Çalışmak İçin Yaşamak: Türkiye’de Emekçinin Acı Tablosu

Türkiye’de her yıl ortalama 1.800 işçi, iş kazası adı altında gizlenen cinayetlere kurban gidiyor. Denetimsizlik, yetersiz ve güvencesiz çalışma koşulları, buna eşlik eden mobbing uygulamaları; sadece bedensel değil, ruhsal anlamda da işçileri yıpratıyor. Bu ağır tablo; çocuğu, yaşlısı, göçmeni, 7’sinden 70’ine fark etmeksizin insanları hayattan koparıyor.

Ne var ki ölümler toplumda yeterince yankı bulmuyor. Hayatını kaybeden her bir işçi, bu acımasız sistem içinde yalnızca bir istatistikten ibaret görülüyor. Ne demişler, “Ateş düştüğü yeri yakar.” Toplumun büyük bir kısmının suskunluğu, bir yandan sendikaların elini kolunu bağlarken, öte yandan fırsatçı ve ahlak yoksunu işverenlerin zulmünü kolaylaştırıyor.

İş güvenliğinin maliyet unsuru olarak görülmesi ve denetim süreçlerinin yüzeysel kalması, mevcut düzenin kaçınılmaz sonuçları arasında yer alıyor. Uygulanan politikalar, kimi zaman sermaye odaklı tercihlerle şekillenerek işçinin haklarını ikinci plana itebiliyor. Bu durum, emekçileri her geçen gün daha büyük risklerle karşı karşıya bırakıyor. Geçmiş yıllarda yaşanan, 301 madencimizi kaybettiğimiz Soma faciası, Davutpaşa havai fişek atölyesinin patlaması ve benzeri taşeron faciaları, ihmaller zincirlerinin en acı ve gerçek yüzü olarak kayıtlara geçmiştir.

Kısaca, bu kapitalist sömürü düzeni işçilere sadece acı ve gözyaşı vermektedir. Kazananın daha çok kazanmaya çalıştığı, kazanamayanın ise giderek daha çok kaybettiği bu sınıfsal düzen bizi her yıl daha korkunç bir tabloyla karşılaştırıyor.

Koskoca bir çocuk mezarlığı

Gelecek için ilk adım olan eğitimden, 2023 yılında çocukların %22’si artan yoksulluk nedeniyle mahrum bırakıldı. Kitap ve kalemin yerini kazma kürek, teneffüslerin yerini ise molalar aldı. İçinde bulunduğumuz bu sosyoekonomik çöküş ve sınıfsallaşma durumu, yüzlerce çocuğun uzuv kaybı, psikolojik tahribat hatta can kaybıyla katlanarak devam ediyor. 2013-2024 yılları arasında yalnızca 695 çocuk işçi, “ekmek parası” denilen bu cüzi rakamlar uğruna küçücük bedenleriyle mezara girdi. Toprak bile utanmışken işverenler hiç oralı olmadı.

Geçtiğimiz günlerde ölümüyle gündem olan 14 yaşındaki Abdurrahman Özkul, maddi yetersizliklerden dolayı istediği bisikleti almak için girdiği fabrikada hayatını kaybetti. Daha küçücük olan bu beden ağır iş koşullarına göğüs gererken sistemin kurbanı oldu. Yürek burkan bu olay ve benzerleri manşetlere düşerek acı ve sert gerçekleri toplumun yüzüne vuruyor.

14 yaşında hayatını kaybeden Abdurrahman Özkul. https://www.evrensel.net

Bununla birlikte çok yakın zamanda gerçekleşen bir başka olayda, TOKİ inşaatında çalışan 16 yaşındaki Diyar Kişoğlu, şantiyenin yatakhanesinde tavana asılı halde bulundu. Bu intiharlar, gelecek için beklentisiz ve umutsuz bir bakış açısına nasıl büründüklerinin acı birer yansımasıdır. Sağlam temeli olmayan güvenceler sonucu yalnızlık hissiyatı ve önü görülemeyen karanlık bir gelecek, onları bu “kaçış” olarak nitelendirilen yollara sürüklüyor.

Umutsuz gençlik

Mesleki açıdan donanımlı olması gereken insanlar, kendilerini taşeron çalışma sahalarında bulunca isyanın eşiğine geliyorlar. Öğretmeni, doktoru, teknisyeni ve çeşitli meslek emekçileri, kendi işlerini yapamayınca hayatlarını idame ettirmek için girdikleri bu yolda haksızlıklara ve ölümlere maruz kalıyorlar. Yoksulluk ve geleceksizlik kıskacında debelenirken seslerini de duyuramamaları, bu ölüm dolu sürecin devamını getiriyor. Yıllar geçtikçe artan istatistikler, insan hayatının ne kadar ucuzladığını gözler önüne seriyor.

2021 yılında Ankara’da, atanamadığı için bir inşaatta taşeron işçi olarak çalışan Fedai Altun adlı öğretmen, elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti. Hem de kendisine sadece 13 lira tutan ekipmanlar verilmediği için… Eldiven 3 TL, çizme 10 TL…

Firmalar, zarar etmemek için bir insanın hayatını nasıl hiçe sayabiliyor, kolayca değil mi? Aynı zamanda kendisine bir oryantasyon süreci tanınmamış; bu nedenle doğaçlama şekilde işlerini yürütmeye çalışmış. Buna da bir açıklamaları var tabii: Oryantasyon süreci işleri yavaşlatır(mış). “Paramız cebimizde, memnuniyet müşterimizde kalsın” hesabı. Bu denkleme katmadıkları şey: İnsan canı… Tam bir fiyasko silsilesi.

Hayatını kaybeden Fedai Altun. https://onedio.com

Göçmenler insan statüsüne neden sığdırılamıyor?

Ülkelerindeki sosyal, politik ve ekonomik zülümden kaçıp uluslararası anayasal hakları olan sığınma talebini gerçekleştiren binlerce göçmen ülkemizde mevcut. Özellikle son yıllarda artan göç akımı, işverenlerin de gündeminde bulunuyor. Göçmenlerin bulunduğu bu durumu fırsat bilen işverenler, sigorta vb. güvence taşıyan anlaşmaları kolayca feshederek ceplerinden para çıkmamasını sağlıyorlar. Üstelik maaşların ödendiği ancak kartların alındığı ve maaşın bir kısmı yatırıldıktan sonra geri çekildiği iddiaları da konuşuluyor. “Harcanabilir işçi” olarak adlandırdıkları göçmen işçi grubu, tehlikeye ve insanlık dışı eylemlere daha fazla maruz kalıyor.

İşçiye de son çare olarak kabul etmek kalıyor. Aynı, yakılarak öldürülen Afgan göçmen Vezir Mohammad Nourtani örneğinde olduğu gibi. Kendisinden sadece bir biyometrik fotoğraf alınarak kaydı yapılan bu işçi, ailesini geçindirmek için insanlık dışı koşullarda çalışıyordu. İşyerinde rahatsızlanınca, çıkacak masraflardan endişelenen patron ve ekibi, onu ıssız bir ormanlık alanda diri diri yakarak öldürdü. Bu korkunç cinayet, denetimsizlik nedeniyle değil, doğrudan insanlık dışı tavır yüzünden işlendi. Göçmen işçiler zaten hakkettiklerinin katbekat azı olan gelirlerle geçinmeye çalışırken, yaşama hakları da kolayca ellerinden alınabiliyor.

Yakılarak cinayete kurban giden Vezir Mohammad Nourtani. https://bianet.org

Peki soruyorum: Göçmen tanımı onları insan statüsünden neden ayırıyor?

Bu tip muameleleri hak etmedikleri gibi, yaşanan olaylar onların çalışma alanlarını da iyice daraltıyor. Günün sonunda çaresiz ve yalnız bırakılıyorlar.

Sonuç olarak işçiler bu zaman diliminde hiç olmadığı kadar sendikaların gözüne bakar konumda. Güvence, netice, insanca muamele ve destek istiyorlar. Sağlıklı çalışma koşulları yaratıldığı sürece, sevdiklerinin de rahat bir şekilde nefes alabileceğini biliyorlar. Bu arz ve talepleri yerine getirilmediği sürece hem cinayetler hem de kapitalist sisteme karşı direniş son bulmayacak. Sisteme verilen her bir kurbanın hesabı soruldukça, denetimsizlikler bittikçe ve tedbirler alındıkça daha fazla kan ve gözyaşı dökülmeyecektir. Bunun umuduyla yaşayıp mücadele eden her insana, özellikle de emekçilere selam olsun.

Kaynakça

https://uidder.org/fedai_ogretmenin_olumu_atanamayan_ogretmenler_ve_is_cinayeti_duzeni.htm

https://www.evrensel.net/haber/551447/marasta-cocuk-isci-cinayeti-toki-insaatinda-calisan-16-yasindaki-cocuk-isci-yasamina-son-verdi

https://bianet.org/haber/zonguldak-ta-yakilarak-oldurulen-isci-nourtani-nin-organlarinin-calindigi-suphesi-gucleniyor-299835

https://dergipark.org.tr/tr/pub/ct/issue/71795/1155214

https://bianet.org/haber/gocmen-isciler-harcanabilir-isciler-olarak-goruluyor-306335

https://bianet.org/haber/komur-kuregiyle-dovulup-hic-maas-odenmeden-gonderilen-afganistanli-isciler-var-287971

https://isigmeclisi.org/21201-genclerin-guvencesiz-calistirilmasina-ve-geleceksizlestirilmesine-kars

https://www.isigmeclisi.org/21255-cocuk-emegi-sermayenin-egemenligine-deniz-ipek

https://isigmeclisi.org/21008-genclerimiz-yoksulluk-guvencesizlik-ve-geleceksizlik-kiskacinda-son-on-b

https://www.emo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=125742

Leave a Reply

1 comment

  1. Abdulkadir Tural

    👏