Yıllar önce çekilmiş Demirkırat Belgeseli’nin 4. bölümünde Mehmet Ali Birand “demokrasi dünyanın en narin çiçeğidir, onu yaşatan uzlaşıdır diyalogdur” derken demokrasinin sahip olduğu temel iki ilkeden: hukukun üstünlüğü ve çoğunluğun yönetiminden bahsedilmektedir. Elbette demokrasinin sağlıklı yürümesi için hukukun üstünlüğü önemlidir ancak diyalog yolunun açılıp halk ve hükümet arasındaki iletişim kanalları güçlü olmalıdır. Bu iletişim kanalı gerek seçim sonuçlarında halkın menfaatini koruma eğilimi olarak kendini gösterir gerek kamuoyundaki sivil hareketlerle oluşur. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde hükümetler halkın ezici bir çoğunluğunun karşı çıkacağı kararları almaktan çekinir ve halkın “sorularına ve eleştirilerine” her seçimde cevap vermek zorunda kalır. Peki ya Türkiye halkının %85’i gibi ezici bir çoğunluğu Suriyeli mültecilerin Suriye’ye gitmesini istemesine rağmen hükümetin politikaları neden bunun tersi yönünde şekillenmiştir veya demokratik seçimlere bu rahatsızlık hangi oranlarda yansımıştır diye sorulabilir.

2010 yılında Kuzey Afrika ve Orta Doğu bölgesinde etkisini sürdüren Arap Baharı’nın yarattığı öngörülemez siyaset ortamında Suriye’de gösteriler başlamıştır. Baskıcı rejiminin sert tepkisiyle gösteriler iç savaşa dönmüş ülkede pek çok farklı milis grupları ve uydu terör örgütleri uzun yıllar sürecek bir savaşa atılmışlardır. Tüm bu iç karışıklıklar neticesinde Türkiye’ye çok sayıda mülteci göç etmiş ve yıllar içerisinde siyasetin angajman noktalarından biri haline gelmiştir.  Davutoğlu döneminde göçmen politikası bir “Avrupalılaşma” imkânı olarak görüldü ve Geri Kabul Anlaşmaları AB ile ilişkileri güçlendirmek ve bütçe yardımları almak için kullanıldı. Bu anlaşma kapsamında Türkiye’nin mülteciler ve göçmenlerle ilgili prosedürleri düzenleyen mevzuatı (Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu) 2013 yılında meclis tarafından kabul edilmiştir. Bu anlaşmanın temelleri 2008 yılında AB ile yakınlaşma süreci kapsamında temelleri atılmış bir anlaşma olup Türkiye’nin AB kabul sürecini hızlandırmak için kabul edilmiş bir kanundur. Bu dönemde Suriye Dış Politikası iç politikada oy devşirmek ve Batı ülkeleriyle ilişkileri güçlendirmek adına bağlamından koparılmış, düzensiz göç akımlarının yaratacağı sorunlar göz ardı edilmiştir.

 

Yıllar içinde Suriyeli göçmenlerin Türkiye’ye etkisi üç biçimde olmuştur: artan talep sebebiyle enflasyona yukarı yönlü baskı, yoğun iş gücü gerektiren inşaat, tekstil ve hizmet sektörlerine kayıt-dışı emek sağlamak ve iş piyasasını Türk mavi yakalı işçiler için daraltmaktadır. Küçük ve orta ölçekli KOBİ’ler niteliksiz işçi alımı yaparken maliyet azaltmak adına sigortasız mülteci işçi çalıştırmakta ve Türk mavi yaka işçilerindense maliyeti ve kanuni yükümlülüğü daha az mültecileri tercih etmektedir. Tüm bu ekonomik sorunların yanında toplumsal olarak Suriyeli mültecilere yönelik kaygılar güçlenmektedir. Murat Erdoğan tarafından yapılan “Suriyeliler Barometresi” adlı çalışmaya göre “Suriyeliler Türk toplumuna ne kadar uyum sağladı” sorusuna olumsuz cevabını verenler %69.9dur. Dahası çalışmada ortak yaşam alanlarını paylaşmak, komşuluk yapmak ve evlilik gibi entegre edici toplumsal süreçlere olan bakış olumsuzdur.

            Tüm bu sosyal öfkeye rağmen iktidar politikalarında bariz bir değişimin olmamasının sebebi nedir? Dahası, iktidar, MHP-AKP koalisyonundan oluşan milliyetçi-güvenlikçi söylemler üzerine politikasını inşa etmesine karşın göçmenler konusunda Avrupa ve ABD siyasetindeki popülist sağ partilerden bariz bir şekilde ayrışmaktadır. Bu farklılaşmanın ana sebebini anlamak adına Utku Balaban’ın “faburjuvazi” kavramını ve bu kavramın iktidar üzerindeki etkisini irdelememiz gerekmektedir. Faburjuva, işletme sahibidir ancak burjuva değildir. Sahip olduğu imkanlar ve işlettiği müessese açısından bir burjuva gibi yaşarken kültürel kodları işçi sınıfınkine yakınsayan bir gelenekselliktedir. Faburjuvazi, ihracat üzerine dayanan imalat sanayilerine taşeron ürün üreten, işçi mahallelerinde merdiven altı atölye sahibi olan, inşaatlara beton taşıyan firmaların sahibi olan sınıftır. Bu sınıfın kompozisyonuna bakınca Anadolu burjuvası, KOBİ’ler ve Organize Sanayi Bölgeleri (OSB)’nde üretim faaliyetlerine devam etmekte olan kimi işletmecileri görürüz. İslamcı burjuvazi ve faburjuvazi beraber Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD) tarafından temsil edilmektedir. Devlet-işletme ortaklığı yahut ahbap çavuş kapitalizminin Türkiye’de savunuculuğunu yapan ve sermaye taraftarı politikaları destekleyen bir kurum olan MÜSİAD iktidarın birçok politikasında dolaylı yahut dolaysız etki sahibidir. Faiz sebep enflasyon sonuç politikasıyla ticari kredi faizlerinin düşük tutulması, OSB’lerinde yapılan elektrik ve doğalgaz indirimleri ve ucuz işgücü yaratmak üzere kullanılan Suriyeli işgücü yukarıda bahsedilen sermaye sınıflarının yararına olmaktadır.

            İktidarın bu politikalarının alternatif bir sermaye oluşturma çabası olduğunu görebiliriz. Alternatif bir sermayeye ihtiyaç duyulmasının sebeplerinden ilki yerleşik sermayenin iktidar karşısında aldığı muhalif duruştur. Türk Sanayiciler ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) faiz indirimleri sırasında “iktisadi bilim kurallarına dönülmeli” çağrısı hükümet karşıtı duruşu temsil ederken MÜSİAD’ın “düşük faiz odaklı politikaların destekçisiyiz” açıklamaları iktidarın alternatif sermaye lobileri oluşturma ihtiyacının somut bir örneğidir.

            Suriyeli göçmenler üzerinden şekillenmekte olan angajmanda MÜSİAD’ın iktidarın yanında duran bir güç olarak değil iktidara KOBİ’lerin ve faburjuvazinin isteklerini dayatan bir kurum olarak görmek mümkündür. Cumhurbaşkanı Erdoğan Mayıs 2022’de Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan tampon bölgenin 1 milyon mültecinin geri dönüşü için kullanılacağına söylemesinin hemen ardından MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı BloomberHT’de katıldığı bir televizyon programında Türkiye’de iş beğenmeme durumunun olduğundan ve ağır iş gücü gerektiren sektörlerde yalnızca mültecilerin çalıştığına vurgu yaptı. Tüm bunlardan sonra Erdoğan Suriyeli mültecilerin “gönüllü” olarak dönebileceğini ancak hiçbir zaman sınır dışı edilmeyeceklerini vurguladı. 2016 yılında AB ülkeleri ve Türkiye arasında imzalanan destek anlaşmaları kapsamında Türkiye 6 milyar € bütçe desteği almış, Merkel hükümeti Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde desteklemiştir. Bu destekler göçmen politikasında geriye dönüş süreçlerini çıkmaza sürüklemiş, sorunun ekonomik ve sosyolojik boyutunu kısa vadeli bütçe yardımları uğruna derinleşmesine sebep olmuştur.   

Suriye İç Savaşı’nın ardından ortaya çıkan mülteci krizi, hem insani hem de siyasi boyutlarıyla dünyanın karşılaştığı en büyük sınavlardan biri haline gelmiştir. Mültecilik, bireylerin ailelerini, topraklarını ve hayallerini geride bırakmak zorunda kaldığı bir trajediyi temsil ederken, böylesine büyük bir göç dalgasını tek başına kaldırabilecek altyapıya sahip bir toplum bulmak neredeyse imkânsızdır. Bu noktada, insani krizlerin politik hesaplarla iç içe geçtiği bir düzlemde çözümsüzlüğe mahkûm olması dikkat çekmektedir. Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ensar-muhacir” söylemi, mültecilere yönelik insani bir yaklaşımı yansıtırken, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun mülteciler üzerinden Avrupa Birliği ülkelerine yönelik yaptığı açıklamalar, bu politikaların insani bir temelden çok ekonomik ve stratejik çıkarlar doğrultusunda şekillendiğini göstermiştir.

Türkiye’de mülteci meselesi, ekonomik ve sosyal dinamikler çerçevesinde ele alınarak zamanla toplumsal bir sorundan politik bir araca dönüşmüştür. 14 Mayıs seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun Zafer Partisi ile ittifak yaparak “Suriyeliler gidecek” söylemi üzerine kurduğu kampanyanın seçmen davranışları üzerinde belirleyici bir etkisi olmadığı görülmüştür. Bu durum, mülteci meselesinin toplumda bir sorun olarak kabul edilmesine rağmen, siyasi sonuçlar üzerinde yeterince etkili olmadığını ortaya koymaktadır. Seçim sonuçları, Türk siyasetindeki karmaşık dinamikleri gözler önüne sermiştir; lider karizması, milliyetçi-muhafazakâr söylemlerin yükselişi ve siyasi partilerin iç dengeleri, bu sonuçları etkileyen temel unsurlar arasında yer almıştır. Buna karşın, mülteci krizi Türk siyasetinde derinliğiyle orantılı bir şekilde temsil edilmemiş, yalnızca seçim dönemlerinde geçici bir gündem maddesi olarak ortaya çıkmıştır.

Uluslararası düzeyde ise insani yardım kuruluşlarının ve Avrupa Birliği’nin yaklaşımı eleştiri konusu olmaya devam etmektedir. Türkiye gibi ülkelerde mülteci krizini çözmek yerine geçici mali yardımlarla sorumluluğu sınırlı tutan bu yaklaşım, krizin yükünü artırmaktadır. Aynı zamanda Avrupa’nın katı sınır politikaları, Batı’nın savunduğu demokratik ve insani değerlerle çelişen bir tablo ortaya koymaktadır. Göçmenlere kapıların kapatılması pahasına uygulanan bu politikalar, Avrupa’nın değer sisteminin sınırlarını sorgulatmaktadır. Mülteci krizinin çözümü, yalnızca yerel değil, uluslararası çapta ortak bir irade gerektirmektedir. Ancak bu yönde somut adımlar atılmadığı sürece, kriz insani bir mesele olmanın ötesine geçip siyasi tartışmaların odağında çözümsüz bir sorun olarak varlığını sürdürecektir.

KAYNAKÇA:

Erdoğan, Murat. “Suriyeliler Barometresi”. Eğiten Kitap Yayıncılık, 2020.

“İşçi Sınıfının Siyasette Söz Söyleyebilmesinin ve İlk Etapta Burjuva Demokrasisinin Yeniden Tesisinin Ön Koşulu Faburjuvaziye Dönük Bir Siyasi Hücumun Gelişmesidir”- Aybars Yanık.” Birikimdergisi.com, birikimdergisi.com/guncel/11406/isci-sinifinin-siyasette-soz-soyleyebilmesinin-ve-ilk-etapta-burjuva-demokrasisinin-yeniden-tesisinin-on-kosulu-faburjuvaziye-donuk-dogrudan-bir-siyasi-hucumun-gelismesidir.

“MÜSİAD Başkanı Asmalı: Türkiye’de Iş Beğenmeme Durumu Var.” Independent Türkçe, www.indyturk.com/node/508076/haber/m%C3%BCsi%CC%87ad-ba%C5%9Fkan%C4%B1-asmal%C4%B1-t%C3%BCrkiyede-i%C5%9F-be%C4%9Fenmeme-durumu-var.

Democracyparadoxblog. “Erdogan Is Trapped between Business and Voters: The Political Economy of Migration.” Democracy Paradox, 15 Sept. 2023, democracyparadox.com/2023/09/14/erdogan-is-trapped-between-business-and-voters-the-political-economy-of-migration/.

https://www.middleeastmonitor.com/20220503-turkiye-prepares-new-project-for-voluntary-return-of-1m-syrian/

https://www.middleeastmonitor.com/20191015-erdogan-announces-liberation-of-syria-safe-zone-ready-for-refugees-to-return/

Tanrıkulu, Faik. “The Political Economy of Migration and Integration: Effects of Immigrants on the Economy in Turkey.” Journal of Immigrant & Refugee Studies, vol. 19, no. 4, 27 Aug. 2020, sf. 1–14, https://doi.org/10.1080/15562948.2020.1810840.

https://www.americanprogress.org/article/turkeys-refugee-dilemma/

Unutulmaz, Onur. “Suriyelilerin Uyumunda Bugün ve Yarın: Toplumsal Algıların Dönüşümü ve Yönetimi”. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Türkiye’nin Göç Siyaseti Özel Sayısı, 01-23. doi:10.46928/iticusbe.1100192.

https://www.euronews.com/2024/04/24/are-billions-of-eu-funds-sent-to-turkey-to-help-refugees-really-making-a-difference#:~:text=Under%20a%20deal%20concluded%20between,migrants%20crossing%20in%20from%20Syria.

https://www.osw.waw.pl/en/publikacje/analyses/2020-01-29/angela-merkels-visit-to-istanbul-dialogue-resumed

Leave a Reply