LAF EBELİĞİ VE SIĞ İLİŞKİLER ÜZERİNE

Akıllıca bir şeyler söyle. Kıvrak bir cevap, yerinde bir tespit ya da komik bir hikaye; her ne söyleyeceksen akıllıca olmalı. Beklenmedik bir yerden, gözden kaçmış bir detayı çekip çıkar. Zekice bir metafor, ince bir gönderme ya da iyi bir nükte sıkıştır aralara. Doğru soruları sor, sorular cevaplardan da önemli, unutma. İletişim kurmak pinpon oynamak gibi. Topu takip et. Topu tut. Hamleni düşün. Topu karşıya yolla. Topu düşürmeden bunu defalarca kez tekrarla.

Erlend Loe’nin Doppler adlı kitabında söylediği gibi “Kendi kendimeyken bile, akıllı olmamaya karar vermemişken bile akıllıyım. Bu bir hastalık.”

Nefes alışını fark edince ritmi şaşırmak, yürüdüğünü fark edince dengeyi yitirmek gibi, bir kere algoritmasını fark edince doğal akışını yeniden yakalamanın çok zor olduğu bir şey iletişim. Cümleleri duymak ve anlamak yerine kelime tercihlerini sorgulamaya, tekrar eden örüntüleri keşfetmeye, alt metinler çıkarmaya başlıyorsun. Geriye karşındakinin duygu durumuna ve sana yaklaşımına göre cebinden en akıllıca kelimeleri çıkarmak kalıyor. Söyleneni aynen kabul etmek yerine, hiç de kolay olmayan bir görev yüklüyorsun kendine; neredeyse bir yapay zeka gibi bilgi işliyorsun. Ne uğruna? Yalın halinle barınamadığın bir sürü ilişkiden başka kazanacak neyin var? Belki topu bir kez bile ıskalamıyorsun ama sosyal pilin bitiyor, artık iletişim senin için bir yük.

Sosyal Pili Bitik Squidward. Kaynak: https://tr.pinterest.com/pin/587649451417760769/

İletişimin bir yük gibi gelmesinin ve suni hissettirmesinin bir sebebi de değişen dünya. Yüzyıllardır birbirimizle anlaşmak için başvurduğumuz, insanın en katkısız fiillerinden biri olan konuşma eylemi bile yeni çağın rekabet deliliğine kurban edildi. Etkili iletişim becerileri, beden dili kullanımı, ikna teknikleri gibi bir ton konsept yaratarak iletişimi performans baskısı hissettiğimiz bir işe dönüştürdüler. Bu baskı; pek çok alana da sirayet etti, mesela ş bulmak için beceri ve çalışkanlık yetmiyor artık. Özgeçmişimize bir de “iletişim becerisi” yazmalıyız. Sonra arkadaşlığın yerini “network” aldı, kişisel merakın yerini de bilgi avcılığı… Sanki kimse hayatımıza dair samimi bir merak duymuyor artık. Bazı insanların soru sorma biçimleri yaptığım veya yapamadığım şeyleri öğrenip veri tabanlarına kaydetmekten başka niyetleri yokmuş gibi hissettiriyor.

Her şey dijitalleşti, çirkinleşti ve ben uzun süredir sahici cevaplar vermedim. Verirsem havada asılı kalacaklar gibi hissediyorum. Dünyanın havası ağırlaştıkça kelimeler yüzeyde kalıyor. Sahiden merak edilmek nasıl bir histi? Bu hissi özlüyorum.

Samimi Bir Sohbet. Kaynak: https://tr.pinterest.com/pin/587649451417590725/

Geçenlerde yine iletişim kurmak için bütün dişlilerim, çarklarım ve ben var gücümüzle çalışırken sohbetin ortasında ansızın bir “nasılsın?” sorusu aldım, üstelik cümle sonunda ismim zikredilerek! Bir an sürekli dönmekte olan sistemimin dışına çıkıp dışarıyı gördüm. Uzun yolda camdan dışarıyı izlerken ve ağaçlar bile yeşil şeritlere dönmüşken bir inek sürüsüne denk gelmek gibi bir histi. Dikkatimi çekmişti, oto pilottan ayırmıştı beni. Nasıl olduğumu söylesem beni sahiden dinleyecek gibiydi. Sorunun ciddiyetinden emin olmasam da bu sefer gerçek bir cevap vermek istedim. Gelin görün ki “nasılsın?” sorusu o kadar öze dair bir soru ki onu cevaplamak “iyi nedir?”, “doğru nedir?” formatındaki felsefe sorularını cevaplamak kadar zordu. Bu direkt soruyu karışık yollardan çözemeyeceğimi, kelime oyunlarıyla sıyrılamayacağımı fark ettim. Bu kez akıllıca bir cevabım yoktu, minnettar olmakla yetindim.

Hayatım boyunca kelimelerle o kadar çok oynadım ki bazen ne ifade ettiklerini unutuyorum. Sürekli çetrefilli laflarla işleri özünden uzaklaştırıyorum. Çevremde içtenlik göremedikçe buna eğilimim daha da artıyor. En son ne zaman gerçeği anlatmak için konuştum, bilmiyorum. En son ne zaman gerçeği duydum, o da meçhul. Laf ebeliğinden, faydasız her kelimeden öyle bıktım ki! Üç cümleli Japon şiirlerini anlamaya başladım. İçtenlikle söylenmiş üç zarif cümleyi bin dereden su getirerek edilmiş bin tane afilli lafa tercih ederim. En basit, en yalın cümleler gözüme çok daha güzel geliyor. Yine de kolay kolay sadeleşemiyorum, bunu anlatırken bile.

Herkes her şeyi yapamıyor işte.

Even with insects—
some can sing,
    some can’t.

Kobayashi Issa

Limon. Kaynak: https://tr.pinterest.com/pin/587649451417590540/

KAYNAKÇA

Loe, E. (2004). Doppler (T. Aksay, Çev.). Yapı Kredi Yayınları.

Leave a Reply