YazarBegüm Erdoğan

Sevgili Sıkılan İnsanlara Alternatif Notlar

Sizler için yaz boşluğunda öğrenecek ve düşünecek zamanınızı boşa geçirmemeniz için fikirler vermek istiyorum. Çünkü değerli bir öğretmenimin söylediği gibi, okulun bizden çaldığı en değerli şey belki de sıkılacak zamandır. Sıkılmamız için yeterli alan olduğunda değişik aktiviteler yoluyla kendimizi işe yarar hale getirmeye çalışabiliriz. Mesela yaz stajı tercih edenlerimiz olabilir veyahut spora başlama hevesi birden
Devamı

İtirazı Olanlara

Şayet “Leyla ile Mecnun” u izleme şerefine nail olduysanız ya da “Sen Aydınlatırsın Geceyi” filmini izleyip kendinize; “Türkiye’de böyle filmler yapılıyor muymuş yahu?” diye sorduysanız, Onur Ünlü ismi size yabancı gelmeyecek. Kendisi bir kara mizah ustası, kameranın arkasından gülümseyen bir yönetmen ve aynı zamanda “aman tanrım” dedirten bir senarist. Tam olarak da bu son nedenden
Devamı

Görsel Bir Deneyim Olarak: “Under the Skin”

Lucy çıktığında oldukça büyük bir çalkantı yaratmıştı, hakkında söylenecek de çok şey var, ancak bu yazının mevzubahisi Lucy değil. Lucy ile aşağı yukarı aynı zamanlarda çıkan, yine Scarlett Johannson’ın başrolde olduğu başka bir film ve de bu filmin radarlarınızdan kaçmış olması kuvvetle muhtemel. Bu nedenle kadın başrollü bilim kurguların yükselişe geçtiği şu sıralarda Under The
Devamı

90 Yaşında Oscarlar ve Bir Adet Jet Ski

Sinemanın, sinemacıların en gösterişli ödül töreni herhalde Akademi Ödülleri. Bu sene de 90. yaşına girdi. Bu senenin töreninde olan önemli olaylar şöyle sıralanabilir: Jet ski! Ödül kabul ederken yapılan konuşmaların uzunluğu ile dalga geçmek isteyen sunucumuz Jimmy Kimmel, en kısa konuşmayı yapanın bir jet ski kazanacağını açıkladı. Bir jet ski! Tabii bizim konuşmacılarımız pek bunu
Devamı

The Fall veyahut Düşüş

The Fall veyahut Düşüş (2006), Tarsem Singh’ın imzasını taşıyan bugüne kadarki en başarılı filmi fikrimce. Bu yönetmeni, dizi sevenler The Wizard of Oz’un oldukça eğlenceli ve çok daha karamsar versiyonu olan Emerald City’den tanıyabilirler. Yarıda kesilmiş olmasına karşılık yine de oldukça sevilesi bir iş olduğunu da düşünüyorum bu dizinin. Ayrıca R.E.M.’in “Losing My Religion” şarkılarının
Devamı

Üşeniyorum, Öyleyse Yarın

Dönemin kuşkusuz en eğlenceli zamanı geldi çattı. Belalı final döneminden bahsediyorum tabii. Bu stres dolu günlerde ne yapıp edip eğlenmeyeceğiz mi demek? Asla. Bir kere her öğrencinin en az bir kere kollarına düştüğü “erteleme” eğilimi veyahut “üşendim, öyleyse yarın” düşüncesi sağ olsun, ne kadar yoğun olursak olalım biraz eğlenceye zaman yaratabiliyoruz. İşte o anlarda, böyle
Devamı

“Kutsal Geyiğin Ölümü” veyahut Bir “Cringe” Seansı

Uyarı: Bu bir film analizi olduğundan filmin olay örgüsü hakkında önemli bilgiler mevcuttur. Seyir keyfinden çalmaması adına film izlendikten sonra okunması tavsiye edilir. Tüm dürüstlüğümle söylüyorum, bu izlemesi zevkli bir film değil. İzlediğim her an, gerek müziğiyle olsun, gerek görselliğiyle, hem oldukça gerildim hem de filme girdiğime bir torba laf ettim. Ancak bu demek değil
Devamı

Tilki’yle Soygun Hakkında Mülahazalar

Bir şey çalmak isteseydiniz, ne çalardınız? Son Of Man mi? Ceci n’est pas une pipe yazılı René Magritte tablosunu mu? Milyonlarca dolar mı? Yoksa Fabergé Egg mi?   Seçtiniz diyelim, dediniz ki, hocam ben Duvud heykelini çalıyorum. Tamam da nasıl yapıcaz? “Kusursuz soygun, bir sanattır”, dedi Tilki. “Soygun yapmak zor bir iş değildir. Ocean’s Eleven
Devamı

Anlatanın Gözünden

Genel anlamda sinema salonunda oturan seyirci, beyaz perdeye düşen ilk karakterle değil, sesini ilk duyduğu karakterle özdeşleşir. Yani filmi izlemeye başladığında, artık kendisini onun yerine koymuştur ve karakterin yaptığı hatalarda, hissettiği acılarda ona eşlik edecektir. Özellikle Amerikan sinemasında çok kullanılan “Kahraman Döngüsü”nün başarısı da buradan gelir. Kahraman çoğunlukla “öylesine birisi” olarak hayatını sürdürürken seyirci onun
Devamı

Yakılmış Yıkılmış Sinema: Georges Méliès

Méliès’den bahsediyorduk… Sihirbaz, aktör, direktör, hayallerini izleten adam veya sinemanın sihirbazı. Ne derseniz artık. Kendisinin hayallerini icat etmesi ve yıldızının parlamasını anlatan, “Méliès’in altın yılları” adlı yazımı okumanız bu yazıyı daha anlamlı kılacaktır. 1908 yılında başlayan dönem, kesinlikle çok daha az ihtişamlı olacaktı Georges Méliès için.  Montreuil Stüdyosunda elliyi aşkın film çekmiş, kendini ve sanatını
Devamı

Méliès’in Altın Yılları

Beyefendi, George Méliès, 8 Aralık 1861 yılında Paris’te doğdu. Belki en az doğumu kadar önemli olan bir diğer olay ise 23 yaşında cereyan etti. Bir Londra ziyaretindeydi ve sihir dünyasına hayran oldu. Bu pek önemli olayı takiben 1888’de babası lüks ayakkabı işinden emekli olduğunda eline, Robert Houdin tiyatrosunu satın alabileceği bir miktar para geçti. Bu
Devamı

Elinde Kalan Zaman

İntikam, “Kill Bill”de izleyiciyi katanasına ve amacına saygıyla bakar halde bırakan Uma Thurman’dan; eşinin intikamını almak için fotoğraflarda, tekrar tekrar kendini keşfeden Guy Pearce’e, sayısız karakterle anlatılmış çok yönlü, dişli tırnaklı bir duygu. Sinemaseverlerin el pençe divan saygıyla takip ettikleri yönetmenler de, bu duyguyu bir seramik sanatçısının haşinlik ve yumuşaklık arasında gidip gelen dokunuşlarına benzer
Devamı

Çıplak Ayaklar

Çıplak ayaklar, nasırlı parmaklar… 1930’lu yıllarda Rus balerinler, baletler, klasik bale etkisiyle öyle bir ün yapmışlardı ki, Rusların doğuştan bale yeteneğiyle doğdukları düşünülüyordu. Marius Pepita’nın büyük katkılarıyla koreograflar; akademik çizgileri takip eden, duyguyu değil tekniği önceleyen bir çizgi takip ediyorlardı.  Bu çizgi ise ancak 20. Yüzyılın başlarına tekabül ediyordu, bir iki ülkenin ardından, yavaşça. 20.
Devamı

Üçüncü Yeniler: Alternatif Türk Müziği

Abi kafanda kurbağa var. Abi kafanda kurup kurup vuruyosun oğa buğa. Bir yaş hayal edin, apolitik yetişmiş anne babaların politik çocukları. Bağırlara basılmışlar ama biraz fazlaca da sıkılmışlar. Instagram fenomenlerinden, sosyal medya bağımlılarından patlamış; sosyallikle asosyalleşmiş, sonra üstüne azar yemişler böyle kuru kuru.  Her adalet aradığında kapı kapanmış yüzüne, herkesin gözü önünde. O da dayamaz
Devamı

Jean-Luc Godard ve Marksist Estetik Anlayışın Sinemayla Flörtü

İşçi için sinema; Jean-Luc Godard’ın sinema anlayışının temeli budur. Hoş bir de bunu söylemesinin hemen ardından, hiçbir işçinin gelip de filmlerini izlemediğinden hayıflanır kendisi. Ancak onlar uğruna film yapmayı seçmesi, ona özgün bir ses kazandırmıştır. Zira, bu tercihi sebebiyle Godard, filmlerinde gerçeğe ulaşmaya çalışır. Gerçeğe ise ancak kurmaca olan üzerinden ulaşılabileceğini söyler. Tam da ironilerin
Devamı

Şahane Mi Hayat(?): Hollywood’un İlk Adımları

İşte bilinmeyen bir gerçek; bugün ticari sinemayla neredeyse eş anlamlı olmuş olan Hollywood, ironik şekilde zamanın bağımsız sinemasından doğmuştur. Buyurun bu da hikâyesi…   Thomas Edison pek çok kişi tarafından ampulü ve fonografı icat eden, “Amerika’nın en büyük mucidi” olarak tanınabilir. Bu şekilde anılmasının çok önemli bir sebebi de kinetoskopu icat etmesidir. Bu alet görüntüyü
Devamı

Hilmi ile Selin Tanışınca – Bir Toplumsal Cinsiyet Sorunsalı

Bir kadın ile bir erkek sadece ve sadece arkadaş olabilirler mi? Kuşkulu bakışlar yaratan bu sorunun “neden olamasınlar?”ı olmalı sanki… Ancak Harry ile Sally Tanışınca filminde de olduğu gibi görülüyor ki, kafalarda durum farklı. Sade arkadaşlık düşüncesi, imkânsız algısı uyandırıyor. İki insan arasındaki ilişkinin ne sadece cinsellikten, ne sadece arkadaşlıktan oluştuğuna inanmak, hatta sadece tek
Devamı