Geride bırakmak üzere olduğumuz Ağustos ayının en çok konuşulan konularından birisi Türk lirasının yabancı paralar karşısında rekor seviyelerde değer kaybetmesiydi. Bunun üzerine bir canlı yayında gazeteci Ahmet Hakan’ın sorularını yanıtlayan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak Türk lirasının rekabetçi bir karakter kazandığını, dolar cinsinden borcu olmayanların endişe etmelerine gerek olmadığını vurguladı. Bu açıklamalar Ahmet Hakan’ın içini rahatlatmış gibi görünse de pek çok vatandaş Bakan’ın ciddi olup olmadığını anlamakta dahi güçlük çekti. Derken 28 Ağustos günü Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ekonomik güven endeksini açıkladı. Temmuz 2020’de 82,2 olan endeks Ağustos ayında yüzde 4,4’lük artışla 85,9 değerine yükseldi. Bunun üzerine Bakan, Twitter hesabından şöyle bir paylaşım yaptı:
“Battık, bittik” lobisi yine üzülecek. Ekonomik Güven Endeksi Temmuz ayında 82,2 iken, Ağustos ayında %4,4 oranında artarak 85,9 oldu. Durmak yok. Yola devam!
Berat Albayrak
Böylece bu yazının konusu zihnimde tamamen şekillenmiş oldu. Lise yıllarımda katıldığım bir yaz okulunda dersini aldığım bir hocanın çok severek ve sıklıkla kullandığı şu söz kulaklarımda çınlıyordu: “There are three kinds of lies: lies, damned lies, and statistics.” Bu sözü kendimce Türkçeye çevirdiğimde de bu yazının başlığını elde etmiş oldum. Genellikle istatistiki verilerin zayıf (ve hatta yanlış) argümanları desteklemek için nasıl eğilip bükülebileceğini vurgulamak için kullanılan bu söz, son zamanların Türkiye gerçekliğini fazlasıyla yansıtıyor diye düşünüyorum. 85,9 olarak açıklanan ekonomik güven endeksine güvenmediğimden değil, bu verinin (ve daha pek çoğunun) yansıtılış biçiminde bir sorun olduğunu düşünüyorum. Bu yazıda da elimden geldiğince TÜİK tarafından yakın geçmişte paylaşılan birtakım verilere doğru açıklamalar getirmeye çalışacağım.
Ekonomik Güven Endeksi
İlk olarak bu yazının konusuna ilham veren ekonomik güven endeksi ile başlayalım. TÜİK sitesinde yer alan ifadeyle:
Ekonomik güven endeksi, tüketici ve üreticilerin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirmelerini, beklenti ve eğilimlerini özetleyen bir bileşik endekstir. Endeks, mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, reel kesim (imalat sanayi), hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörleri güven endekslerinin alt endekslerinin ağırlıklandırılarak birleştirilmesinden oluşmaktadır.
TÜİK
Yani bu endeks sektörel ve tüketici güven endekslerinin bir araya gelmesiyle oluşuyor. Bu sebeple de ekonominin durumuna ilişkin genel kanıyı yansıttığını söylesek yanlış olmaz. Asıl önemli kısım ise, yine TÜİK sayfasındaki ifadeyle:
Ekonomik güven endeksinin 100’den büyük olması ortalama üzeri güveni, küçük olması ise ortalama altı güveni göstermektedir.
TÜİK
Bu da demek oluyor ki 85,9 olarak açıklanan ekonomik güven endeksi, üretici ve tüketicilerin ekonomiye ortalamanın altında güvendiğini gösteriyor. Söz konusu endeksin Nisan ayında ciddi bir düşüşle 51,3 seviyesine gerilediğini hatırlatmakta fayda var. Buna kıyasla ciddi bir iyileşme var, ancak yine de duyulan güven ortalamanın altında. İşin daha da üzücü boyutu ise, ekonomik güven sınavında Mayıs 2018’den bu yana her ay, istisnasız olarak sınıfta kalıyoruz. İki yılı aşkın süredir endeks 100’ün üzerini görmemiş, insanlar ekonomiye ortalama bir güven bile duymamış. Hâl böyle olunca “battık, bittik lobisi” olarak ifade edilen şeyin aslında, 2 yılı aşkın süredir, genel kanıyı yansıttığını düşünmeden edemiyorum. Nisan ayında Covid-19 sebebiyle çakılan ekonomik güven endeksinin toparlandığını görmek elbette güzel. Ancak ortada bir salgın hastalık yokken ekonomiye ortalama altı güven duyulması bana kalırsa üzerinde kafa yorulması gereken bir mesele.
Gayrisafi Yurtiçi Hasıla Büyüme Hızı
GSYH’ye dair veri bu yazının en az güncel olanı aslında. Zira 2020’nin ikinci çeyreğine ilişkin GSYH büyüme hızını TÜİK 31 Ağustos’ta açıklayacak ve pek çok tahminin de işaret ettiği üzere ciddi bir daralmayla karşılaşmak sürpriz olmayacaktır. 29 Mayıs’ta ilk çeyrek büyüme hızı %4,5 olarak açıklandığında siyasiler salgınla mücadele eden ve ekonomileri daralan bir dünyada bunu “pozitif bir ayrışma” olarak nitelendirmişlerdi. Euro bölgesi, Japonya, Birleşik Krallık, Kanada, Brezilya gibi pek çok ülkede 2020’nin ilk çeyreğinde negatif büyüme hızları görülmüştü ve böyle bir ortamda %4,5’lik büyüme elbette oldukça kuvvetliydi. Ancak Türkiye’de ilk Covid-19 vakası 10 Mart’ta görülmüştü ve okulların tatil edildiği 25 Mart’a kadar hayatın olağan işleyişini değiştirecek ciddi bir önlem alınmamıştı. Covid-19 Ocak, Şubat ve Mart aylarını kapsayan birinci çeyreği “teğet geçmişti” ve beklentilere yakın bir büyüme rakamıyla karşılaşmıştık. Hâl böyleyken %4,5’lik büyümenin salgınla olan mücadelenin başarısını ölçmede kullanılması ne kadar doğru? O dönemlerde yapılan açıklamada yine “en kötünün geride kaldığına” dair ifadeler de yer almıştı. Bugün gelinen durum ise ortada.
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) geçtiğimiz cuma günü ikinci çeyreğe ilişkin tahminlerini paylaştı. Mevsimsel etkilerden arındırılmış öncü verilerle yapılan tahminlerde bir önceki çeyreğe kıyasla %4,8’lik küçülme bekleniyor. Geçtiğimiz yılın aynı çeyreğine göre ise %7’lik bir daralma söz konusu olabilir. Aynı çalışmaya göre konut ve tüketici kredileri haricinde tüm öncü göstergelerde keskin düşüşler kaydedilmiş. Özellikle kamu bankaları öncülüğünde yürütülen kredi genişlemesi düşünülürse bu beklenen bir durum. Azalan tüketim harcamaları, yatırım göstergeleri ve daralan dış ticaret bir araya geldiğinde ikinci çeyrekte sert bir daralmanın olması kaçınılmaz. Pazartesi günü bu veri açıklandığında bakalım nasıl yorumlanacak?
İşsizlik
Fazla geriye gitmeden, 2020’nin başından verisi yayınlanmış son ay olan Mayıs’a kadar geçen sürede işgücü dinamiklerinin nasıl değiştiğini inceleyelim. Bu dönemde mevsim etkisinden arındırılmamış işsiz sayısı 4 milyon 362 binden 3 milyon 826 bine gerilemiş. Yani salgının etkilerini kuvvetle hissettiğimiz bahar aylarında işsiz sayısı yılın başına göre 536 bin kişi azalmış! İşsizlik oranı da (işsizlerin işgücüne oranı) Ocak’tan Mayıs’a %13,8’den %12,9’a gerilemiş! Onca işletmenin aylarca kapalı kaldığı, milyonlarca insanın işini kaybettiği bu dönemde tanımları bilmeden bu verileri yorumlamak büyük hata olur.
Azalan işsizlik oranıyla övünen siyasileri de dinledik bu süreçte. Ancak işsiz olabilmek için öncelikle iş arıyor olmak gerekiyor. İş aramayan birisi işgücüne dahil edilmediği için işsiz olarak da sınıflandırılmıyor. Belli ki bu süreçte işgücünden çıkışlar yaşanmış. Veri de bunu doğruluyor: Ocak’tan Mayıs’a işgücü 1 milyon 945 bin kişi azalmış! Benzer şekilde istihdam edilenlerin sayısı da 1 milyon 408 bin kişi azalmış. Çok kabaca, bu süreçte 1 milyon 408 bin kişinin işini kaybettiğini ve bir daha iş aramaya çalışmadığını, Ocak ayına kıyasla işsizlerin sayısının da 536 bin kişi azaldığını söyleyebiliriz. Bu da işgücündeki 2 milyona yakın düşüşü açıklıyor. %51’den %47,6’ya gerileyen işgücüne katılım oranı (işgücünün çalışma çağındaki nüfusa oranı) ve %44’ten %41,4’e düşen istihdam oranını (istihdam edilenlerin çalışma çağındaki nüfusa oranı) göz ardı ederek işsizliğin azalmasına sevinmek sorunların en büyüğü bana kalırsa.
Peki işgücü neden azalıyor? Ocak’tan Mayıs’a işgücüne dahil olmayan nüfus 2 milyon 352 bin kişi artmış. Bu artışın en önemli kısmını 1 milyon 927 bin kişiyle iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar oluşturuyor. Salgın sürecindeki işgücü piyasasının durumu nedeniyle zaten iş bulamayacağını bilen insanlar, haklı olarak, iş arama gereği duymamışlar bile. Bu nedenle de işgücüne dahil olmaktan çıkmış, işsiz olarak da sınıflandırılmamışlar.
Aslında veriler, onları doğru okumayı bilenler ve ne olup bittiğini gerçekten anlamak isteyenler için çok değerli. Ancak var olanı eksik yorumlamak, doğruları çarpıtmak, verinin anlattığı hikâyeden kopmak da görüldüğü gibi oldukça kolay. Bence bu noktada TÜİK de bir eleştiriyi hak ediyor. Yıllardır Türkiye’nin en çok eleştirilen, en az güvenilen kurumlarından biri ne yazık ki TÜİK. Ancak bunun sebebi ürettiği istatistiklerin güvenilir olmaması değil, doğru iletişim kuramıyor olması. Üretilen veriyle açık açık alay ediliyor, gerçekler çok yanlış yerlere sürükleniyor ve TÜİK’ten kimsenin bu konuya bir itirazı olamıyor! Sıradan vatandaşın sadece işsizlik oranına bakıp bu nasıl oluyor da artmıyor diye düşünmesi, TÜİK’e olan güvenini yitirmesi oldukça normal. Sonuçta herkes temel iktisat eğitimi görmüyor. TÜİK de ürettiği verinin arka planında olup biteni daha iyi aktarabilirse kendi itibarını kuvvetlendirecektir diye düşünüyorum. Ancak o zaman istatistikleri yalanın en kötüsü olarak gören zihniyet de değişebilir.
Kaynakça
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=33932
http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=33604
http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=33789
https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-52856622
http://www.mahfiegilmez.com/2020/05/ilk-ceyrek-buyumesi-ve-kamuoyunun-baks.html
https://betam.bahcesehir.edu.tr/wp-content/uploads/2020/08/EkonomikBuyumeTahminler2020M08.pdf