“Ben senin el arabanın içinde yol aldım, şoför,

 çıplak kollarımı yanımdan geçen kasabalara salladım

 son ışıltılı yolları öğrendim, geriye kalan

 alevlerinin hâlâ kalçalarımı ısırdığı yerde

 ve kaburgalarım çatlar tekerlerinin döndüğü yerde.

 Böyle bir kadın ölmekten utanmaz.

 Ben böyle birisi oldum.

Anne Sexton, “Böyle Birisi” (Her Kind).

 

Gün günü kovalar, sayfalar sayfaları açar da delilik bitmez. Hayatın ağır yükü bir kadının, hatta belki bir annenin göğüslerinde, uyuşmuş kollarında, artık dik bile tutamadığı başında öye birikir ve onu öyle sıkıştırır ki böyle bir kadın ölmekten utanmaz. Kırık dökük, tekinsiz ve alaşağı sokaklarda beklenir, bir sevgilinin dönüşü beklenir, otobüste ayakta beklenir, iyi haber beklenir, hiç bitmeyen kuyruklar beklenir, loş ışıkta sessizce ölüm bile beklenir. Ama delilik beklenmez, çünkü delilik bitmez. Nereden, kim için geleceği asla beli olmaz. Sexton belki mutluluğu bekler, kızını bekler, ayrılığı bekler ki rahat bir nefes alıversin nihayetinde; fakat deliliğin onun için bitmesini beklemez. “Tilkiler prensi” Doktor Martin’le –uzun zaman doktoru olacak ve onu şiir yazmaya başlaması için yüreklendirecek adam- kahvaltıdan deliliğe, delilikten kahvaltıya mekik dokur. Asılsız bir koşuşturmada, “plastik gökyüzü” altında buruk bir kadın… Yakamozun, kızıl hiddetiyle uçsuz bucaksız denizi köpürttüğü bu bitmemezliğin ortasında, en başından beri yapayalnız, acılı birisi… Anne Sexton işte böyle birisi.

 

“Boğazını kesecek

 bir bıçak yok. Ben her sabah

 mokasen yapıyorum. Önceleri ellerim

 boş kalmıştı, hizmet ettikleri hayatlara

 çözülmeleri ile. Şimdi ise öğreniyorum

 yakarıştaki her bir kızgın parmağı geri almak için,

 yarın kırılacak her birini onarıyorum.”

Anne Sexton, “Sen, Doktor Martin” (You, Doctor Martin).

 

1928 yılının kasım ayında Anne Gray Harvey adıyla, kendisinden alıntı yapacak olursak “günahta takdire şayan çalışmalar yapmak için ve bunu itiraf etmek için” doğmuş. Yıkıcı evliliğin ve kızından ayrı kalmanın ruhunda açtığı yaralara tek bir çözüm üretebilmiş: itiraf etmek. Bunu yaparken de tercih ettiği ifadeler son derece doğal bir şekilde seslerini bulmuş, kendini teselli etmek için itirafçı tarzını şiirlerinde apaçık sergilemeyi kendine borç bilmiştir. Her devrimci fikirlere sahip kadın gibi yer yer kimi çevreler tarafından sertçe eleştirilse de itiraflarını etmekten korkmamış, itiraf ettikçe şiirini daha sağlam temeller üzerine inşa etmeyi öğrenmiştir. Aslında birçok akımla ilişkilendirilmiştir, çoğu şiirinde dini ve inançları sorguladığı için “dini şair” bile denmiştir. Zamanla şiirlerini okuyanlar ve beğenenler tarafından itiraf ile bağdaştırılmış, beraber çalıştığı Robert Lowell, Sylvia Plath, Allen Ginsberg gibi isimler ile birlikte “itirafçı şiir” akımının önderlerinden sayılmıştır. Hayatının genelinde bu çevreden etkilenmiş ve bu akım etrafında eserlerini oluşturmuştur. Sexton’ın dönemin tanınmış şairi John Holmes tarafından verilen bir şiir yazma kursuna olan isteğiyle başlayan yazarlık yolculuğu, gelecekte sanatıyla tanışacağı bu gibi daha nice ünlü isimlerin de etkisiyle dikkate değer ölçüde anlam kazanmıştır.

 

“Önemli olan tek şey

 gülümsemek ve kıpırdamamaktı

 onun yanında uzanmak

 ve bir süre dinlenmek,

 beraber sarmalanmak

 ipekmişiz gibi,

 annenin gözlerinden damlamak

 ve konuşmamak.

 Siyah oda bizi bir mağara

 bir ağız ya da kapalı bir karın gibi

 içine aldı.”

Anne Sexton, “Teninin Yosunu” (The Moss of His Skin).

 

Çok geçmeden şiirlerinden birkaçı The New Yorker, Harper’s Magazine ve Saturday Review gibi dergilerde yayınlanır. Anne Sexton bu dönem akıl hocası W.D. Snodgras tarafından destek görür ve kızından ayrılmasını konu alan “Çift Görüntü” adlı eserini bu dönem ortaya koyar. Kızını çok sevdiği ve ondan ayrı düşmenin Sexton’u ne denli yasa boğduğu bu şiirde apaçık görülebilir. Çift Görüntü’yü yazmadan önce akıl hocası Snodgras’ın da kızına yazdığı “Kalbin İğnesi” şiirini okuması bu eserini ortaya koyarken onun için son derece büyük önem arz etmiştir. Hâlihazırda üretken olduğu bu dönemlerde Maxine Kumin ve Sylvia Plath’la olan arkadaşlığı onu yazmaya daha da teşvik eder. 1960’larda, manik depresyon hastalığı kariyerini etkilemeye başlamadan önce özellikle Maxine Kumin’le birbirlerinin şiirlerini eleştirirler ve yine bu dönemde çocuk kitapları yazarlar. Daha sonraları “Yaşa ya da Öl” ile Pulitzer ödülüne layık görülecektir. Hastalığının ciddileşmesi kariyerini sekteye uğratsa da yazmaya bu dönemde de ara vermez.

 

“Ölüm düşündüğümden daha basitmiş.

 Hayatın seni iyi ve bütün ettiği gün

 Cadıların günahkar ruhumu almasına izin verdim.

 ölü gibi davrandım

 ta ki beyaz adamlar zehri çıkarıncaya kadar,

 beni kolsuz bırakıp konuşan kutuların

 ve elektrik yatağının zırvalarında yıkayana kadar.

 O oteldeki gizli ütüyü görmek için güldüm.

 Bugün sarı yapraklar

 soluyor. Bana nereye gittiklerini soruyorsun. Ben de diyorum ki

 bugün kendisine güvendi, ya da bugün sadece düştü.”

Anne Sexton,”Çifte Görüntü” (The Double Image).

 

Tedavi gördüğü dönemler kızından ayrı bırakılması ve artık göremeyecek olması onu derinden yaralar. Bu yetmezmiş gibi hastalığının yorucu tarafları ve manik davranışı Sexton’u daha zor ve içinden çıkılamaz bir duruma sokar. Bir yandan da çoktandır yaşadığı cinsel ve fiziksel istismar anılarıyla boğuşmaktadır. Birçok kez intihar teşebbüsünde bulunmuştur. Şairin bu dönemleri doğal olarak işlerine de yansımıştır.

 

“Fakat intiharların özel bir dili var.

 Marangozlar gibi, hangi aletleri kullanacaklarını bilmek isterler.

 Niçin yapıldığını asla sormazlar.

 …

 Ölüm üzgün bir Kemik; ezilmiş, dersiniz,

 ve yine de beni bekliyor, onca yıldan sonra,

 eskimiş bir yarayı narince kapatmak için,

 nefesimi kötü hapsinden kurtarmak için.”

Anne Sexton, “Ölmek İstemek” (Wanting to Die).

 

Anne Sexton hakkında yazıp arkadaşı Sylvia Plath’ten bahsetmemek olmaz. Kadının rolü konusunda oldukça kesin ve radikal fikirleri olduğundan kendinden sonraki kadın yazarlara rol model olmuş ve feminist çevreler tarafından tanınmıştır, tıpkı Sylvia Plath gibi. Hatta şiirde kadının rolü ve kadınlık konularını Plath’den önce Sexton’un ele aldığı konuşulur. Sexton, Sylvia’yla zaman zaman çalışmanın gurur verici olduğunu söyler. Plath de Sexton’un rahat tarzına ne kadar gıpta ettiğini ifade etmiştir. Rakip olup olmadıkları bilinmez fakat görünen odur ki bu iki yazar birbirlerinden şüphesiz olumlu yönde etkilenmişlerdir. Anne Sexton’un Sylvia Plath’ın ölümünün üzerine yazdığı bir şiiri de bulunmaktadır. Sylvia’yla kader ortakları olduklarını bilirmişcesine, Sexton bu şiirinde “hırsız” diye seslenir arkadaşına.

 

“Hırsız!

 nasıl emekledin,

 tek başına nasıl süründün,

 çoktandır arzu ettiğim ölümün kucağına

 ikimizin de oluruna bıraktığı,

 sıska göğüslerimize giyindiğimiz,

 ne zaman Boston’da üç sert martini içmeye otursak

 hakkında uzun uzadıya konuştuğumuz ölüme…”

Anne Sexton, “Sylvia’nın Ölümü” (Sylvia’s Death).

 

İntihar işte… Niçin yapıldığını sormaz, hangi aletlerin kullanıldığını bilmek ister. Bu seferki arabadan salınan karbon monoksit gazıydı. Bu seferki alet, diğer teşebbüslere şans tanımayacaktı. Ölümün kucağında ayrılık olmayacaktı, bipolar bozukluğa, depresyona, istismara yer yoktu. Ölüm ve acı uğruna dizeler, sayfalar hatta kitaplar yazılmış bu zorlu hayatın sonuna gelmişti Sexton. Gitmeden önce bir şeyden emindi: Böyle bir kadın ölmekten utanmazdı.

 

Not: Şiir çevirileri bana aittir. Kredi verilmeden kullanılamaz.

 

Kaynakça:

https://www.poetryfoundation.org/poems/53110/the-double-image

https://www.poets.org/poetsorg/poem/wanting-die

https://www.poetryarchive.org/poet/anne-sexton

http://famouspoetsandpoems.com/poets/anne_sexton/poems/18270

https://en.wikipedia.org/wiki/Anne_Sexton

https://www.google.com/search?q=anne+sexton&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwiM7ZiFx9zgAhXOL1AKHRScCj0Q_AUIDigB&biw=1280&bih=610#imgrc=g28cjldoXjaXvM:

https://www.google.com/search?q=anne+sexton&tbm=isch&tbs=rimg:CVxQX1SP2ipHIjhlooVkAyF7YHnvqKc-cZHq6DOT88QGgeCx0PQ-2fE51MwnoMP3GGudvmrY9gPKZG7fO9nSMGQeySoSCWWihWQDIXtgEV8HOG-IAQKmKhIJee-opz5xkeoRVl_1viLzaXakqEgnoM5PzxAaB4BGMXntKHsxVEioSCbHQ9D7Z8TnUEdwm5R4ZWYlGKhIJzCegw_1cYa50RnWG_1g8xwrlgqEgm-atj2A8pkbhEZyJ4MTqCTYSoSCd872dIwZB7JEeQOAeobMqd1&tbo=u&sa=X&ved=2ahUKEwiEmcWEy9zgAhUMaVAKHfNvBRkQ9C96BAgBEBs&biw=1280&bih=562&dpr=1.25#imgrc=3zvZ0jBkHskpRM:

http://www.penultimosdias.com/wp-content/uploads/2012/07/Anne-Sexton.jpg

Leave a Reply

1 comment

  1. Pingback: Gizdökümcü Kimlik #1 - Karnavalesk