yazımda da bol bol fotoğraf çektiğim yine unutamayacağım anılardan olan Barcelona maçını anlatacağım sizlere.